Rejim Baroları ve Direnme Hakkı - Cem ALPTEKİN
Olaylar Ve Görüşler
Son Köşe Yazıları

Rejim Baroları ve Direnme Hakkı - Cem ALPTEKİN

25.05.2021 07:00
Güncellenme:
Takip Et:

19 yıllık AKP iktidarında, az çok işleyen parlamenter demokrasi ile birlikte 1923 Cumhuriyet'i tasfiye edilir ve "tek adam" rejimi kurulurken; hukuk devletini savunmakla görevli oldukları halde demokratik bir direnç ortaya koyamayan barolar da artık iktidarın hedefleri arasındadır.(1, 2)

Yargının kurucu unsuru savunma'nın örgütü baroları, rejimin baroları haline getirmek için uzun zamandır fırsat kollayan iktidarın ilk hamlesi "çoklu baro" için yasa girişimi olacaktır.  Bu girişime  karşı ülke genelinde avukatların tepkisi de çığ gibi büyüyecek; ancak -yanlış politikalar nedeniyle- bunlar da saman alevi gibi  sönecektir. 

Yargının kurucu unsuru savunmanın örgütü baroları, özellikle de büyük kent barolarını yeni rejimin uydu kurumları haline getirmek için uzun zamandır fırsat kollayan iktidar, Ankara Barosunun Diyanet İşleri Başkanının nefret söylemine yönelik tepkisini (3) fırsat bilerek harekete geçmiştir. İktidarın ilk hamlesi "çoklu baro" için yasa girişimi olmuştur. 

ETİK ZAAFİYET

Bu girişime  karşı ülke genelinde baroların tepki ve protestolarının yanı sıra, İstanbul'da Barosu tarafından büyük bir savunma mitingi düzenlenmiştir. Ardından, Türkiye'de toplam 143.000 küsur avukatı temsil eden mevcut tüm barolar (80 baro) bir araya gelerek ortak bir bildiri yayımlamışlardır (4).

Böyle bir kuşatma karşısında, tüm baroların bir araya gelip, ortak bir metinde buluşabilmiş  olmaları tabii ki çok önemlidir. Ancak bildirinin içeriği ve metne atılan 81'inci imza, bu büyük buluşmanın üstüne ciddi bir gölge düşürecektir. Zira, bu imza TBB'ye aittir...

O TBB ki; asli görevi hukuku ve mesleği savunmak iken, iktidar savunuculuğuna soyunup, meslek ilkeleri ve barolarla köprüleri çoktan atmış; baro tarihinde bir ilk olarak (hem de avukatların kahir ekseriyeti tarafından) başkanının istifası istenmiş; seçimli olağanüstü genel kurul istenmiş ama hiçbiri TBB yönetimince kabul görmemiştir.

Kısacası; baroların bir çatı örgütü olan o TBB, -tarihinde ilk kez- varlık nedeni olan avukatlar nezdinde  meşruiyetini kaybettiği halde yönetimde işgalci konumuna düşmüştür. Haliyle bu imza TBB için değil ama, o imzaya itiraz etmeyen barolar için ciddi bir etik zafiyettir.  

Ne yazık ki, sorun bununla da sınırlı değildir. Zira, bu bildiriye 80 baronun değil, TBB'nin iradesi ve dili hakim olmuştur. Bu dil, avukatlara değil iktidara alan açan bir dildir. Hal böyle olunca, bu bildiri sırf o 81'inci imza nedeniyle zebil olmuştur. Sonuç olarak, bu bildiride avukatların yükselen haklı öfkesinden ve kararlılığından da eser yoktur. 

Bildiride, iktidardan "suni gündem"in (yani barolara ilişkin yasa girişiminin) yerine, "gerçek gündemlerin (sorunların) çözümüne dönülmesi" talep edilmiştir. Yani barolar, sorunların kaynağının iktidar olduğunu tespitten kaçındıkları gibi; sorunların iktidarca çözülmesini bekleyecek kadar büyük bir safiyet ve/veya zafiyet  içerisindedir. Başkanlar, bu bildiri ile olmayacak duaya amin demektedirler!..

HAK VERİLMEZ...

Evet, suni gündem olarak gördüğünüz yasa dayatmasını kim gündeme getiriyorsa, geri çekecek olan da odur. Yani talebin muhatabı doğrudur, ancak talebin dili, içeriği ve sorunun ortaya konuş şekli ciddi anlamda sorunludur: İktidar için bu yasa girişimi kendi gerçek gündeminin önemli bir parçasıdır. O nedenle yasa geri çekilecekse eğer; bu, önce durumun doğru analizi ile; ardından da diliniz ve eyleminizdeki kararlılığınızla ortaya konacaktır. Aynen Çanakkale'de Nesko Maden işçileri direnişinde, Boğaziçi Üniversitesi'nde ve İkizdere'de olduğu gibi…

İktidar adını ne koyarsa koysun; bunun adı demokrasi mücadelesidir. Sonuç garantisi olmasa da, tarihte sayısız kez kanıtlandığı üzere, demokrasi mücadelesinde "Hak, verilmez alınır!.." 

Haliyle, iktidar üzerinde hiçbir baskı yaratmayan bu bildirinin ardından, bu kez 33 baro başkanı, aldıkları yeni bir kararla, yasanın görüşülmekte olduğu TBMM'ye, Ankara'ya doğru -baro başkanlarıyla sınırlı- bir savunma yürüyüşü başlatmışlardır. Bu yürüyüş kararı da sorunludur. Zira yürüyüş plansız, hedefsiz ve semboliktir.

Bundan da önemlisi, bu karar avukatların kollektif iradesine dayanmamaktadır. Oysa barolara yönelik bu boyutta bir saldırı savunma tarihinde bir ilktir ve sembolik de değildir. Evrensel ve ulusal hukukumuzda; size yönelik saldırının/isnadın yoğunluğu ile orantılı olarak "meşru müdafa" ve "silahların eşitliği" prensipleri gereğince, sizin de karşılık verme hakkınız vardır. Bu hakkın toplumsal olanına ise "direnme hakkı" denir.

BOŞ BİR BEKLENTİ

Barolara yönelik saldırı eylemli olduğuna göre, sizin savunmanız da sembolik olamaz. Olursa kaybettiniz demektir. Nitekim,  Meclis kapısına dayanan başkanlar da, tüm samimi çabalarına karşın kaybedeceklerdir…

Ankara girişindeki polis barikatını kararlılıkla aştıktan ve Anıtkabir'i ziyaret ettikten sonra, yasanın görüşüldüğü TBMM kapısına dayanan başkanların, burada geceli-gündüzlü dört gün süren sembolik eyleminde de sonuç değişmeyecektir. Bu maratonda yorgun düşen başkanlar (içlerindeki isyanı ve öfkeyi bastırıp) evlerinin yolunu tutarken; sonrası, barolar için öğrenilmiş çaresizlik içinde geçen sessizlik ve hüsran olacaktır.

Meclis Komisyonundan ve Genel Kuruldan sorunsuz şekilde geçen yasa, çok hızlı bir şekilde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe konmuş; Anayasa Mahkemesine yapılan başvurudan da bir sonuç alınamamıştır. Şimdi bütün gözler, art arda kurulması beklenen "çoklu" barolardadır.

Ancak, avukatlar bu tuzağa düşmeye ve rejim barolarına üye olmaya hiç niyetli değillerdir. İstanbul Barosuna kayıtlı yaklaşık 50 bin avukatın bulunduğu İstanbul'da 2 bin üyeyi zar zor bulup kurulan minyatür baronun 2020 Aralık ayında yapılacak olan TBB genel kurulunda Feyzioğlu yönetimini  kurtarmaya yetmeyeceğini gören barolar da, umutla ekim ayında yapılacak seçimli genel kurullarını beklemeye koyulacaklardır. Ama bu umut boşunadır. Zira bu ülkede seçim sandığının da hiçbir garantisi kalmamıştır.

