Ege Adaları Kime Aittir? - Süha UMAR
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Ege Adaları Kime Aittir? - Süha UMAR

12.06.2020 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

Ege’de aidiyeti antlaşmalarla açıkça belirtilmemiş adaların ve kayalıkların tümü, daha 95 yıl öncesine kadar Osmanlı Devleti’ne aitti. Yunanistan’a verildiğini gösteren bir belge de yoktur.

Bir süredir, aralarında Milli Savunma Bakanlığı bir eski Genel Sekreteri’nin de bulunduğu bazı kişiler, Yunanistan’ın Ege’de Türkiye’ye ait 18 adaya el koyduğunu yazıp, çizmektedirler. Bu konuda yaratılmaya çalışılan fırtınaya, CHP Genel Başkan Yardımcısı, meslektaşım Büyükelçi Ünal Çeviköz’e atfedilen bir bilgi notunun basına sızdırılması da katkıda bulundu. Yıllarını bu konu ile uğraşmakla geçirmiş hâlâ da değişik yönleri ile uğraşmaya devam eden* bir kişi olarak birkaç cümle de ben edeyim.

Eski çağlarda, Ege Denizi’nin yerinde, masal kıtası “Atlantis” vardı. Tanrıların yani doğanın gazabına uğrayıp, battı. Yüksek dağlarının tepeleri, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir’in “Arşipel”, bugün bizim, “Ege Adaları” dediğimiz kara parçaları olarak suların üstünde kaldı.

Adaların aynı olan flora ve faunasına bakın. Patlayıp da etrafı küle ve “Santoron taşı” dediğimiz, suda batmayan, “sünger taşı”na boğan Santorini Adası’nı düşünün. Pasifikteki Krakatoa dışında kaç ada patlamış? Patlayan yanardağdır. Demek, “Ege denizi kıtaydı, adalar da dağlardı.” diyenler, haksız değilmiş.

Peki bu deniz kime aitti? Pelasgları ve daha onlar gibi nice kavimleri saymazsak -ki nasıl saymayız-  bilinebilen en eski tarihte, Ege Denizi’nin iki yakasında yani Anadolu ve Teselya ile Mora’da, Luvi’ler yaşıyordu. Hititlerin “Arzava Mektupları”nda adı geçen, bir türlü baş edemedikleri Luvi’ler, bizim Anadolu’lu atalarımızdır.

Luvi’lerin Anadolu’dan Teselya’ya geçerken adalara, uğramadıkları düşünülemez.

ADALAR KİME AİTTİ?

Sonra aradan yine yüzyıllar geçmiş, bu arada ana karalar gibi adalar da, sık sık el değiştirmiştir. Bir ara bu adaların neredeyse tümü, Ege’de hemen her adada karşımıza çıkan, Hastane (Rodos) Şövalyeleri’ne aitti. Hastane Şövalyeleri Yunan değildir. Ege’nin ve Ege Adaları’nın, kadim tarihten beri Yunan olduğunu düşünmek, insan aklı ile alay etmektir.  

Yunanların Ege’nin Anadolu’da ticaret kolonileri kurmaları çok sonralara rastlar. “Altın Post”un peşine düşen, Jason ve Argonotlar ile Güzel Helen’i geri almak için Truva’yı yıkmaya gelen Menelaos ve aralarında Akhilleus ile Odyseus’un da bulunduğu arkadaşlarının da Yunan oldukları tartışmalıdır. Kaldı ki, Odyseus dışında hepsi anakaradandı. Odyseus’un yurdu Ithaca Adası da zaten Ege Denizi’nde değildir.

Bizans’ın Yunan değil Doğu Roma olduğunu da düşününce, Ege’nin de adalarının, 1900’lü yılların başına kadar, Yunan olmadığı anlaşılır. Şimdi, içinde ada olmayan denizden korkan Yunanların, “adadan adaya hoplamak” dedikleri gibi biz de hooop, günümüzden 500 yıl öncesine atlayalım.

500 yıl önceden, yine yaklaşık 100 yıl öncesine kadar geçen, Ege tarihinde belki de hiç görülmedik uzun bir zaman diliminde, Ege Adaları Osmanlı Devleti’ne aitti. Bugün Oniki Adalar’ın idare merkezi olan Rodos dâhil neredeyse tümü, Rodos Şövalyeleri’nden ve Venedik’ten alınmıştı.

Adaların, çoğu kez hiç bir antlaşmada yazılı olmadan, oldu-bittilerle, peyderpey elden çıkması, Balkan ve Trablusgarp savaşları sonrasına rastlar. O zaman bile, bir ikisi dışında çoğu, Yunanistan’a değil, İtalya’ya kaptırılmıştır.

Bugün Oniki Adalar’ın hepsinde ciddi bir İtalyan izi, mimarisi ile karşılaşırsınız. Yunan turizm broşürleri bile bunu böyle yazar. Birçok adanın adı İtalyancadır. En büyüğünden en küçüğüne kadar hepsinin ise Türkçe adları vardır. Adalardaki birçok yerin adı, bugün bile Türkçedir.

Ege Adaları’nın Yunan olduğu, bugün de çok tartışmalı, hâlâ kapanmamış bir konudur. Sorunu basite indirgeyip, Ege’nin belli bir bölümü ile sınırlı tutarak, “Yunanlar adalarımızı aldılar.” ile başlayalım.

ADALARI KİM ALMAYA ÇALIŞIYOR?

Yunanistan’ın Ege’de Türkiye’ye ait adalara el koyduğunu, Türkiye’nin buna sesiz kaldığını dile getiren, “hikmeti kendinden menkul kişiler” haklıdırlar ama kısmen.

“Adaları biz değil bizden öncekiler verdi.” diye, yine doğruluğu kendilerinden menkul savlarla ortada dolaşanlar ise haksızdırlar.

Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları, önce Misak-ı Milli sonra da Lozan Antlaşması ile çizilmiştir. Lozan Antlaşması ile Lozan Boğazlar ve onun yerini alan Montreux Sözleşmeleri, Ege’de hangi adaların Türkiye’ye, hangilerinin Yunanistan’a, hangi adaların da İtalya’ya bırakıldığını açıkça yazar. Lozan’lar 1923, Montreux 1936 tarihini taşır.

ONİKİ ADALAR VE DİĞERLERİ

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğunda, Batnaz (Patmos) ile Rodos-Meis arasında kalan ve Lozan’da, isim isim sayılan Oniki Adalar,  İtalya’ya aitti.

Türkiye’yi “Müttefikler” yanında II. Dünya Savaşı’na sokmaya çalışan İngiltere, karşılığında, o tarihte Alman işgali altında olan Oniki Adalar’ı Türkiye’ye vermeyi önermişti. Maliyeti çok yüksek olacak, tutulacağı çok kuşkulu bu vaad, yerinde bir kararla, kabul edilmemişti.

“Vermişler de almamışız.” diye çığlık atanlara kulak asmayın. Dirayetsizlik edip savaşa girmenin sonunun ne olduğunu tarihte çok gördük. Sonu belli bir filmi tekrar görmeye koşmanın âlemi yoktu.

İsmen tek tek sayılan “Oniki Adalar ve onlara bağlı kayalıklar”, “Müttefikler”in yanında savaşa girmeyi reddeden Türkiye’yi cezalandırmak için de, savaş sonrasında Yunanistan’a verildi.  Ancak, Türkiye’nin güvenliği açısından önem taşıyan bu adalar silahlandırılmayacak, adalarda asker bulundurulmayacaktı. Türk karasularının** içinde kalan adalar, adacıklar ve kayalıklar, Türkiye’ye ait olacaktı.

Lozan, bu iki grup dışında kalan ve statüleri belli olmayan adaların, kayalıkların aidiyetinin, ilgili taraflar -Türkiye ile Yunanistan- arasında görüşmelerle belirlenmesini öngörmektedir.*** Bu, bugüne kadar yapılamamıştır. Yanaşmayan Yunan tarafıdır çünkü tarih boyunca başkalarına yaslanıp, Türkiye aleyhine büyümeyi temel politika olarak benimsemiştir. Aklınca uygun zaman kollar. Tekrar edeyim aidiyeti antlaşmalarla açıkça belirtilmemiş adaların ve kayalıkların tümü, daha 95 yıl öncesine kadar Osmanlı Devleti’ne aitti. Yunanistan’a verildiğini gösteren bir belge de yoktur.

Merak edenler için yazayım. Örneğin, Didim’in karşısındaki Eşek (Agathonissi) ve Bulamaç (Farmakonisi) Adaları, Yunanistan’a ait değildir. Türk karasuları dışında kaldıkları düşünülüyorsa, aidiyetlerinin, Türkiye ile Yunanistan arasında görüşme yoluyla belirlenmesi gerekir. Yunanistan ise oldu-bitti ile bu adalara el koymaya çalışmaktadır. Her iki adaya da asker ve silah yerleştirmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin aksine Yunanistan, bağımsızlığını aldığı 1829 tarihinden başlayarak, yayılmacı bir siyaset gütmüştür. Bizim dost bildiğimiz Venizelos, Yunanlar tarafından, “Yunanistan topraklarını üç kat büyüten kişi” olarak anılır. Bu büyüme hep Türkiye aleyhine olmuştur. Bu politika bugün de devam etmektedir. Son deneme Kıbrıs’tır. Megali İdea-Küçük Asya macerası gibi o da, Yunanistan için felaketle sonuçlanmıştır.

ÇÖZÜM NEDİR?

Yunan yayılmacı siyaseti Ege adalarında sürmektedir. Bunun son örneği Kardak’tır.

Lozan’da ismen sayılan Oniki Adalar’a silah ve asker yerleştirilmesi, bu adaları Yunanistan’a şartlı devreden antlaşmanın açık ihlali, Türkiye’nin güvenliğine tehdittir. Türkiye bu konuyu sadece bir kez, 1990’lı yılların ilk yarısında, NATO’da gündeme getirmiştir.**** Hiçbir iktidar böylesine önemli bir konuyu, olması gereken biçimde izlememiştir ve izlememektedir.

30 yıldır Ege adalarında hiç bir şeyin değişmediğini düşünenler, eğer denizin temizliği, yaşamın rahatlığı ve sakinliği, doğanın, mimarinin korunmasından vs. söz ediyorlarsa, doğrudur. Piri Reis’in peşinde dolaşan ve bugünü geçmişle karşılaştırmalı olarak saptayıp, yazan biri olarak, 500 yıldır bir değişiklik olmadığını bile söyleyebilirim.

Ancak, adaların aidiyeti, yayılmacılık ve silahlandırılmaları konusunda çok şey değişmiştir. Silah ve asker bulunmaması gereken Sakız Adası’nda, “askeri tesislerin fotoğrafını çektiğim.” savıyla beni sorguya çekmeye kalkan KYP***** mensupları, emekli bir Türk büyükelçisi olduğumu öğrenince de kırdıkları potun farkına varıp, nasıl kaçacaklarını bilemememişlerdi.

İstanköy ile Kilimli-Kelemez (Kalymnos) arasındaki Keçi (Pserimos-Capra) Adası’nın Akyarlar’a bakan burnunda ise herkesin kolayca göreceği askeri bir tesis vardır ve önündeki deniz, haritalarda “askeri yasak bölge” olarak işaretlidir.  Keçi Adası adı sayılarak Yunanistan’a bırakılmış bir ada da değildir.

Tabii Ege adalarının aidiyeti konusunu tartışırken, Oniki Adalar’ın batısına geçip, Girit’in kuzeyindeki hatta Atina’ya yakın adaları da sepete atmaya çalışmamak, elimizi zayıflatmamak açısından, dikkat edilmesi gereken bir husustur.

Ege adalarında Yunan yayılmacılığı nasıl önlenir? Bunu yanıtı 1996 yılında yaşanan Kardak bunalımındadır. O zaman ilk adım olarak ne yapıldıysa yine o yapılmalı, görüşme masasına oturmadan önce elimiz güçlendirilmelidir. Adalar egemenlik konusudur ve egemenlik sorunları, çözümü en güç sorunlardır. Zamanında gerekli adımlar atılmazsa sonu savaşla da bitebilir.

Bu açıdan, bir süre önce Yunan Savunma Bakanı’nın Kardak gösterisinin Türkiye tarafından engellenmesi, savaş çıkaracak değil, savaşı engelleyecek bir tutumdur.  Yunanistan’a, adalara el koymaya veya silahlandırmaya çalışmamak konusunda, diplomatik usule ve dile uygun olarak yapılacak, sağlam hukuki temellere dayanan uyarılar da.

BİR BİLENE SORULSUN

Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının, ülkenin egemenliğini ilgilendiren konularda görüş bildirmek, en doğal hakkıdır. Ancak, böylesine bilgi gerektiren konularda, ulu orta ahkâm kesmek doğru değildir. Unutulmaması gereken, devlet yönetmenin, şirket veya belediye yönetmekten çok farklı ve ciddi bir iş olduğudur. Yeni veya eski görevleri ne olursa olsun tarih, uluslararası antlaşmalar, hukuk ve diplomasi bilgi ve deneyimi yeterli olmayanların hariçten gazel okuma hafifliğine ise hiç gelmez.

SÜHA UMAR
EMEKLİ BÜYÜKELÇİ

Dip notlar:

* 2013 yılından beri Piri Reis’in Kitab-ı Bahriye’sinin izinde Ege ve Akdeniz’de dolaşıyorum ve seyir sonuçlarını YACHT Türkiye dergisinde, “Fırtına Kuşu” sayfalarımda yazıyorum.

**O tarihte karasuları 3 mildi. Sonra 6 mile çıkarılmıştır.

***Lozan’ın bu maddesi, uluslararası yargı tarafından, Osmanlı Devletine ait olan ancak Lozan ile vazgeçilen haklarımız dikkate alınarak, Kızıldeniz’deki adalar anlaşmazlığında uygulanmıştır.

****Zamanın Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’in onayı ile bu girişimi yapan kişi olduğum için yakından biliyorum.

***** KYP. Yunan Gizli Servisi.


Yazarın Son Yazıları

Programda işçinin adı yok - Engin Ünsal

CHP 39. Olağan Kurultayı’nda tüzük değişikliği yaptı ve iktidar programını kabul etti.

Devamını Oku
17.12.2025
Yargı öyküleri - Ziya Yergök

Yıllar önce, 5 Ocak 1982’de Çetin Altan’ın Milliyet gazetesindeki “Şeytanın gör dediği” adlı köşesinde “Eski (Mahkeme Koridorları) sütununa özlem” başlıklı yazısında yer alan, bir ceza avukatının “Oturum” adlı anı kitabından alıntılanmış ilginç bir yargı öyküsüne değinmek istiyorum.

Devamını Oku
17.12.2025
Devletçiliğe dönebilmek... - Kemal Onur

Demokratik ve laik sosyal hukuk devletimizin kurucu lideri Atatürk’ün yönetimi döneminde; ülkemizin ulusal çıkarı açısından bilimsel anlayış ve duyarlı bir bilinçle, iç ve dış sermaye şirketlerinin çıkarları için vahşi madenciliğe kesinlikle fırsat verilmemiştir!

Devamını Oku
17.12.2025
Bu çığlığı duyun! - Mustafa Gazalcı

MESEM, Milli Eğitim Bakanlığı’nın sözde mesleki teknik eğitim merkezleri uygulaması.

Devamını Oku
16.12.2025
ABD’nin esnek realist stratejisi - Nejat Eslen

11 Eylül’ün hemen sonrasında ABD, tek kutuplu dünya düzeninin verdiği cesaretle küresel egemen güç olmanın hayallerini kuruyordu.

Devamını Oku
16.12.2025
Çağdaşlık yolunda bir ömür - Hüseyin Karataş

Çağdaşlık eksikliğine ve dokunulmazlara dokunan sevgili hocam Prof. Dr. Türkan Saylan...

Devamını Oku
13.12.2025
Geleceğin savaş alanı, Türkiye ve Karadeniz - Doğu Silahçıoğlu

“Erken Cumhuriyet dönemi”nde (1923-1938) savunma sanayisindeki gelişmeler Türkiye’yi; başta uçak olmak üzere harp silah araç gereçlerinde dış satım yapan bir ülke konumuna getirmişti.

Devamını Oku
12.12.2025
Gençlik MESEM’den büyüktür - Kaan Eroğuz

AKP iktidarı tarafından 2016 yılında örgün ve zorunlu eğitim kapsamına alınan mesleki eğitim merkezleri (MESEM), çocuk işçiliğinin yaygınlaşmasında ve “kurumsallaşmasında” kritik bir rol oynuyor

Devamını Oku
12.12.2025
Komisyonda emekçinin adı yok - Şükrü Karaman

Milyonlarca emekçinin yeni ücrete ilişkin alacağı kararı merakla beklediği Asgari Ücret Tespit Komisyonu çalışmalarına yarın başlayacak.

Devamını Oku
11.12.2025
İnsan onuru ve demokrasi - Ayşe Atalay

TDK sözlüğünde “onur” kavramı insanın kendisine karşı duyduğu saygı olarak tanımlanıyor.

Devamını Oku
11.12.2025
Karadeniz’de neler oluyor? - Can Erenoğlu

Dünyanın en güvenli ve istikrarlı denizi Karadeniz dünyanın en tehlikeli deniz alanına mı dönüştürülüyor?

Devamını Oku
10.12.2025
Gelir adaletsizliği tırmanıyor! - Devrim Onur Erdağ

Türkiye'de emeğin değeri uzun zamandır siyaset meydanında sıkça dile getirilen bir konu.

Devamını Oku
10.12.2025
Yeni feodal çağ ve dijital baronluk - Doğan Sevimbike

Yanis Varoufakis’in No Kings Means No Barons başlıklı yazısı, çağımızın ekonomik ve siyasal düzenini “yeni bir feodalizm” olarak niteliyor.

Devamını Oku
09.12.2025
Erdoğan’ın 2005’teki hayalleri - Kadir Serkan Selçuk

Yıl 2005. Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, o dönem henüz el konmamış olan Sabah gazetesinin 20. kuruluş yıldönümü için gazeteye bir yazı yazmıştı.

Devamını Oku
09.12.2025
Terörist başının ayağına gitmek... - Hatice Topçu

Ulus devletler; tarih bilinci, ortak coğrafya ve dil birliğine dayanır.

Devamını Oku
08.12.2025
‘Kırkyama’ siyaset… - Prof. Dr. Utku Yapıcı

Türk siyasetinde son yıllardaki en ilginç gelişme siyasi kimlikler düzleminde yaşanıyor.

Devamını Oku
08.12.2025
Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025