Olaylar Ve Görüşler

Kıbrıs’a dikkat ediniz

02 Nisan 2019 Salı

“Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidir.” 1937 Antalya - Mustafa Kemal Atatürk

Yüce Atatürk, Kıbrıs’ın Türkiye için önemini yukarıdaki sözleriyle tanımlıyordu. Türkiye’ye olan uzaklığının 40 deniz mili olduğunu söylersek bu söz daha bir anlam kazanıyor. Yunanistan’a 800 mil İngiltere’ye ise 1500 mil uzak olmasına karşın adı geçen ülkeler Kıbrıs’ın kendileri için stratejik önemi olduğunu söyleyebiliyorlar. Bu yaklaşımlarına koşut her iki ülkenin de adadaki askeri varlıkları olduklarını da kaydetmek gerekiyor. Bu ülkelerin askerleri yeterli değilmiş gibi Ocak 2019 ayında Rum Yönetimi ile Fransa arasında yapılan görüşmelerden sonra onlara da üs verilmesi konusunda uzlaşının sağlandığı belirtiliyor.
Bu unsurların adada asker bulundurması işgal sayılmazken Türkiye’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan hakları ve soydaşlarının can güvenliğini sağlamak ve stratejik çıkarları için asker bulundurması işgal olarak tanımlanmaktadır.

Doğalgaz kaynağı
Stratejik öneminin yanı sıra çevresinde bulunan hidrokarbon rezervleri de ayrı bir tartışma konusu oluyor. Akdeniz’e kıyısı olan Fransa-İtalya-İspanya- Portekiz ve Malta’nın liderleri MED 7 toplantısı için geçtiğimiz günlerde Kıbrıs’ta idiler. AB’ne üye olan bu ülkelerin MED 7 toplantısında öne çıkardıkları önemli husus enerji güvenliğinin sağlanması için çalışma yapılması konusu idi. Bu toplantı öncesinde Kahire’de yapılan toplantıda ise Rum Yönetimi- Yunanistan-İsrail-Ürdün- İtalya ve Filistin temsilcileri bölgedeki rezervin üretimi ve tüketiminin nasıl sağlanacağı konusundaki anlaşmaya imza atıyorlardı.
Doğu Akdeniz’de bulunan doğalgazın üretimi ve tüketimi konusunda, “Doğu Akdeniz Gaz Formu” merkezinin Kahire’de olması kararı alındı. Yapılan açıklamada formun öncelikli hedefinin istem ve sunu sağlayarak üyelerin çıkarlarına hizmet edecek bölgesel bir gaz piyasasının kurulması olduğu kaydediliyor. Bu durum Türkiye’nin Akdeniz’e sınırı olan ülkelerle müzakere ederek bu konuya müdahil olmasını gerekli kılıyor. Bununla da yetinmeyerek kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi’ni de ilan etmesini zorunlu kılıyor. Çünkü yapılan bu çalışmalarla karşı taraflar bölgede zemin kazanmaya devam ediyor.
Adada yaşanmakta olan uyuşmazlığın çözümü konusunda yarım asrı aşan süredir yürütülmekte olan müzakere sürecinden sonra gelinen nokta ortalık yerlerde duruyor. Bugüne değin “iki bölgeli iki toplumlu” bir yapının kurulması 1977 yılında gerçekleşen “Denktaş- Makarios”, Makarios’un ölmesi üzerine 1979 yılında “Denktaş- Kipriyanu” arasında yapılan görüşmelerden sonra yukarıdaki tanımlamadan yola çıkılarak çözümler arandı. Herhangi bir sonucun alınamamasına karşın BM bu görüşünde ısrar etmeyi sürdürüyor. Bu süre zarfında ortaya konan “Gali Fikirler Dizisi-Güven Artırıcı Önlemler Paketi ve son olarak da Annan Planı”nın çözüme katkısının olmadığı biliniyor.

O zaman ne yapılması gerekiyor?
Bugüne değin sürdürülen müzakerelerde Kıbrıs Türkleri ‘Toplum’ olarak kabul edilirken karşı taraf görüşme masasına 4 Mart 1964 gününde BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 186 sayılı karara bağlı olarak ‘Devlet’ olarak oturmaktadır. Eğer gerçekten çözüm isteniyorsa öncelikle bu haksızlık düzeltilerek görüşmelere yeniden başlanmalıdır. Aksi halde yine boşlukta duracak çalışmalara devam edilir. Bu yaklaşımın değiştirilmemesi halinde sonuçsuz müzakereler sonsuza dek devam eder gider...
Devlet statüsünde kabul edilen karşı taraf beğenmediği öneriler sunulduğunda Crans Montana’da olduğu gibi görüşmeleri terk edebiliyor. Bir dönem aynı siyasi düşüncede olan siyasetçilerin (M.A. Talat ve Dimitris Hristofyas) görüşmelerinden de sonuç alınamadığı biliniyor. Bu örnekleri çoğaltmak olanaklıdır. O zaman bugüne değin yapılan görüşmelerin dışında çözüm önerileri ile masaya oturulması gerekiyor.

Tanımayanlar sorunlu
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uluslararası hukuka göre varlığını sürdürmektedir. Buna karşın siyasi olarak tanınmamaktadır. Tanınmama olgusunu tanımayanların bir sorunu olarak değerlendirmenin doğru bir yaklaşım olacağını paylaşmak istiyoruz. Tanınmamış olmasına karşın 30’u aşkın ülkede ve merkezlerde temsil edilmektedir. (Birleşmiş Milletler- Washington-Londra-Berlin- Fransa ve AB ülkelerini sayabiliriz) Bu nedenle Filistin Devleti örneğinde olduğu gibi uluslararası veya bölgesel kuruluşlara alt düzeyde de olsa üye olarak alınması gerekmektedir.
Tanınmama konusundaki olguyu ortadan kaldıran AİHM’nin 2 Nisan 2013 günü aldığı kararına işlerlik kazandırılmalıdır. Güney Kıbrıs’ta oturmakta olan bir Rum, Türkiye toprağını işgal ettiği için kullanamadığı savı anılan mahkemede açtığı dava sırasında mahkemeye belge sunması istendi. Bu kişi malı için güneydeki yönetimden aldığı belgeyi mahkemeye sundu. Mahkeme belgeyi “Kuzeyde de ayrı bir otorite bulunduğunu ve belgenin oradan alınması gerektiğini” söyleyerek tazminat istediği davayı reddetti.

Ara çözüm önerileri
Bu karar gerekçe gösterilerek Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Filistin Devleti örneğinde olduğu gibi tanınmasını veya uluslararası kuruluşlara alt düzeyde de olsa üye olarak alınması için yapılan çalışmalardan sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti İslam İşbirliği Teşkilatı’na Annan Planı’nda tanımlanan devlet statüsünde üye olarak kabul edilmiştir. Mısır’ın dönem başkanı olduğu dönemde bu uygulama askıya alınmıştır.
Son dönemde adadaki uyuşmazlığın çözümü konusunda ara çözüm yapılması öneriliyor. Bu yaklaşımın uyuşmazlığın bütününün gözlerden kaçırılarak karşı tarafın amaçlarına hizmet edeceğini düşünüyoruz. Böyle bir uygulamanın başlatılması karşı tarafın uygulamak istediği salam politikasına hizmet edecektir. Burada bir hususa da açıklık getirmek istiyoruz. Uyuşmazlığın çözümü konusunda tam uzlaşı sağlanmazsa yapılacak ara anlaşmaların geçersiz olacağını belirten BM’nin ilkesine de aykırıdır.

Mısır’a karşı tavır
AİHM kararından sonra Türklerin de benzer karşı davaları açması gerekiyor. BM arşivlerinde konuya ilişkin araştırmalar ve raporlar vardır. Kişisel malların dışında Türk vakıflarına ilişkin mallar içinde kullanım hakkı karşılığı olarak dava açılması öneriliyor. Bu konuda çalışmalar yapılması konusunu ayrı bir yazı konusu olarak ileride paylaşmak istiyorum.
Mısır’ın tanımam diyerek askıya aldığı karara da işlerlik kazandırmak ve çalışmalar yapmak konusunda Dışişleri Bakanlığı ile Kıbrıs Türk yöneticilerine büyük görevler düştüğünü kaydetmek istiyoruz. Uluslararası hukuk kararlarını bir ülkenin kabul etmiyorum demesi ile durdurulamayacağının da bilinmesini istiyoruz.

Ahmet Göksan



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları