İktidar, kadınların yaşamlarını her alanda daraltmaya devam ediyor. Hedef tahtasında hep kadınlar var!
Cumhuriyetin ilk yüzyılında, zorlu mücadelelerle kazandıkları hakları, yıllar içerisinde erkek egemen sistemin baskılarıyla kaybetmekle karşı karşıya kalan kadınlar, o günlerden bu yana hak mücadelelerini sürdürüyor. Bu mücadelenin temel dayanağı, her geçen gün boyutları artan erkek şiddetiyle ve her alanda yaşadıkları ayrımcılıklarla kadınların nefes alamayacak duruma gelmiş olmaları.
Bugün geldiğimiz noktada ise, cinsiyet temelli eşitsizlikler artmakta; kadın cinayetlerinin ve kadınların her geçen gün içine sürüklendikleri derin yoksulluğun, gündemin en üstlerinde yer aldığı ülkemizde, kadın işsizliğinde de tarihin en yüksek rakamları görülmektedir. Ekonomik krizin, kadınlara ekonomik şiddet olarak döndüğü Türkiye’de, bir diğer cinsiyet temelli şiddet alanı siyaset oldu. Siyasetin her kademesinde kadınlara yönelik erkek şiddeti uygulanmaya başlandı.
Birçok alanda kadınlara yönelik eşitsizlik ve ayrımcılık artarken, örgütlü kadın mücadelesi de inadına güçlenmektedir. Nasıl ki 80 sonrasında, Türkiye’de yeniden canlanan kadın hareketi, “Dayağa Hayır” yürüyüşleriyle sokağa çıkmış, kadına şiddete “dur” demişse bugün de bedenleri üzerine her gün siyaset yapılan, tacizin, şiddetin öznesi olan kadınlar özgürlükleri için sokaktalar. Kadınları güçlendirmek için ortaya konan bu mücadelenin en önemli ayaklarından birisini de CHP’nin kadın örgütü oluşturmaktadır.
EŞİTSİZLİK DERİNLEŞİYOR
Ülkemizde, Cumhuriyetin temel niteliklerinin fiili olarak ortadan kaldırılmasının, laikliğin yok sayılmasının yanı sıra bir de hukukun yok sayılarak halk tarafından seçilenlerin hapse atıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Ortaya çıkan bu adaletsiz ve hukuksuz ikliminden en çok etkilenenler her zaman olduğu gibi yine kadınlar. İktidar, 20 yıldan fazla zamandır, Cumhuriyetin kadınlara dair kazanımlarını ortadan kaldırmak, kadınların toplumsal statüsünü geriletmek ve kadın-erkek eşitsizliğini derinleştirmek için bilinçli bir propaganda yürütüyor.
2011’de Kadından ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adından “kadını” çıkaran iktidar, tüm politikalarını yalnızca aileyi odağına alarak şekillendirdi, kadının güçlendirilmesine dair politikalar zayıflatıldı. İstanbul Sözleşmesi, 2011’de, TBMM’deki siyasi parti gruplarının oybirliğiyle kabul edilmiş olmasına rağmen, Mart 2021’de tek bir kişinin kararıyla sözleşmeden çıkıldı. İstanbul Sözleşmesi’nin kabulü sonrası yeniden yapılandırılan Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Kanunu olan 6284 sayılı kanun temelsiz bırakıldı ve erkek şiddetinin öznesi olan kadınların arkasından devlet çekildi.
Kadınlar, yaşamları boyunca karşılaştıkları tüm ayrımcılıklar ve sorunlarla yalnız mücadele etmek zorunda bırakılmaları yetmezmiş gibi, iktidara mensup erkek siyasetçiler tarafından yerel siyasette de şiddete maruz bırakılmaya başladılar. CHP’li kadın belediye başkanları ve kadın belediye meclis üyeleri, iktidarın erkek belediye başkanlarının ve belediye meclis üyelerinin kendilerine yönelen cinsiyetçi saldırılarıyla mücadele etmeye başladılar. Yerel siyasette durum buyken, kadınlar için en yaşamsal konuların başında gelen ekonomi ve sağlıktan sorumlu kabinenin “atama” bakanları da, ardı ardına toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini artıran açıklamalar yapmaya devam ediyordu.
AYRIMCI VE ÇAĞDIŞI YAKLAŞIM
Geçen sene, 21 milyon kadının istihdam dışı kaldığı, bu kadınlardan 7,5 milyonunun, “ev işleri nedeniyle istihdama katılamadıklarını” söyledikleri ülkemizde, ekonomide de kadının adının olmadığını görmüş olduk. “Kadınlar iş aradığı için ülkede işsizlik artıyor” gibi cinsiyetçi ve ayrımcı bir ifadeyi kullanabilen bir “ekonomi” bakanının olduğu ülkede, kadınlar için mücadelenin çetin olduğu ortadayken, bir diğer tartışmalı alan “sağlık” oldu.
Kadınların kaç çocuk doğuracaklarına, nasıl doğuracaklarına dair tartışmalar yıllardır sürerken, konu yeniden iktidar tarafından gündeme taşındı. Tıbbi bir zorunluluk olmadığı sürece doğumun nasıl olacağı hekim ve kadın tarafından karar verilmesi gereken bir süreçken, kadınların doğum tercihleri üzerine iktidar ve sağlık bakanı tarafından baskı oluşturan açıklamaların ardı arkası kesilmedi. Bakanının, en son yaptığı “Çocuğunuz yoksa sadece karı koca oluyorsunuz, aile olamıyorsunuz” açıklaması, iktidarın kadınlara yönelik baskıyı nasıl attırdığını, tüm toplumu hedef alan ayrımcılık söylemlerinin nasıl sınır tanımadığını da bizlere gösterdi. Çocuk sahibi olmayan, olamayan çiftlere, evlat edinen ebeveynlere, tek başına çocuk büyüten annelere ve babalara yönelik olarak iktidarın ortaya koyduğu bu “ilkel, ayrımcı ve çağdışı” yaklaşımı reddediyoruz.
UMUDU ÖRGÜTLEMEK
Biliyoruz ki, “normal doğum” oranı artışı toplumsal baskıyla değil doğru ve tutarlı sağlık politikalarıyla gerçekleşir. Bunun da, AKP iktidarının çökmüş, tüketime dayalı neoliberal sağlık politikalarıyla olanaklı olmayacağı ortadadır. Bu konunun, futbol sahalarında erkeklere pankartlar açtırıp eş baskısı oluşturarak çözülecek bir konu olmayıp, orta ve uzun erimli güçlü sağlık politikalarının yaşama geçirilmesiyle çözülecek bir konu olduğunu iktidara hatırlatmak isteriz.
Tüm bu baskıcı tutumları ve söylemleri sonrası, kadınların desteğini kaybettiğini gören iktidar, yine kadınları hedef alan bir siyaset izliyor. Bu bilinçli “cinsiyetçi” siyasete karşı, CHP Kadın Kolları olarak, sokaklarda, tarlalarda, fabrikalarda ve meydanlarda her yaştan kadınla mücadelemizi birlikte yükseltmeye devam ediyoruz. Bu mücadelede, bize cesaret veren güçlerin başında da, Cumhuriyetin ikinci yüzyılının yüz akı olan genç kadınlar geliyor.
“Özgürlüklerimizi istiyoruz, bedenimizle, kararlarımızla uğraşılmasını istemiyoruz” diyen genç kadınlar, bu düzene karşı inatla ve cesaretle umudu örgütlüyorlar!
Biliyoruz ki, İkinci yüzyılın mücadeleci kadınları bu düzene teslim olmayacak! CHP kadın örgütleri olarak biz de tüm kadınlarla özgürlüklerimize sahip çıkacak, eşitlik ve adalet mücadelesini kol kola, en önde sürdürmeye devam edeceğiz.
DR. ASU KAYA
CHP OSMANİYE MV.
CHP KADIN KOLLARI GENEL BAŞKANI