YAŞAYIP GÖRECEĞİZ

Başkanlar, bu büyük kuşatmada iktidarın ilk darbesine örgütlü güçleri ile karşı koyamadıkları gibi, bunun arkasının geleceğini de maalesef öngörememişler ya da görmek istememişlerdir. Oysa, o yol bir kere açılmıştır artık. Zamanında, 12 Eylül 1980 darbesinin dikensiz gül bahçesinde "Anayasayı bir kere delmekle birşey olmaz." diyerek, ülkeyi açık pazara çeviren neoliberal iktidarların bugünkü şakirtleri, ulus devleti parçalamaya yönelik kapitalist yıkım projesine "kutlu dava" adını verip, Cumhuriyet'le hesap kesmek üzere vites büyütürken, hukuku geçiş garantili otoyol gibi kullanmakta, bunun bedelini de halka ödetmekte hiçbir sakınca görmemişlerdir.

Tabii bu yolda, anayasayı ve yasaları delik deşik etmekten beis duymayacaklardır. Bu kez, saldırı doğrudan baro genel kurullarına ve seçim sandığınadır: Yasa güvencesi altındaki baro genel kurulları pandemi gerekçesine ve bir genelgeye dayanarak üç ay süreyle ertelenmiştir. Lebalep parti kongrelerinde, cenazelerinde kısıtlamaları ve vatandaşların sağlığını umursamayan iktidarın, avukatlara yönelik göz yaşartıcı duyarlılığı (!) fazlasıyla dikkat çekicidir.

Bu hassasiyet karşısında avukatların, öyle, hakmış, hukukmuş, yasaymış, genel kurulmuş diye sızlanmaları da olsa olsa meslek deformasyonu olmalıdır!.. Şaka bir yana; avukatların pandemiye karşı değil ama iktidar politikalarına karşı tam anlamıyla savunmasız kaldıkları ayan beyan ortadadır.

Birinci ertelemeyi ikincisi, ikincisini de üçüncüsü takip edecektir. İlk iki ertelemeye -bir iki itiraz dışında- tepkisiz kalan barolar; ancak, mekan ve 300 kişi sınırlaması ile birlikte gelen üçüncü ertelemeyle titreyip kendilerine geleceklerdir. 

Bu kez 51 baronun imzaladığı bildiride (5) aranan kan bulunacak; baroların tarihinde saklı olan devrimci gelenek aniden canlanıp dile gelecektir. Bu kez avukatlar yüksek perdeden ve kararlı bir dille "... Baro genel kurullarının engellenmesi, gelecekte yapılması muhtemel tüm seçimlerin iptali için de korkutucu bir emsal yaratmaktadır. (...) YSK'den başlamak üzere yasak kararlarının altında imzası olan herkes suç işlemektedir. (…) YSK'den başlamak üzere yasak kararlarının altında imzası olan herkes suç işlemektedir..." diyerek, isabetli ve cesur tespitlerde bulunurken; "bizler en geç haziran ayı sonuna kadar barolarımızda genel kurul süreçlerini tamamlamak yönündeki kararlılığımızı bir kez daha ifade ediyoruz." diyerek, iktidara kendi çözümlerini dayatmaktadırlar. Barolar nihayet dilde kararlılık sorununu çözmüşlerdir. Şimdi sıra eylemdedir… Aynen şairin dediği gibi: "...

Dünyayı değiştirmek isteyen / Söz söylemekle yetinmemeli / Sözünü eyleme dönüştürmeli / Amacı buysa gerçekten." (6)

CEM ALPTEKİN

AVUKAT / YAZAR

DİPÇE

1) https://hukukdefterleri.com/dusuk-yogunluklu-hukuk-anlayisinin-sefaleti/

2) https://hukukdefterleri.com/hukuksuzluga-biatin-dayanilmaz-hafifligi/

3) https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ankara-barosundan-diyanet-isleri-baskani-ali-erbasa-tepki-halki-dusmanliga-tahrik-ediyor-1735264

4) https://www.barobirlik.org.tr/Haberler/19-mayis-2020-tarihinde-gBuerceklestirilen-baro-baskanlari-toplantisi-sonuc-bildirgesi-81304

5) https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/51-baro-baskanindan-ortak-aciklama-avukatlarin-onunden-sandik-kacirilmak-isteniyor-6313784/

6) Ataol Berhamoğlu (17.05.2021 tarihli Cumhuriyet Gazetesi, Sf.1)



Yazarın Son Yazıları

Çocuklarımız artık kimsesiz mi? - Özgür Hüseyin Akış

Cumhuriyetin kuruluş yıllarında söylenmiş bir cümle hâlâ kulaklarımızda çınlar:

Devamını Oku
07.12.2025
Çözüm mü, çözülme mi? - Ülgen Zeki Ok

Emperyalist güçlerin Ortadoğu’daki kirli emellerinin önündeki en büyük engel olan Atatürk’ü Türk halkının yüreğinden söküp atmak, yani öldürebilmek için bir gri propaganda yöntemi uyguluyor.

Devamını Oku
06.12.2025
Tek Çin ilkesi - Wei Xiaodong

Türkiye’de Çin’in Tayvan bölgesi yaygın olarak bilinse de bu bölgeye ilişkin tarihi ve siyasi bilgiler genellikle sınırlı kalmaktadır.

Devamını Oku
05.12.2025
Cumhuriyete sahip çıkma konuşması: Atatürk’ün ‘Bursa Nutku’ - Hamdi Yaver Aktan

Mustafa Kemal Paşa, 3 Şubat 1933 akşamı İzmir Kordon’daki köşkte akşam yemeği sırasında Bursa’daki olayı öğrenir.

Devamını Oku
03.12.2025
Demokraside seçilenler özgür olmalı - Hüseyin Mert

Demokrasi; çağdaş yaşamın, mutluluğun, ekonomik kalkınmanın ve her türlü gelişmenin önkoşulu, altyapısı ve temelidir.

Devamını Oku
03.12.2025
İktidarın eğitimdeki U dönüşleri - Nazım Mutlu

Siyasal yaşamının toplamı çeyrek yüzyılı bulan iktidar partisinin kısa tarihi, sayısız U dönüşleriyle doludur.

Devamını Oku
03.12.2025
Tekke ve zaviyelerin kapatılması - Doç. Dr. Hüner Tuncer

Tekkeler ve zaviyeler, İslamdaki tarikatların dinsel tören, toplantı ve eğitim yerleridir.

Devamını Oku
02.12.2025
Suyun akışını sürdürmek - Dr. Anıl Yıldırım Poyraz

“Su ateşe galiptir ancak bir kaba girerse ateş onu kaynatıp yok eder.” - Mevlana

Devamını Oku
02.12.2025
21.yüzyılda Türkiye’de sosyal demokrasi - Halil Sarıgöz

Sosyal demokrat partilerin tarihsel serüvenine baktığımızda, parti programlarının yalnızca birer teknik metin değil; toplumun yönünü, siyasal aklın niteliğini ve iktidar imgelemini belirleyen kurucu belgeler olduğunu görürüz.

Devamını Oku
01.12.2025
Gıda güvenliği sistemimiz alarm veriyor - Adnan Serpen

Gıda yaşam için olmazsa olmazdır ancak kirlenirse hastalığa, hatta ölüme bile neden olabilmektedir.

Devamını Oku
01.12.2025
Buğra Gökce, Silivri'den Cumhuriyet'e yazdı

Otuz altıncı pazar...

Devamını Oku
29.11.2025
İhanetin adı barış olamaz… - Erol Ertuğrul

Güzel yurdumuzda 23 yıldır uygulanan politikalarla, üniter devlet yapımıza ve Cumhuriyetimizin kuruluş anlayışına uymayan görüşler seslerini yükseltmeye başladı.

Devamını Oku
29.11.2025
İddianame hukukla bağlı mı? - Doğan Erkan

İmamoğlu iddianamesi başından beri hukuk dili yerine tercih edilen siyasal retoriğiyle, delil boşluğuyla, rivayet anlatımlarıyla tartışılıyor.

Devamını Oku
28.11.2025
İmralı ziyareti ve TBMM - Hüseyin Özkahraman

Türkiye’de “Kürt meselesi”, etnik kimlik tartışmalarını aşan; devlet-toplum ilişkilerini, siyasal katılım biçimlerini, demokratikleşme dinamiklerini ve meşruiyet tartışmalarını doğrudan etkileyen çok katmanlı bir olgudur.

Devamını Oku
28.11.2025
Kurucu felsefeye dönüş - Mehmet Tomanbay

Son açıklanan TÜİK verileri enflasyon, işsizlik ve derinleşen yoksulluğun gittikçe büyüyen sorunlar olduğunu göstermektedir.

Devamını Oku
27.11.2025
Seçimin sakatlanması - Cihangir Dumanlı

Anayasamızın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti demokratik bir devlettir.

Devamını Oku
27.11.2025
Düzensiz dünya nereye gidiyor? - Nejat Eslen

Yeni bin yılın ilk yüzyılının ilk çeyreği yakında bitecek.

Devamını Oku
26.11.2025
İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

İmralı vesilesiyle CHP dövmek - Esat Aydın

Devamını Oku
26.11.2025
Eğitim sürecinde öğretme ve öğrenme - Cihat Karaali

Geçmişte eğitimciler yalnızca öğretmen değillerdi.

Devamını Oku
26.11.2025
Radbruch formülü ve Türkiye bağlamı - Başar Yaltı

Daha önce bu sütunlarda yayımlanan “Adaletsizliği Görmek” (Cumhuriyet, 07.11.2025) başlıklı yazımızda; adalete giden yolun adaletsizliği görmekten geçtiğini, bir hukuk düzeninde karar veren konumundaki tüm görevliler ile hukuk normlarını uygulayan tüm yetkililerin adaletsizliği görmek, önlemek ve adaleti yerine getirmekle görevli olduklarını, adaletsizliği görme yetisine sahip olmayanların yargıç ve savcı yapılmaması gerektiğini belirtmiştik.

Devamını Oku
25.11.2025
Türkiye Araf’ta - Gani Işık

Şimdilerde Türkiye’ye bir hal oldu; Cumhur İttifakı, İmralı ile hemhal oldu.

Devamını Oku
25.11.2025
Öğretmenim, canım benim! - Duran Güldemir

24 Kasım Öğretmenler Günü’nün anlamını ve önemini anlatmak için söylenecek çok söz var elbette ancak Ceyhun Atuf Kansu’nun “Dünyanın Bütün Çiçekleri” şiirinin bu dizeleri sanki bir başka söze gerek yoktur der gibi derin bir duygusallık içine sürüklemektedir bizi.

Devamını Oku
24.11.2025
Uçak kazasının düşündürdükleri... - Cumhur Utku

Geçen hafta Azerbaycan-Gürcistan sınırında düşen askeri uçağımızla ilgili bir tanımı düzeltelim

Devamını Oku
22.11.2025
Türkiye’de şap hastalığı neden hâlâ bitmiyor? - Gülay Ertürk

Türkiye’de hayvancılığın en büyük sorunlarından biri, aradan geçen yüzyıllara rağmen hâlâ kontrol altına alınamayan şap hastalığıdır.

Devamını Oku
21.11.2025
‘Ot otlayanlar’dan bugüne - A. Celal Binzet

Günümüzün yakıcı sorunlarından birisi olan vergi, bozuk sistemin ana nedenlerinin başında geliyor.

Devamını Oku
21.11.2025
Bir döneğin anatomisi - Çiğdem Bayraktar Ör

Dün söylediğini bugün unutuyor; hayır, unutmuyor; “Dün söylediğini yutuyor”!

Devamını Oku
21.11.2025
Dünya Çocuk Hakları Günü - Recep Nas

Çocuk Haklarına İlişkin Sözleşme, 20 Kasım 1989 günü Birleşmiş Milletler’ce kabul edilmiş, 2 Eylül 1990’da yürürlüğe girmiştir.

Devamını Oku
20.11.2025
CHP'nin iktidar kurultayı - Ziya Yergök

Türkiye’nin kurucu ve birinci partisi, iktidarın en güçlü adayı CHP, 28- 30 Kasım tarihlerinde 39. olağan kurultayını yapacak.

Devamını Oku
20.11.2025
Güvenlik kültürü üzerine - Gazi Zorer

Ülkemizin büyük kısmı aktif deprem kuşağında ve sıklıkla depremi yaşıyoruz ama esaslı bir deprem master planımız yok.

Devamını Oku
19.11.2025
Kemalizm karşıtlığının maskesi - Tunay Şendal

Türkiye, 10 Kasım’ın manevi ağırlığı altında, Mustafa Kemal Atatürk’ün mirasına yönelik tartışmaların bir kez daha alevlendiği bir kırılma anına tanık olmuştur.

Devamını Oku
19.11.2025
Gözden gönüle akan bir aydın - Mücteba Binici

Veteriner hekim Nihat Köse ile ilk karşılaşmamız, 1988 yılının ağustos ayında Samsun Sahra Sıhhıye Askeri Okulu’nda başladı.

Devamını Oku
19.11.2025
İhanet ve gerçekler - Doğu Silahçıoğlu

1914-1918 Birinci Paylaşım Savaşı’nda İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan işgaline uğrayan Anadolu; Mustafa Kemal önderliğinde başlatılan Milli Mücadele ve Kurtuluş Savaşı döneminde, ardında yayılmacı sömürgecilerin ve Saray’ın durduğu ihanet dolu bir sürece sahne oldu.

Devamını Oku
18.11.2025
Kavramların sosyal yaşamdaki etkisi - İsmail Doğan

İnsanlık bir arada yaşamaya başladığı andan itibaren sosyalleşme doğal bir gereksinim olarak ortaya çıkmıştır.

Devamını Oku
18.11.2025
Masumiyet karinesi - Suna Türkoğlu

Hukuk devletinin vazgeçilmez unsurlarından biri olan “masumiyet karinesi” veya “suçsuzluk karinesi”, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 38’inci maddesinin dördüncü fıkrasında, “Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimse suçlu sayılamaz” hükmü ile pozitif hukukta da yer almaktadır.

Devamını Oku
17.11.2025
Çalışma yasalarında değişim gerekli mi? - Dr. Engin Ünsal

Yasalar da canlılar gibi zamanla yaşlanır ve işlevini yapamaz duruma gelir.

Devamını Oku
17.11.2025
KKTC 42 yaşında! - İhsan Tayhani

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğu 15 Kasım 1983’te dünyaya gelenler, şimdi 42 yaşındalar ve onlar, anne ve babalarından farklı olarak özgürlüklerinin güvencesi olan bir Cumhuriyetin kucağına doğdular.

Devamını Oku
15.11.2025
Erken yaşta okur yetiştirmek - Prof. Dr. Sedat Sever

Edebiyat yapıtları, Montaigne’in belirlemesiyle, “Bizim kendimizin dışına, ötemize gitmemize” kılavuz olan estetik birer uyarandır.

Devamını Oku
13.11.2025
Sosyalizm ve cumhuriyet - Kaan Eroğuz

Neoliberal küreselleşmenin 40 yılı aşkın sürede yarattığı tahribat...

Devamını Oku
13.11.2025
Hukuk devleti mi, yargı devleti mi? - Av. Erol Türk

Hukuk devleti herkesin, devleti yönetenlerin de hukuka bağlı olduğu, hukukun üstünlüğünü ve temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan devlettir.

Devamını Oku
12.11.2025
Ankara Hukuk Fakültesi 100 yaşında - Av. Ahmet AKGÜL

5 Kasım 1925 tarihinde, ilk TBMM binasının toplantı salonunda yapılan törende Ankara’da leyli (yatılı) – nehari (gündüzlü) bir hukuk mektebi açılmıştı.

Devamını Oku
12.11.2025