Olaylar Ve Görüşler

Bir Vietnam gazisi o...

11 Mart 2019 Pazartesi

Savaşı görmeyen/yaşamayan, olup bitenin insanı nasıl etkilediğini anlayamaz. Üzerine bin kiloluk bir bombanın atıldığı bir köye girersiniz. Esir almak diye bir sorununuz yoktur. Çünkü esir alınacak kimse kalmamıştır.

Venezüella Devlet Başkanı Nicolas Maduro’nun Amerikan halkına yönelik “Vietnam göndermeli barış çağrısı” bana kurşunun adam ayırmadığı yılların acılı bir örneğini anımsattı. (*)
ABD ordusundan bir askerin savaş anıları olarak sunulmuş olsa da, aslında insanlık tarihinin utanç belgelerinden biriydi.
Tarih Amerikalılara “Washington’daki temsilcileriniz Vietnam’a gönderdikleri nefreti sınırlarımıza göndermek istiyor. Venezüella’yı, daha önce başka ülkeleri özgürlük adına istila ettikleri gibi istila etmek istiyorlar” diye seslenen Maduro’yu doğruluyor.
Amerika’nın dün Vietnam’a gönderdiği nefret yarım yüzyıl sonra bugün Suriye’de can alıyorsa, yarın Venezüella’yı ölüm tarlasına çevirecekse elbette savaşa karşı olmanın, elbette barıştan yana olmanın zamanı.
Savaştan yana olmayacak kadar, barışa karşı olmayacak kadar aklım başımda.
Dün barış diyemeden ölen bebekler, barışla tanışamadan ölen gençler vardı. Bugün de var. Dün görmeyen, duymayan, konuşmayan, sormayan insanlık vardı. Bugün de var.
Ama ne gam, barış istemek zor olsa da dün de bugün de gören duyan konuşan tanıklar var:
Biri Vietnam gazisi bir Amerikalı.Biri Irak’ın Basra’sından küçük Ömer. Biri Türkiye’den Cudi’nin doruklarından bir asker.
Üçü de savaşın içinden, üçü de bedel ödemiş. Üçü de savaşa öykünenlere, barışı yok sayanlara şaşırıyor.
Bize ulaşan notları ve mektuplarıyla kan üstünde iktidar arayan dünyaya sanki “ayıp ediyorsunuz” der gibiler.
Demokrat Parti başkan adayı McGovern teybin play tuşuna basarak tarihe çok önemli bir savaş belgesi armağan etti:
“Ben bir Vietnam gazisiyim ve sanmıyorum ki Amerikan halkı savaşı, savaşta olup bitenleri gerçekten anlamamaktadır.
Napalm atılmış köylere girdiğimizde insanlar eritilmiş metal parçaları gibi birbirlerine yapışmışlardı. Öyle ki çok kere insan olduklarını bile ayırt edemezdiniz.
Roket atan jetlerimiz vardı. Roket kovanlarının içleri çivi doluydu. Atıldıklarında, futbol sahası genişliğinde bir alanın her iki buçuk santimetrekaresine bir çivi düşüyordu. Aklınız almaz, insanoğluna bu çivilerin neler yapabileceğine.
Orada bir yıl kaldım ve asla ‘bu yanlıştır’ deme cesaretini gösteremedim.
Tersine uydum. Savaşın acımasızlığına seyirci oldum. Şimdi yurdumda, evimdeyim. Bazen yüreğim sızlıyor. Çünkü bütün bunları hatırlıyor ve karşı çıkma cesaretini gösteremediğimi biliyor, utanıyorum.
Vietkong kötüdür. Fakat bu benim de kötü olmamı haklı kılmayacağı gibi başkalarına da çocuklarınızı, kocalarınızı, kardeşlerinizi oralara gönderip onların kadar kötü olmalarını istemek hakkını vermez. Akıl almaz bir şey bu.
Savaşı görmeyen/yaşamayan, olup bitenlerin insanı nasıl etkilediğini anlayamaz. Üzerine bin kiloluk bir bombanın atıldığı bir köye girersiniz. Esir almak diye bir sorununuz yoktur. Çünkü esir alınacak kimse kalmamıştır. Öldürülenlerin Vietkong’dan olup olmadıklarını da bilemezsiniz. İnsanların parçalarını bir araya getiremezsiniz ki.

Çocukları görünce
Halkımızın anlaması gereken budur. İşte Amerikalıların yaptıkları.
Orada, bu işlerin ortasındayken, bunun doğru olduğunu düşünürsünüz. Her şey öylesine günlük olağan bir iş haline gelmiştir ki, yapılanları akla yatkın bulursunuz. Sonra yurda döndüğünüzde, karınızı, çocuklarınızı gördüğünüzde, ne yaptığınızı anlarsınız.
Quang Tri gibi bir yerin havadan çekilmiş bir fotoğrafına bakın. Sonra aynı yerin B-52’lerin bombardımanından sonra çekilmiş fotoğrafı ile karşılaştırın.
Olup bitenleri aklınız almaz. Beni tedirgin eden, oradayken bütün bunları kabullenmemiz; akla yatkın bulmamız ‘doğrudur, çünkü onlar düşmandır’ dememiz.
Ama yurda, eve dönünce; insan ve hayvanlara yapılan bunca eziyete karşı çıkıp ağız açacak yürekliliği gösteremediğinize inanamazsınız.
Onların Vietkong olduklarından bile emin değilsinizdir. Bilemezsiniz ki. Bu ülkenin insanlarına napalm bombasının ne olduğunun anlatacak bir yol yoktur. Bir yere gelirsiniz, insanlar eğri büğrü olmuşlardır. Akıl dışı bir şey. Bir parçaya yaklaşırsınız; insan mı anlayamazsınız.
Şimdi ise evinize dönmüş, bir zaman yapılanların yanlış olduğunu söyleyecek yürekliliği gösteremediğinizi bilerek yaşamaktasınız.
Oysa birçok arkadaşın söyleyecek cesareti vardı. Bu yüzden ayrı tutuldular, damga yediler. Uymazlardı, çünkü yürekliydiler. Bizim gibiler göreve uygun bulunmuşlardı. Çünkü biz kabullenmiştik.” (**)
Tarihe armağan edilen bu belgenin kaynağı, Amerika’nın Boston kentinin WBZ televizyonunda Jerry Williams’ın programında konuşan bir Vietnam gazisiydi.
Demokrat Parti başkan adayı McGovern bu askerin sözlerini Minnesota Üniversitesi’nde yapılan bir toplantıda bulunanlara teypten dinletmişti.
Salonda çıt çıkmamıştı. Sessizlik uzun sürecekti...

(*) 13 Eylül 2006 Birgün
(**) 23 Ekim 1972 TIME

ERBİL TUŞALP



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları