Olaylar Ve Görüşler

Halkın İktidarı İçin - Yıldırım KAYA

03 Haziran 2020 Çarşamba

Yüksek bütçeli bilimkurgu film senaryolarında yer bulabilecek bir olay gerçekleşti. 2020 yılına girer girmez, insanların hayatını yok eden ölümcül bir virüs hızla dünyayı sardı. Aynı hızla da öldürmeye başladı.

Çin’in Wuhan kentinden tüm dünyaya yayılan, Covid-19 (Koronavirüs) olarak adlandırılan virüse karşı insanlığı koruyacak ne bir aşı, ne de bir ilaç vardı. Evreni keşfe çıkan insan, ölümcül bir virüs karşısında korumasız ve çaresiz kaldı. Dünyanın tek hakimi olduğu bencilliğiyle, doğaya hükmettiğini düşünen insan, kendi neslinin bir virüsle yok olabileceği gerçeğiyle yüzleşti.

Virüsten korunmanın ve yayılma hızını kesmenin tek bir yolu vardı; o da herkesin kendini izole etmesiydi. Okullar, işyerleri, ibadethaneler, eğlence yerleri kapatıldı. Fiziksel mesafe kuralları koyuldu, dışarı çıkma yasağı getirildi; uçuşlar durduruldu, şehirlerarası ulaşım yasaklandı. Ve herkes en korunaklı yere, evlerine kapandı.

Ocak-Mayıs 2020 tarihleri arasında koronavirüs vaka sayısı dünya genelinde 6 milyonu aştı. Vakaların yaklaşık 373 bini ölümle sonuçlandı. Gelişmiş dediğimiz ülkelerde bile ölümlerin önüne geçilemedi. Sağlık sistemlerinin neoliberal politikalarla çökertildiği, halk sağlığının piyasalaştırıldığı gözler önüne serildi. Ticarileştirilen sağlık sistemlerinin beklenmedik salgınlara karşı aciz kaldığı görüldü.

Koronavirüs aşısı bulunana kadar belirlenen kurallar çerçevesinde yaşayacağız. Klasik olmakla birlikte bugün için söylenebilecek en doğru söz, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağıdır. Çünkü Koronavirüs aşısı bulunsa bile hayata eskisi gibi bakamayacağız.

İnsana, doğaya, hayvana farklı bir gözle bakacağız. Eğitimden sağlığa, beslenmeden barınmaya, politikadan ekonomiye, üretimden tüketime; hayattaki sıralamalarımızı az ya da çok, ama illaki değiştireceğiz.

SOSYAL DEVLETİN OLMADIĞI ÜLKELERDE HÜSRAN

Pandemi sürecinde üretmenin, paylaşmanın, dayanışmanın erdemini ve zorunluluğunu öğrendik. Devlet bütçelerinin aslan payıyla üretilen silahların hiçbir işe yaramadığını gördük. Dünyayı yok edebilecek silah gücüne sahip ülkelerin kedilerini koronavirüsün ölüm çemberinden koruyamadıklarına tanıklık ettik.

Koronavirüs ölüm dağıtırken eşit davransa da, sonuçları adaletli olmadı. Yine en büyük bedeli emekçiler ödedi. İşsiz kalan da, gelir kaybına uğrayan da, açlığa mahkum olan da emekçiler oldu.

Sosyal devletin geliştiği ülkeler vatandaşlarına ekonomik paketlerle destek sunup, ihtiyaçlarını karşılarken; sosyal devletin olmadığı, gelir dağılımının bozuk olduğu, sömürü düzeninin en acımasız şekliyle devam ettiği toplumlarda sonuç can yakıcı boyutlara ulaştı.

AİLE DESTEK SİGORTASI HAYATA GEÇİRİLMELİ

Koronavirüsün ekonomik boyutları, dünyanın büyük bir bölümünde olduğu gibi Türkiye’de de yıkıcı oldu. İşsiz sayısı 8 milyondan, 16 milyona yaklaştı. İşyerinin kapısına kilit vuranların sayısı 256 bini aştı. Ekonomimizin can damarı İstanbul’da, her 4 çalışandan biri işsiz kaldı; çalışanların yüzde 66’sı gelir kaybına uğradı.

Temel görevlerinden biri yoksulluğu ortadan kaldırmak ve sosyal güvenlik sistemini kurmak olan sosyal devlet işlevsiz hale getirildiği için ihtiyaç sahiplerine gerekli destek sağlanamadı. AKP’nin pansuman tedbirleri bu süreçte yeterli olamadı. İşverenin başvuru ve beyanı ile İş Kur üzerinden ödenen kısa çalışma ödeneği de kapsamının darlığı ve ücretin düşüklüğü nedeniyle amacına ulaşamadı. İşverene nefes aldıran kısa çalışma ödeneği emekçiyi mağdur etti. Sosyal devletten destek göremeyen milyonlar, belediyelerden destek talebinde bulundu.

Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2012 yılından bu yana her fırsatta gündeme getirdiği, “Aile Destek Sigortası” ve “Gıda Bankası” aracılığı ile “Halk Kart” uygulaması hayata geçirilmiş olsaydı; milyonlarca aile açlıkla karşı karşıya kalmayacak, “yardım kolileriyle” incitilmeyecekti.

İhtiyaç sahibi ailelere yapılacak yardımlar; insan onurunu kırmadan, kapı kapı dolaştırmadan her ay evin kadını adına açılan hesaplara yatırılarak ya da “Halk Kart” uygulaması ile karşılanacaktı.

Bunu gerçekleştirmek için, 2 Haziran’da açılacak olan TBMM’nin ilk görevi, “Aile Destek Sigortası’nı uygulamaya sokmak olmalıdır.

DÜZENİ DEĞİŞTİRECEK POLİTİKALAR HAYATA GEÇİRİLECEK

Pir Sultan Abdalın da dediği gibi “Bozuk düzende sağlam çark olmaz.” AKP var olan düzeni bir adım ileri taşımayı değil, yıkma yolunu seçti. CHP olarak bozuk düzeni değiştirme görevi bizdedir.

Pandemi sürecinde insanlık çok acı çekti; sevdiklerimizi kaybettik, işyerlerimizi kapattık, işimizi, gelirimizi kaybettik. Yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen bir çıkış yolu her zaman vardır. Bu çıkış yolunu CHP olarak biz bulacağız. En başta sosyal devlete işlerlik kazandıracağız. Sosyal devleti herkesi şemsiyesi altına alacak şekilde etkin hale getireceğiz.

Tarım politikamızı sil baştan değiştireceğiz. Dört mevsim her türlü ürünün; meyvenin, sebzenin yetiştiği ülkemizde çiftçiye destek vereceğiz. Üretebildiklerimizi ithal değil, ihraç edecek politikaları hayata geçireceğiz. Halka sağlıklı ve ucuz ürün sunan üretici ve tüketici kooperatiflerinin kurulmasına öncülük ederek, tüm ülkeye yayılmasını sağlayacağız. Kooperatifler eliyle hem üreticiler, hem de tüketiciler yeni bir yaşamın olanaklarına kavuşacak.

Sosyal devlette sağlık en temel haktır. Sağlık sistemini herkesin parasız yararlanabileceği şekilde yeniden düzenleyeceğiz. Pandemi sürecinde sağlıkçılarımızın ölümle yüz yüze insanüstü çalışmalarına tanıklık ettik. Sağlık emekçilerinin çalışma şartlarını, ücretlerini, sosyal haklarını, örgütlenme haklarını iyileştirecek ve güvence altına alacak politikaları hayata geçireceğiz. Toplum sağlığını korumak için sağlık sistemini olağanüstü durumlara hazır hale getirecek çalışmalara ivedilikle başlayacağız.

Eğitim politikamızı laik, demokratik ve bilimsel temellere oturtacağız. Eğitim hizmeti herkes için parasız ve adaletli olacak. Herkesin eğitime kolaylıkla erişmesi için gerekli koşulları oluşturacağız. Bütçeden eğitime daha fazla pay ayıracağız. Eğitim emekçilerine hak ettikleri ücret, sosyal haklar, iş güvencesi ve örgütlenme hakkını sağlayacağız.

Saray Hükümeti pandemi sürecinde uzaktan eğitimi herkese ulaştırma konusunda sınıfta kalmıştır. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk EBA üzerinden uzaktan eğitime aktif katılan öğrenci sayısının 6 milyon 90 bin 383 kişi olduğunu açıkladı. Bu verilere göre, öğrencilerin sadece üçte biri, yani yaklaşık yüzde 33’ü uzaktan eğitime erişebilmiş; yüzde 66’sı ise EBA üzerinden uzaktan eğitime erişememiştir.

Bu sonuçlar, eğitimde fırsat eşitliğini sağlayamadığımızı ve teknolojiden yeterli düzeyde faydalanamadığımızı ortaya koymaktadır.

Pandemi süreci bilimsel eğitimin önemini bir kez daha göstermiştir. Çünkü koronavirüse çareyi bilim insanları bulacaktır. Herkes bilim insanlarından insanlığı kurtaracak o güzel haberi beklemektedir. CHP olarak eğitimin plan ve programını bu çerçeve doğrultusunda yeniden düzenleyeceğiz.

HALKÇI BELEDİYELER TARİH YAZDI

Halkçı belediyelerimiz pandemi sürecinde hizmette kendilerini de aşan bir başarıya imza attılar. Devlet kurumlarının ve saray hükümetinin yapamadığını hakkıyla yerine getirdiler. AKP’nin tüm engellemelerine rağmen yardım talebinde bulunan herkese, hiçbir ayrım yapmadan, her türlü desteği ve hizmeti sundular. Bir yandan da sokakları, işyerlerini, ulaşım araçlarını, park ve bahçelerimizi dezenfekte ettiler.

CHP’li belediyeler sosyal devletin ne kadar önemli olduğunu tekrar hatırlattı. İhtiyaç sahiplerine desteklerini sunarken gösterişten uzak, insan onuruna yakışır örnek davranış sergilediler. AKP’nin halkı inciterek yardım dağıtan gerçek yüzünü ortaya çıkardılar.

AKP HALKA HİZMETİ ENGELLEYEREK İKTİDARDA KALAMAZ

CHP’li halkçı belediyeler; hem koronavirüsle mücadele etti, hem halka hizmet sundu, hem de AKP’nin yasa dışı engellemelerini aşmak için olağanüstü çaba harcadılar.

Saray iktidarı, CHP’li belediyelerin halka destek olmasına, halkla bütünleşmesine engel olmak için bağış toplamalarını yasakladı, topladıkları bağışlara el koydu. Daha sonra ücretsiz ekmek dağıtmalarını yasakladı. Çoğunlukta oldukları belediye meclislerinde borçlanmalarına izin vermediler; son olarak da İstanbul Büyükşehir Belediyesinde halkın beyanı karşılığında yapılan yardımları engellediler.

Engellemelerin nedenini biliyoruz. Kendi yapmadıkları destekleri CHP’li belediyelerin yapmasını kabullenemiyorlar. Halkın CHP ile bütünleşmesini, kucaklaşmasını istemiyorlar. Oy karşılığı yardım paketi dağıttıkları insanların desteğini kaybetme riskini ortadan kaldırmak için çırpınıyorlar. Ancak artık halk gözünü açtı, kirli politikaları ellerinde patladı.

AKP İKTİDARI BİTİYOR

AKP iktidar ömrünü tamamlamıştır. Türkiye’yi uçurumun kenarına getiren politikaları sonucu, oy oranları son kamuoyu araştırmasına göre yüzde 35’lere kadar düşmüştür.

AKP'nin Meclis çoğunluğu yoktur. Kendi ifadeleriyle “topal ördek” konumundadırlar. İktidar gücünü MHP’nin desteğiyle sürdürebilmektedirler. MHP desteği olmazsa Meclis’ten tek bir kanun maddesi bile geçiremezler. Kişisel çıkarları doğrultusunda “kazan kazan” politikası uyguluyorlar. Onlar kazandıkça halk kaybediyor.

Başta CHP olmak üzere, tüm muhalefetin iktidar yolunu kapatmak ve parlamenter sistemi rafa kaldırmak için getirdikleri yüzde 50+1 “tek adam sistemi” ayaklarına dolanmış, ellerinde patlamıştır. Çünkü AKP ve MHP oylarının toplamı yüzde 40’ın altına düşmüştür.

Yapılacak bir seçimde Recep Tayyip Erdoğan’ın ya da Cumhur İttifakının desteklediği bir adayın Cumhurbaşkanı seçilme ihtimali artık kalmamıştır. Çok açık görülmektedir ki yapılacak ilk seçimde Millet İttifakının adayı Cumhurbaşkanı seçilecektir.

Son süreçte, AKP ve MHP Cumhur İttifakının iktidarda kalmasını garantileyecek yeni arayışlar içine girmiştir. Bu arayışlara, parlamenter sistemin yeniden getirilmesi de dahildir. AKP’nin yapacağı düzenlemelerle, iktidarını garantileyecek hamleler yapacağı görülmektedir. 20 Temmuz sivil darbesine ve bütün yetkileri tek elde toplamalarına rağmen ülkeyi yönetemediler. Tüm başarısızlıklara rağmen, iktidarı bırakmamak için her türlü girişimi yapmaya hazır olduklarını da görüyoruz.

YENİ ÖRGÜTLENME MODELİYLE HALKIN İKTİDARI YAKIN

Bu konjonktürde iktidara en yakın parti CHP’dir. Millet İttifakının motor gücünü oluşturan CHP’nin süreci rehavete kapılmadan iyi yönetmesi gerekir. Bunu gerçekleştirmenin yolu da yeni bir çalışma tarzını, örgütlenme modelini ve mücadele anlayışını hayata geçirmekten geçiyor.

31 Mart Yerel Seçimlerinde yürüttüğümüz siyaset tarzını daha da yukarılara taşımalıyız. Toplumun her kesimine ulaşmalı; ittifak partileriyle bu hedef doğrultusunda ilişkilerimizi daha da geliştirmeliyiz.

Artık klasik dikey ve hiyerarşik örgütlenmeler bugünün ihtiyaçlarını karşılayamıyor. Bugün ihtiyacımız olan, yatay örgütlenmeyle bir araya gelen, sarmaşık gibi birbirini saran örgütlenme modelidir. Sendikaların, odaların, derneklerin, kooperatiflerin, meslek kuruluşlarının…vb sivil inisiyatiflerin partimizle kuracağı ilişkilerle herkesi kucaklayacak, “Halk Sarmaşığı” örgütlenme modelini hayata geçirmeliyiz.

CHP iktidara yürürken, pandemi sürecinde çok iyi sınav veren belediyelerimizin de dolaylı yollardan iktidar mücadelesinin içinde yer alması sağlanmalıdır. Yerel yönetimler eğitimde, üretimde, sosyal devlet politikalarının uygulanmasında daha fazla sorumluluk almalıdır.

CHP’nin zaman kaybetmeden yarın seçim olacakmış anlayışıyla yola koyulması gerek. Millet İttifakı, demokrasi güçleri ve yerel yönetimlerimizle koordineli çalışmayı şimdiden örgütlemeliyiz. 

İktidar odaklı düşünceler geliştirmeli ve kararlarımızı iktidarı hedefleyerek almalıyız. Kadınlarımızı, gençlerimizi ve emekçilerimizi üretim ve yönetim alanlarında söz ve karar sahibi yapmalıyız. Pandemi sürecinde de gördük ki kadınların yönettiği ülkelerde koronavirüsle mücadelede diğer ülkelere göre daha başarılı sonuçlar alındı. Biz de kadınlarımızın ve gençlerimizin daha fazla sorumluluk almaları için yollarını açmalıyız.

EŞİT KOŞULLARDA BİRARADA YAŞAMAK İÇİN

Demokrasi, insan hakları, barış, özgürlük ve eşitlik gibi evrensel değerler insanlığın ortak paydalarıdır. AKP’nin Kürtleri ötekileştiren, terörist ilan eden, seçtiği milletvekillerini hapse atan, belediye başkanlarını ve muhtarları görevden alıp yerine kayyum atayarak, tutuklayan politikaları, Türkiye’nin barışına saplanan bir hançerdir.

AKP, MHP’nin desteğini kaybetmemek için Kürt kökenli seçmenlerin seçtiklerini yok saymaktadır. Seçimde halkın desteğiyle alamadığı belediyelere, kayyum atayarak darbe yapmaktadır.

AKP halkın seçtiği belediyelere kayyum atayarak, halkçı politikalar uygulayan belediyelerimize de aba altından sopa göstermektedir.

AKP’nin tek adam diktatörlüğüne karşı, demokrasi güçlerinin birlikte mücadeleyi önlerine koymaları bir zorunluluktur. Çünkü demokrasi yoksa özgürlük de, barış da, huzur da yoktur. Demokrasi yoksa Cumhuriyet tehlikededir.

Demokrasiden yana olanların birlikteliği sağlandığında, başarının kaçınılmaz olduğunun en güzel örneği, 31 Mart Yerel Seçimleridir. Millet ittifakı ile demokrasi güçleri yan yana geldiğinde, iktidar da gelmektedir.

Genel başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun sadece ülkemiz için değil, aynı zamanda dünya demokratlarına yapmış olduğu birlikte mücadele çağırısının ne kadar değerli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır. Dünyayı etkisi altına alan kapitalist sömürü sistemine karşı kazanmanın yolu; demokratların birlikte mücadele edip, birlikte yönetme kararlılığını ortaya koymalarından ve emekçileri, yoksulları, ezilenleri örgütlemekten geçiyor.

KILIÇDAROĞLU DOKTRİNİ BİZİ İKTİDARA TAŞIYACAK

Türkiye’nin kangrenleşen sorunlarının çözüm yolu Kılıçdaroğlu Doktrininde gizlidir. Nasıl ki 31 Mart Yerel Seçimlerinde Kılıçdaroğlu Doktrinini uygulayarak sonuç aldık; toplumun her kesimiyle bağ kurduk, önyargıları büyük ölçüde yıktık. Bugün de Kılıçdaroğu Doktrini ile halk için, halkla birlikte mücadele ederek, halkın İktidarını kuracağız.

Yıldırım KAYA
CHP Genel Başkan Yardımcısı Ankara Milletvekili



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları