Olaylar Ve Görüşler

Güven vermeyen sistemin sonuçları ağır oldu

08 Ağustos 2019 Perşembe

Artık günlük gereksiz, faydasız tartışmaları, birbirimizle uğraşmayı bırakarak, bu konulara odaklanıp “bir gelecek hayali” kurmalıyız. Çok değerli yüz yıllık Cumhuriyet kazanımlarımızı koruyarak üzerine 21. yüzyıl vizyonunu eklemeliyiz.

 

4 yıldır, ısrarla, “başkanlık” sistemi ile ilgili uyarılarımı sürdürüyorum. Kolay anlaşılır tablolarla ve referandum öncesi yayımlanan “Çare Başkanlık Mı?”* kitabımda yeni “sistemin” risklerini izah etmiştim. Bugün oluşan sonuçları öngörmüş, ayrıntılı yazmıştım; koalisyon döneminin tekrar açılması, devletin kurumsal yapısının zayıflaması, ekonominin kötüleşmesi, kutuplaşmanın artması, tek kişinin kararnameleri ile yönetimin öngörülebilirliği ve ortak aklı yok etmesi, Meclis’in neredeyse sembolik hale gelmesi, yargı bağımsızlığının (ve dolayısıyla hak ve özgürlüklerin) zayıflaması...
Peki, “sistemin” ekonomide somut sonucu ne oldu? Güçler ayrılığı ve denge-denetim olmayan bir sistemin güven vermeyeceği aşikârdı. Güven zedelenmesinin sonuçları ağır oldu: Referandum öncesi TCMB politika faizi yüzde 8 iken, şimdi yüzde 20 civarında! Dünyada 14 trilyon dolar para, negatif faiz veren ülkelere giderken, biz hâlâ dünyanın en yüksek faizlerinden birini ödüyoruz. Sermaye yatırımları da esaslı şekilde azaldı; üretime yatırım azalınca, 7 milyon işsizimiz oldu. Referandum öncesi 3 Türk Lirası 1 dolar ederken şimdi 5.6 TL gerekiyor, enflasyon dünyanın en yükseklerinden biri, ortalama kişi başı gelir azalıyor... Tüm bunların sebebi “sisteme” güvensizliktir. Bu “sistem” ülkemize iyi gelmedi!
Anayasa bir ülkenin temelidir. Temeli doğru kurmazsanız, yapacağınız hiçbir reform işe yaramaz! Bugün iktidarda dahi, “sistemin hataları nasıl giderilebilir” söylemi başladı. Ancak konuşulan düzeltme fikirlerini okuyunca, anlıyorum ki meselenin özü anlaşılmamış veya yüzleşmek istenmiyor. Ayrıntılı yazdım*: 1-2 ay içinde Meclis’te (400 milletvekilinin desteği ile) yine “başkanlık” çerçevesinde kalarak (6 maddede tadil ile) sistem en azından biraz olsun “demokratik başkanlık” sistemine yaklaştırılabilir. [ “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi”, bir tür “başkanlık” sistemidir; yürütmenin yasamaya karşı sorumlu olmadığı her sistem başkanlıktır. Yarı başkanlıkta dahi, yasama, Bakanlar Kurulunu güvensizlik oyu ile görevden alabilir. Sadece bizdeki “sistem”; demokratik başkanlık sistemin esaslarına uymamaktadır.]
Sonrasında ise 1 yıl içinde kapsamlı bir reform ile çağdaş, özgürlükçü, iyileştirilmiş parlamenter bir anayasa hazırlanmalı.

I- İlk aşamada acilen kısmi anayasa tadili: Somut önerim:
1) Cumhurbaşkanı partisinin genel başkanı olmamalı (tercihen partili dahi olmamalı). [AY, madde 101]. Katı disiplinli parti sistemimiz ile partisinin başı bir Cumhurbaşkanı, milletvekili listelerini yapıyor, güçler ayrılığı temelden yok oluyor. Ayıca toplumdaki kutuplaşmayı had safhaya taşıyor. Demokratik başkanlık sistemlerinde Cumhurbaşkanı parti başkanı değildir.
2) Cumhurbaşkanının Meclis’i fesih (seçimleri yenileme) yetkisi iptal edilmeli (AY, madde 116). Başkanlık sistemlerinin temel kuralı, “katı güçler ayrılığıdır”. Başkanın geniş yetkilerine karşı güçlü bir Meclis için birinci şart, milletvekillerinin kaderinin başkanın elinde olmamasıdır.
3) Hâkimler Savcılar Kurulu (HSK) üyelerinin atama sistemi değiştirilmeli, ayrıca Adalet Bakanı HSK’de olmamalı [AY, madde 159]. Burada gerekli reform için ayrıntılı önerilerimi yazdım*. Yeni “sistemle” yargıyı şekillendiren HSK çoğunluğunu 1 siyasi parti atadı; bu sistem değişmedikçe hiçbir yargı paketi yargı bağımsızlığını tesis edemez.
4) Devlette (özellikle bakanlar), üniversitelerde (rektörler), diplomaside (büyükelçiler) ve bağımsız kurumlardaki (TCMB, BDDK, EPDK, SPK, vb.) atamalara Meclis denetimi ve şeffaflık getirilmeli (AY, madde 104): Tüm atamaları 1 kişinin (Cumhurbaşkanı) hiçbir denetim ve liyakat kriteri olmadan yaptığı bir sistemde, devletin kurumsal yapısı zayıflamaya devam eder. Bu atamalara en azından Meclis’in şeffaf denetimi (mülakat/onay) getirilmeli, ayrıca liyakat kriterleri ve görev süreleri tekrar kanunla belirlenmeli.
5) Bütçede son söz hakkı tekrar Meclis’in olmalı (AY, madde 161): İster başkanlık, ister parlamenter, tüm demokrasilerin ortak noktası “cüzdan hakkının” Meclis’te olmasıdır. Bizde ise “son söz hakkı” Meclis’ten alındı. Meclis onaylamasa dahi, bir önceki yılın bütçesi yeniden değerleme oranı ile uygulanacaktır; bu kabul edilemez bir sistemdir.
6) Temel hak ve özgürlükler güçlendirilmelidir (Basın ve ifade özgürlüğü, AY 2. Bölüm): Bu konuda esasında büyük ölçüde eski düzenlemeler geçerlidir, ancak zayıflayan yargı bağımsızlığı ile bunların güçlendirilmesi gerektiği aşikârdır. Burada çare, AİHM ve AYM’nin yerleşmiş temel içtihatları çizgisinde anayasaya daha güçlü ifadelerin eklenmesi olabilir.
Anayasamızın ve yeni “sistemin” birçok başka sorunu var. Köklü bir değişiklikten yanayım! Ancak, bu (tadili çok kolay) 6 madde dahi, kurumların, Meclis’in ve yargının biraz güçlenmesi için temel oluşturur, “güven” mesajı verir ve ülkemize, ekonomimize biraz nefes aldırabilir. Bu asgari değişiklikleri dahi yapmaz isek, hiçbir konuda esaslı düzelme beklememeliyiz.

II- İkinci aşama: Çağdaş bir anayasa ve 21. yüzyılı yakalayan bir vizyon!
4. Sanayi Devrimi ile 21. yüzyılda bazı ülkeler “oyun kurucu” ve bağımsız olacaktır, diğerleri sadece seyirci ve tüketici olacaktır! Bu ülkeler arasındaki uçurum açılacaktır. “Farkı” yaratacak olan, teknolojiye ve özellikle “veriye” sahip olmaktır. Bugün “veriye” sahip Alphabet (Google)’in piyasa değeri 830 milyar dolar, Facebook’un 540 milyar dolar, petrol işleten yılların şirketi Exxon Mobil’in 300 milyar dolar. Esasında bu bir şanstır, çünkü vizyonu olan her millet (doğal kaynak olsun olmasın) küresel rekabette yerini alabilir. Bugün ülkemizin bu konularda ciddi vizyonu yoktur. İnovasyonda (dünyada 50. sıradayız), ileri teknoloji üretim ve ihracatında (dünyada 37. sıradayız) potansiyelimizin çok gerisindeyiz. Gençlerimize küresel rekabette bir iş, bir gelecek sunmuyoruz. 2019’da devlet bütçesinde, bilimsel eğitim ve Ar-Ge konusunda vizyon çizilmedi. Dış politika, üretim, tarım, hukuk devleti vb. hiçbir alanda vizyonumuz kalmadı, hedeflerimiz belli değil. 21. yüzyılı anlayan/yakalayan bir vizyona ihtiyacımız var.
Bir geminin belirli rotası yoksa açık sularda savrulur kalır. İlerleyemez. Nereye gideceğinizi bilirseniz, yolu bulursunuz! Kanaatimce ülkemiz için doğru vizyon: Türkiye’nin 15 yıl içinde dünyada “insani gelişmişlik” açısından en ileri 20 ülke arasına girmesidir (şu an BM listesinde 64. sıradayız). Bu listede kriterler: Kişi başı gelir, yaşam süresi, eğitim vs. Esasında Atatürk’ün “muasır medeniyetler” hedefinin başka türlü ifadesidir!
Bunu pekâlâ başarabiliriz! Ama doğru vizyon, doğru rota, doğru ekipler ile. Ve unutmayalım, insani gelişmişlik açısından en iyi 20, 30, ülkeye baktığınızda her kıtadan, her ırktan ülke görüyorsunuz, ancak 1 ortak noktaları var: Hepsi “demokrasidir”! Ezici çoğunluğu da parlamenter sistemle yönetilmektedir.
Demokrasiler, halka en iyi yaşamı sağlıyor. Çünkü demokrasiler insanın temel ihtiyaçlarını (özgürlük, sosyal haklar, adalet) ön planda tutar ve hukuk devleti kuralları içinde farklı görüş/inanç/ırktan milyonlarca insanın huzur içinde, eşit ve motive yaşamasını sağlar.

Atılması gereken ilk 10 adım:
1) Çağdaş, demokratik, özgürlükçü ve hukukun üstünlüğünü daim kılacak bir anayasa şart. Yeni anayasa, tüm halkımıza ilham, umut vermeli, birleştirmeli, motive etmeli! Özgürlük, hoşgörü ve ortak akıl, anayasanın kilit kelimeleri olmalıdır.
2) Uluslararası ilişkilerin onarımı şart: Tüm ülkeler ile barışçıl ve güçlü ilişkiler kurmalıyız. Hiçbir ülkenin içişlerine müdahil olmamalıyız. Birinci ekonomik partnerimiz AB ile ilişkileri rasyonel şekilde onarmalıyız. AB hedefimizi de (samimiyetle/ akılla) canlandırmalıyız. Demokratik blokta kalmalıyız. Bizi bekleyen en büyük tehlike içe kapanmamızdır, gittikçe yalnızlaşmamızdır. Örneğin, Doğu Akdeniz’de tamamen yalnızlaştık; tüm kıyıdaş ülkelerle sorunlu olduğumuzdan “münhasır ekonomik bölgemizi” kuracak/koruyacak partner bulamıyoruz. Haklı menfaatlerimizi korumak için etkin sesimiz veya müttefikimiz kalmadı. Oysa ilham veren ülke olabiliriz.
3) 4. Sanayi Devrimi için eğitim ve Ar-Ge’de reform şart: Bilimsel eğitime olağanüstü bütçe desteği verilmeli, akademi özgür kılınmalı (özellikle rektör atama sistemleri). Özgür ortam tesis edilirse, “beyin göçü” tersine çevrilir, ayrıca inovasyon ortamı oluşur. 21. yüzyılda, ülke olarak gerçek bağımsızlığımız, yeterli ileri teknoloji ürettiğimizde gerçekleşecektir.
4) Güçlü yatırım ve üretim ortamı yaratılması şart: Hukuk devleti, öngörülebilirlik ve devletin kurumsal yapısı onarılmadıkça tüm teşvik programları etkisiz kalır. Ayrıca girişimcilik ve verimlilik teşviki için; rekabetçi ihale sistemi reformu ve GRECO (yolsuzlukla mücadele) düzenlemeleri şart. Hukuk devleti ve ekonomi (yatırımlar!) arasındaki bağı anlamadığımız sürece kalıcı refaha ulaşamayız.
5) Gerçek bir yargı reformu şart: Yargı bağımsızlığını sağlayacak, Avrupa Konseyi Venedik Komisyonu raporları ışığında kapsamlı bir reform yapılmalı.
6) Mali disipline dönüş şart: Akıllı tasarruf yapılmalı. Devlet itibarı hukuk ile sağlanmalı. Şeffaflık şart: Şeffaflık ve denetimden uzak Varlık Fonu yapısı kabul edilemez, ayrıca bizdeki örtülü ödenek miktarları da hiçbir demokraside yok.
7) Kurumsal yapının liyakat temelinde güçlendirilmesi şart: Bağımsız düzenleyici kurumların bağımsızlığını ve kalitesini güçlendirecek düzenlemeler yapılmalı.
8) Tarım reformu şart, Ar- Ge’ye yatırım yapmadan başarılı bir tarım reformu olamaz.
9) Siyasi partiler ve seçim yasalarının çağdaşlaştırılması şart.
10) Çevreye duyarlı politikalar ve sürdürülebilir büyüme şart: Son zamanlarda gerçekleştirilen çevreye duyarsız uygulamalar ülkemize geri dönülmez zarar verir. Uzun vadede, çevreye duyarlı politikalar daha fazla yatırım ve ucuz finansman getirir. Gelecekte kanaatimce Nobel ödüllü Prof. Nordhaus’un geliştirdiği “Sürdürülebilir Ekonomik Refah Ölçümü” en geçerli kıstas olacaktır.
Bu konulara ilişkin önerilerimi “Ülkem İçin Çare” kitabımda ayrıntılı olarak yazdım. Bu başlıkları “zaten biliyoruz” diyebilirsiniz; ancak artık günlük gereksiz, faydasız tartışmaları, birbirimizle uğraşmayı bırakıp bu konulara odaklanarak “bir gelecek hayali” kurmalıyız. Çok değerli yüz yıllık Cumhuriyet kazanımlarımızı mutlaka koruyarak, üzerine 21. yüzyıl vizyonu eklemeliyiz. Gençlerimize bir gelecek sunmalıyız!

*“Çare Başkanlık Mı?” kitabımın tam metnine ve atıf yaptığım yazıya www. demokratikanayasaplatformu.com’dan ve Twitter hesabımdan ulaşabilirsiniz @EceGunerToprak.  

Av. Ece Güner Toprak



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları