Olaylar Ve Görüşler

Hekimler Seçeneksiz Bırakıldı - Doç. Dr. Okan TOYGAR

02 Eylül 2020 Çarşamba

Dr. Uğur Cilasun anısına...

Ülkemizde sağlık hizmetlerinin özelleştirilmesine yönelik 1980’li yıllarda başlayan çalışmalar, AKP döneminde Sağlıkta Dönüşüm Programı” adını almış ve artan bir hızla günümüze kadar gelmiştir. 

Bugün Türkiye’de kamu sağlık kurumları dahi birinci basamaktan üçüncü basamağa kadar piyasalaştırılıp işletme haline getirilirken özel hastanelerin açılması devlet tarafından teşvik edilerek etkinliği artırılmıştır.

Sağlık Bakanlığı’nın en güncel verileri içeren Sağlık İstatistikleri 2018 Yıllığı’na (1) bakıldığında AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılında 271 olan özel hastanelerin sayısı, 2018 yılında yüzde 113 artışla 577’e çıkarken, aynı zaman diliminde kamu hastaneleri sayısında sadece yüzde 15’lik bir artış olduğu görülmektedir (774’ten 889’a).

2002 yılında 5 milyon 697 bin 170 olan özel hastanelere müracaat sayısı, 2018 yılında yüzde 1210 artışla 74 milyon 675 bin 65 olurken, aynı süre zarfında özel hastanelerdeki yatan hasta sayısı yüzde 622, ameliyat sayısı ise yüzde 600 oranında artmıştır.

ZORUNLU ADRES ‘ÖZEL’ 

Özellikle 2006 yılından itibaren, kamu sigorta kurumlarının özel hastanelerden hizmet satın almaya başlaması ile bazı özel hastane grupları hızla büyümüş, yaygınlaşmış ve hastane zincirine dönüşmüşlerdir. Bu zincir hastanelerde çalışacak, daha doğrusu çarkı döndürecek olan hekimleri bulmak ise hiç zor olmamıştır.

Devlet, bir yandan çıkardığı tam gün yasası ile kamuda çalışan hekimlere adres olarak özel hastaneleri gösterirken, diğer yandan hekimlerin muayenehane açma haklarının önüne pek çok idari engel çıkarıp mevcut muayenehanelerin kapatılması yönünde yoğun çaba göstererek hekimleri bir anlamda özel hastanelere hapsetmiştir.

Böylece neredeyse seçeneksiz bırakılan pekçok hekim, özel hastanelerin olumsuz koşullarıyla boğuşmak durumunda kalmıştır.

Günümüzde özel hastanelerde hekimlere pervasız sözleşmeler dayatılmakta, mevcut sözleşmede hekimi koruyan az sayıdaki madde çoğu zaman gerekçe dahi gösterilmeden özel hastane yöneticileri tarafından ihlal edilmektedir.

Başta Göz ve Fizik Tedavi olmak üzere çok sayıda kliniği işletmeye vermeyi (taşeronluk) tercih eden hastaneler, tıbbi cihaz ve personel giderlerinden çoğunlukla işletmeyi sorumlu tutmakta, bazen bununla da yetinmeyip hekimlerden aylık ciro garantisi isteyerek tüm ekonomik riski hekimlere yüklemektedirler.

KÖLELEŞTİREN SİSTEM

Klinik işletmeleri bazen hekim dahi olmayan tüccarlara verilerek halkın sağlığı düpedüz tehlikeye atılmakta, bu tür işletmelerde çalışan hekimler hastane patronu veya işletme sahibi tarafından ciro baskısı altında çalışmaktadırlar.

sacası hekimler deyim yerindeyse özel hastanelerin kölesi gibi çalışmakta, buna karşılık toplusözleşme ve grev gibi sendikal hakları olmadığı için tüm bu baskılar altında ezilmekte, tükenmektedirler.

Özel hastanelerde çalışan hekimler bordrolu olarak iş kanununa bağlı çalışma yerine şirket kurma veya serbest meslek makbuzu kesmek suretiyle hastaneye hizmet satmaya zorlanmaktadırlar.

Bu şekilde çalışan hekimlerin sosyal haklarında ve iş güvencesinde önemli kayıplar olmaktadır. Hekimler sosyal güvenlik ve sağlık primini kendileri ödemek zorunda bırakılmakta, hastalık, iş kazası, doğum izni, mazeret izni ve yıllık izinler hekimin kendi sorunu olarak görülmekte, hastane patronu kendini hizmet satın alan pozisyonunda konumlayarak hiçbir sorumluluk almamaktadır.

Bu durum, özellikle pandemi sürecinde meslektaşlarımızda ciddi gelir kaybına neden olmuş, bu şekilde çalıştırılan hekimler hastalanmaları durumunda bütün gelirlerini kaybetmişlerdir.

SIRADANLAŞAN SÖMÜRÜ

Özel sağlık sektörü AKP’nin 18 yıllık iktidarı boyunca gelişip güçlenirken, hekimlerin ve tüm sağlık çalışanlarının çalışma koşulları giderek ağırlaşmıştır. Her yeni düzenleme sağlık çalışanları için daha fazla emek sömürüsü getirmiştir. Özellikle son 15 yılda özel hastanelerde çalışan hekimlerin hakedişlerinde önemli kayıplar yaşanmış, hekim emeği ölçülebilir bir hale getirilerek metaya dönüştürülmüştür.

Hekim ücretleri özel hastane yöneticileri tarafından en büyük gider” olarak görüldüğünden hekimlerden çeşitli adlar altında kesinti yapmak, hakedişi iki-üç ay geriden, bazen daha da geç vermek birçok özel hastane için sıradan bir uygulama haline gelmiştir. Ekonomik kriz dönemlerinde ise bu uygulamanın dozu daha da artmıştır. 

TÜKENME NOKTASI

Örneğin, var olan krizi daha da derinleştiren pandemi döneminde sabit maaş almayan, ancak baktığı hasta, yaptığı işlem sayısına göre hakediş” üzerinden gelir elde eden hekimlerin gelirleri hızla azalmış, neredeyse ücretsiz olarak çalışmaya zorlanmışlardır.

İş, bir hastane zincirinde zaten azalmış olan hakedişlerden yüzde 25 kesinti yapılmasına kadar gitmiştir. Sabit ücretle çalışan hekimlerin ise ücretsiz izne çıkarılması veya yarı zamanlı çalıştırılması söz konusu olmuştur.

Böylece, yıllardır kamu kaynaklarıyla beslenerek büyütülen özel hastanecilik anlayışının pandemi döneminde elini taşın altına sokmaktan kaçındığı, krizin bedelini emekçilere ödetmeye çalıştığı açıkça görülmüştür.

Sonuç olarak, ağır çalışma koşulları, ciro baskısı, iş güvencesinin olmaması ve dayanılmaz boyutlara ulaşan emek sömürüsü, özel sağlık kuruluşlarında çalışan hekimleri tükenme noktasına getirmiştir.

EN ÖNEMLİ ADIM SENDİKALAŞMA

Aslında bu sorunlar, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Türk Tabipleri Birliği’nin mücadele alanı içinde olacaktır.

Ancak hekim emeğini yok sayan özel hastane tekelciliğine karşı verilecek mücadelede en önemli adım, hiç kuşkusuz özel hastanelerde çalışan sağlık emekçilerinin sendikalaşması olacaktır.

DOÇ. DR. OKAN TOYGAR
TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ BÜYÜK KONGRE DELEGESİ

(Bu yazı hazırlanırken Demokratik Katılım Grubu 2020-2022 programından ve Türk Tabipleri Birliği kaynaklarından yararlanılmıştır.)

1-Sağlık Bakanlığı Sağlık İstatistikleri 2018 Yıllığı. 2019, Ankara. https://dosyasb.saglik.gov.tr/Eklenti/36134,siy2018trpdf.pdf?0



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları