Demokrasinin olmazsa olmazı: Kuvvetler ayrılığı - Prof. Dr. Hakkı UYAR
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Demokrasinin olmazsa olmazı: Kuvvetler ayrılığı - Prof. Dr. Hakkı UYAR

25.07.2020 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

Çağdaş demokrasilerin temeli kuvvetler ayrılığına dayanır. Yürütme, yasama ve yargı organlarının birbirlerinden bağımsız olmaları ve ama birbirlerini dengelemeleri ve denetlemeleri (check and balances) esastır.

Kuvvetler ayrılığına dayanan sistemlerin dışında kuvvetler birliğine dayanan sistemler de vardır. Bunun iki türlüsünü görmek mümkündür:

Birincisi yasama ve yürütme yetkisinin, yürütme organının elinde toplanması şeklindedir. İkincisi ise yasama ve yürütme yetkisinin yasama organının elinde toplanmasıdır (Meclis Hükümeti Sistemi). Hatta bazen yasama organı yargı yetkisini de üzerine alabilmekteydi. Bunun tipik örneği Birinci Meclis’in İstiklal Mahkemeleri eliyle yargı yetkisini de üzerine almasıdır.

Meclis Hükümeti sisteminin genel olarak olağanüstü ve sorunlu dönemlerde uygulandığı görülmektedir (İstisnası bunu kısmen uygulayan İsviçre’dir). Meclis Hükümeti sistemi, 1792-1975 yılları arasındaki Konvansiyon Meclisi’nde (Fransa) ve 1920-1923 yıllarındaki Birinci Meclis’te (Türkiye) uygulandı. 1921 Anayasasına göre yasama ve yürütme yetkisi TBMM’de toplanmıştı. İstiklal Mahkemeleri eliyle yargı yetkisini de dolaylı olarak elinde bulunduran Birinci Meclis, kuvvetler birliği sistemini bilinçli olarak benimsemişti. Bunun felsefi ve kuramsal temellerinin olduğu şüphesizdir. Atatürk’ün Russo’dan mülhem olarak dile getirdiği kuvvetler birliği meselesinin tarihsel referans noktası da Fransız Devrimi’ndeki Konvansiyon Meclisi idi. Ayrıca yakın dönem Türkiye/Osmanlı tarihindeki deneyim de bunu zorunlu kılmaktaydı. Çünkü yürütme gücünü elinde bulunduran II. Abdülhamit yasama organı olan parlamentoyu feshetmişti. Vahdettin ise 1918 ve 1920’de iki kez parlamentoyu dağıtmıştı. İkinci Meşrutiyet döneminde de İttihatçılar -özellikle 1912 sonrasında- parlamento üzerinde sıkı bir denetim kurmuşlardı. Tüm bunlardan ders çıkaran Birinci Meclis, kendi üzerinde hiçbir güç tanımadığı gibi kıskanç bir şekilde bütün gücü elinde toplandı. Bu haliyle durum aslında -Tarık Zafer Tunaya’nın deyimi ile- bir tür “meclis diktatörlüğü” idi. Tunaya, bu durumu şöyle açıklamaktadır:

“Diğer bir neden de doğrudan doğruya Meclisin bir şahsın istibdadı altına girmemesi inancıdır. Bütün kuvvetleri kendinde toplamış olan Meclis, bu hususta çok kıskançtır. Bu görüşe sahip olanlar, eleştirilerini doğrudan Mustafa Kemal Paşa’ya yönelttiler ve karşısında muhalefeti oluşturdular.”   

Dışarıya karşı bağımsızlık, içeriye karşı egemenlik savaşı yürütülürken hızlı karar alınabilmesi açısından Meclis’in kuvvetler birliği ilkesi çerçevesinde gücü elinde bulundurması son derece doğaldı. İlave olarak Meclis’in egemenliği kayıtsız şartsız elinde tutması, kendini Padişah-Halife’nin üzerinde konumlaması, ona devrimci bir nitelik de kazandırıyordu. Nitekim saltanatın kaldırılmasıyla başlayan devrim süreci bunu teyit etmektedir. Ancak yine de devrimleri yapmak kolay olmadı. Meclis’in gücü ve tavrı karşısında Mustafa Kemal Paşa devrimleri bölerek/parçalara ayırarak, zamana yayarak gerçekleştirme yoluna gitti. Saltanat ile Halifeliğin ikiye ayrılarak kaldırılmasının nedenlerinden biri kamuoyunu hazırlamaksa bir diğeri de Meclis’i hazırlamaktı. 1924 Anayasa görüşmeleri sırasında kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmesi konusunda Meclis’in direnç göstermesi karşısında da kademeli bir sürecin benimsendiği görülmektedir. 1926’da Medeni Kanun ile hukuk önünde eşitlik sağlandı, ardından kadınlara 1930’da belediye seçimlerinde ve 1934’te milletvekili seçimlerinde seçme ve seçilme hakkı tanındı.

Tek parti döneminde Meclis’in ağırlığı sistemde hep var olsa da Meclis üzerinde CHP egemenliği söz konusuydu. Bu durum DP döneminde de DP’nin egemenliğine dönüştü. Üstelik çoğunluk sistemin sağladığı ezici üstünlük var olan zayıf demokratik kültürü daha da tahrip etti. DP’nin Meclis’te sağladığı ezici üstünlük, DP liderlerinin ezici üstünlüğüne dönüşünce artık yasamanın yürütmeyi kontrol etmesi değil, yürütmenin (Bayar/Menderes) yasamayı kontrolü ve etkisizleştirmesi söz konusuydu. İlave olarak DP’nin Meclis’te Tahkikat Komisyonu’nu kurması –komisyona muhalefetten temsilci alınmaması- ve komisyona yargı yetkisinin verilmesi (hapis, parti kapatma, gazete kapatma…), yürütmenin gücünü daha arttıran uygulamalardı. Aslında mantık olarak Tahkikat Komisyonu’nun İstiklal Mahkemeleri’nden bir farkı yoktu. Ancak hem kurtuluş, kuruluş ve devrim dönemi bitmiş, hem de demokrasi dönemi başlamıştı. Bu dönemin ruhuna uygun bir uygulama değildi Tahkikat Komisyonu… Üstelik Birinci ve İkinci Meclis’ler (1920-1927), çok daha sıkı bir denetim mekanizmasına sahiptiler. 1950’lerdeki gibi yürütmenin güdümünde değillerdi.

CHP tek parti dönemi boyunca kuvvetler birliği sistemini savundu. Nitekim parti programlarında da bunu ifade etti:

CHF Programı (1931) 3. Maddesinde, “Devletin esas teşkilatı: Türk milletinin idare şekli, vahdeti kuva esasına müstenit olan bugünkü devlet şeklimizdir. Bu şekilde, Büyük Millet Meclisi, millet namına hakimiyet hakkını kullanır; Reisicumhur ve İcra Vekilleri Heyeti onun içinden çıkar. Hakimiyet birdir, kayıtsız, şartsız milletindir. Devlet teşekküllerinin en muvafığı bu olduğuna Fırka kanidir” denilmektedir.

Dil Devrimi dolayısıyla sadeleştirilse de 1935 tarihli CHP Programı 3. Maddesi de hemen hemen aynıdır:

Türk ulusunun yönetim şekli, (Kuvvet birdir) esasına dayalıdır. Egemenlik birdir; ve bağsız, şartsız ulusundur. Egemenlik hakkını, ulus adına Kamutay (Meclis) kullanır”.

Türkiye kuruluş sürecinin sonrasında çok partili yaşama geçerken kuvvetler ayrılığına ilişkin bir düzenleme ihtiyacı mevcuttu. Tek parti yönetiminden çıkıp Demokrasi Devrimi’ni gerçekleştirmenin onuru İnönü ve CHP’ye aittir. Bununla birlikte hem çoğunluk sisteminde ısrarcı olmak (nispi seçim sistemini kabul etmemek) ve hem de kuvvetler ayrılığına ilişkin bir düzenleme yapmamak CHP iktidarının eksiği ve hatası idi. Gerçi CHP demokrasiyi güçlendirici değişiklikler yapma planını 1950 seçim beyannamesine almıştı: 6 Ok’u Anayasadan çıkarmak, ikinci bir meclis (Senato) kurmak gibi değişikleri CHP’nin 1950 sonrasına bırakmaması, 1946-1950 döneminde gerçekleştirmesi gerekirdi. Nitekim CHP’nin vaatlerini gerçekleştirmesi iktidarı kaybetmesi dolayısıyla mümkün olmadı.

CHP’nin programına kuvvetler ayrılığını alması 10. Kurultay’da mümkün olabildi (1953). CHP’nin 1954 seçimleri öncesinde, iktidara gelme umudu taşıdığı ve muhalefetteyken kuvvetler birliğinin sakıncalarını yaşamaya başladığı bir dönemde kuvvetler ayrılığını savunması anlamlıdır. CHP Programının ikinci bölümünde “Siyasi Meseleler” başlığı altında “Anayasa” konusu ele alınmaktadır. Programın 8. Maddesine denk gelen bu kısımda “Devlet sistemimizde kuvvetler arasında muvazene sağlayacak ve siyasi hürriyetleri koruyacak Anayasa teminatına lüzum görürüz. Bu maksatla Partimiz ikinci bir Meclis, Ayan Meclisi kurulmasını zaruri sayar” denilmektedir. Yine bu kısımda kuvvetler ayrılığını destekleyici ve toplumsal örgütlenmenin önünü açıcı öneriler bulunmaktadır: Yargıç teminatı; üniversite özerkliği; siyasal parti, sendika ve meslek örgütleri kurma, memurlara sendika hakkı; basın özgürlüğü gibi konuların anayasal teminat altına alınması ve Anayasa Mahkemesi kurulması gibi konulara yer verilmektedir. Daha çok partili hayata geçişin başında CHP eksiklerin erken bir şekilde farkına varmıştı.

Demokrasiyi takviye edici uygulamaların -kuvvetler ayrılığı da dahil olmak üzere- gerçekleşmesi askeri darbe döneminde mümkün olabildi. Ancak bir kere askeri darbe geleneğinin önü açıldı; üstelik hem idamlarla toplumsal kutuplaşma daha da tırmandırıldı ve hem de yapılan düzenleme önceki döneme tepki niteliği taşımaktaydı, uzlaşma eseri de değildi. 

Sonuç olarak Türkiye bugün, kuvvetler ayrılığına dayalı çağdaş bir parlamenter demokrasiyi yeniden ve daha güçlü bir şekilde inşa etmelidir. Geçmişte gücün Meclis’te toplandığı, yasama organının yürütmeyi de bünyesinden barındırdığı kuvvetler birliği sistemi görece anlaşılabilir bir sistemdir. Kuvvetler birliğinin Meclis’te toplandığı sistemle kuvvetler birliğinin bir şahısta/yürütme organında toplanması aynı şey değildir. Birincisi görece –risklerine rağmen- demokratik ve devrimci olabilirken ikincisinin demokratik ve devrimci/ilerici olabilme ihtimali yoktur. Türkiye’nin cumhuriyetin kurucu değerleriyle barışık, kurumsal yapıyı takviye edici ve liyakate dayalı bir sistemi kurması, her şeyden önce gerçek anlama bir beka sorunudur.

Prof. Dr. Hakkı UYAR

Yazarın Son Yazıları

Cumhuriyetin kurucu felsefesine dönüş - Basri Gürsoy

Türkiye bugün yalnızca bir iktidar değişimi tartışması yaşamamaktadır.

Devamını Oku
31.12.2025
Umut korkuyu yensin - Abdullah Yüksel

2025’in omuzlarımızda bıraktığı ağırlıkla giriyoruz yeni yıla.

Devamını Oku
31.12.2025
İyilik biriktirenlerin yolu - Serpil Güleçyüz

Yeni bir yıla, bin bir umutla merhaba derken tartışmaların dayatmaların gölgesinde, bizi biz yapan değerlerimizden ne kadar uzaklaştığımızı fark ediyoruz.

Devamını Oku
31.12.2025
Askeri hastanelerin yeniden açılması - Dr. Süleyman Kalman

Sıkça gündeme gelen askeri hastanelerin yeniden açılması yönündeki tartışmalar, yalnızca yönetsel bir düzenleme sorunu değil, görünüşte ani ama belki de “bile bile” yapılmış bir yanlıştan dönmenin ve silinmeye yeltenilmiş Cumhuriyetin sağlık belleği ile kurulan ilişkinin de bir göstergesidir.

Devamını Oku
30.12.2025
Barış üzerine bir deneme - Av. Ekrem Demiröz

Savaş kabadır, çirkindir ve acımasızdır.

Devamını Oku
30.12.2025
Yeni bir toplumsal yalnızlık - Dr. Alper Demir

Türkiye’de son yıllarda yaşanan siyasal gerilimler, derinleşen kutuplaşma ve kamusal alanın giderek daralması, artık yalnızca güncel siyasetin değil, toplumsal yapının kendisinin sorgulanmasını zorunlu kılıyor.

Devamını Oku
29.12.2025
Yıl biterken... - Erol Ertuğrul

23 yıldır Türkiye hak etmediği acıları yaşıyor.

Devamını Oku
28.12.2025
Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişi: Kızılca Gün - Hüner Tuncer

Birinci Dünya Savaşı sonucunda Osmanlı topraklarını Avrupa devletleri arasında paylaştıran Mondros Ateşkes Antlaşması sonrasında, Mustafa Kemal’in öncelikli düşüncesi, “ulusal birlik” düşüncesiydi.

Devamını Oku
27.12.2025
Su kıtlığına doğru... - İsmail Özcan

Herkesin bildiği üzere yaşadığımız dünyanın insanlar ve tüm canlılar için olmazsa olmaz iki büyük nimetinden biri hava, diğeri sudur.

Devamını Oku
27.12.2025
Devlet geleneği, demokrasi ve vicdan - Halil Sarıgöz

Dün İsmet İnönü’yü aramızdan ayrılışının 52’nci yılında andık..

Devamını Oku
26.12.2025
‘Asgari’ sömürü - Aydın Öncel

Aralık ayının son günlerinde yaşanan “asgari ücret” tartışmalarında gelenek bu yıl da bozulmadı!

Devamını Oku
25.12.2025
İBB davasında yargılama süresi - Hikmet Sami Türk

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) hakkındaki yolsuzluk iddianamesiyle İstanbul 40. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 12.12.2025’te başlayan ve ilk duruşmasının 9 Mart 2026 günü yapılmasına karar verilen davada hedeflenen yargılama süresi, mahkeme tarafından en çok 12 yıl 6 ay olarak belirlendi.

Devamını Oku
24.12.2025
Menemen Devrim Şehitleri Anıtı ve Cumhuriyet -

Yunus Nadi: “Kubilay timsalini taziz için ne yapsak yerinde olacağına şüphe yoktur.

Devamını Oku
23.12.2025
Kubilay olayının anlattıkları - Osman Selim Kocahanoğlu

23 Aralık 1930 salı günü, Menemen’de insanlık tarihi- nin en hunhar cinayetlerinden bi- ri işlendi.

Devamını Oku
23.12.2025
Cumhuriyetimizin vazgeçilmez değeri - Azmi Kişnişci

“Eşitlik”, Cumhuriyetin yalnızca hukuki bir ilkesi değil; toplumsal yaşamımızın adalet duygusunu ayakta tutan temel dayanaklarından biridir.

Devamını Oku
22.12.2025
Yenilmezlikler ve dokunulmazlıklar - Cengiz Kuday

Tarih, bazen büyük savaşlarla değil; küçük, sessiz ve ilk bakışta sıradan görünen olaylarla yön değiştirir.

Devamını Oku
20.12.2025
Büyüyen eşitsizlik, yaygınlaşan yoksulluk - Sıtkı Ergüney

Ekonomide; fiyatlar genel düzeyindeki; artış “enflasyon”, gerileme “deflasyon”, duraklama ile birlikte yaşanan artış da “stagflasyon” olarak tanımlanır.

Devamını Oku
20.12.2025
Hayvancılıktaki yol ayrımı - Gülay Ertürk

Türkiye bugün hayvancılıkta çok kritik bir eşiğe geldi.

Devamını Oku
19.12.2025
Devlet ve kalkınma - Prof. Dr. Bilin Neyaptı

Bir ülkede ekonomi yönetiminin temel hedefleri verimlilik ve adil bölüşümdür.

Devamını Oku
18.12.2025
Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025