Olaylar Ve Görüşler

Sel felaketleri kader değildir - Prof. Dr. Alper Hüseyin ÇOLAK

14 Ekim 2021 Perşembe

Tevfik Fikret’in “Sabah Olursa” şiirindeki gibi “Bir gün sabah olursa...” başlıklı ve 1952 yılına ait makalesini okuyunca yazıya Nadir Nadi ile başlamalıyım dedim: “(...) Biliyorum, bana sinirlenenler olacak, bunlar ‘Canım sen de fazla ileri gidiyorsun, tabiat afetlerine karşı elimizden ne gelir ki. (...) İşte yurdun münasip yerlerine setler, barajlar yaptırmaya karar verdik. (...) Birkaç yıla kadar hepsi tamamlanacak, o zaman da bu gibi ziyanlara büyük ölçüde son verilecek!’ diyeceklerdir. Bir vakitler ben de böyle düşünürdüm... Orman ve ormancılık konusu üzerine az buçuk bir şeyler okumaya başladığımdan beri fikrimi değiştirdim. (...) Artık bütün memleketi barajlarla kaplasanız, her yeri setlerle çevirseniz azgın kuvvetlerle başa çıkmaya imkân bulamayacaksınız. Aslında hayat ve bereket kaynağı olan su, hayatın ve bereketin en kuvvetli ifadesi bildiğimiz ağaca rastlamadığı zaman korkunçtur, yıkıcıdır ve mahvedicidir...”

NEREDEN NEREYE

Yıl 1960, Aziz Nesin “Günün birinde Tokat’a Kemal Aşk adında bir yüksek orman mühendisi gelmiş. Tokat’ı çeviren dağlara çizikler açmış. Bu çiziklere binlerce ağaç diktirmiş. Otuz bin hektar araziyi ağaçtan kemerlerle çevirmiş. Yağmur yağdı mı aşağıya doğru akamıyor, çiziklerden yana doğru akıyor, ağaçları suluyor. Her çizik bir kanal olmuş. Şehrin içinden baktınız mı, dağları kemer kemer çeviren çizikleri, kuşatan fidanları görürsünüz. Bu yüzden Tokat’ta sel yok, durmuş...” diye yazmış! Nesin’in çizik dediği teraslara katır sırtında topraklar taşınmış, konan toprağı tutmak için kazıklar çakılmış, araları dallarla örülmüş, yetmeyen yerde taş duvarlar yapılmış. Fidanların can suyu bile katır sırtında taşınmış!

ALIN YAZISI DEĞİL

Aşk ile birlikte başlayan sel havzalarındaki örnek çalışmalara rağmen dere yatağını ıslah eden inşaatlar sonu gelmez bir uğraş haline gelmiş, ormanlaştırma çalışmalarıyla desteklenmediğinden bu inşaatlardan eser kalmamıştır. Sonrasında da ülkenin ağaçlandırma, erozyon kontrolü ve sel yataklarının tahkimi işlerinde uzmanlaşacak, yeni Kemal Aşk’lar ve Akşehir efsanesinin yaratıcısı Lütfi Bostanoğlu’lar yetiştirecek Ağaçlandırma Genel Müdürlüğü açıp açıp kapatılmış!

Oysa Kemal Aşk gibi uzmanların “(...) Bu bir DSİ eleştirisi değildir. O üzerine düşeni yapmıştır. Asıl üzerinde durulacak husus orman teşkilatının bu husustaki davranışıdır” sözleriyle, sorunun daha ileri aşamalarına yöneldikleri, üstelik Nadir Nadi ve Aziz Nesin gibi aydınlara da çözümü gösterebildikleri görülmektedir. Peki ya bugün! Her sel sonrası politikacıların “şimdiye kadar görülmemiş şiddetteki yağış” bahanesine sığındığını izler, uzmanların “arazi kullanım sınıfları dikkate alınsın, dere tabanlarına yerleşim, yamaçlarda tarım yapılmasın, kanallar iklim değişikliğini dikkate alacak şekilde olsun...” tekerlemelerini dinler olduk. Oysa seller yaptıklarımızın, özellikle ormanlarda yaptıklarımızın sonucudur! Sel, toprakların arazi yetenek sınıflarına aykırı kullanımı yanında, kendi sınıfında yapılan kötü-yanlış işlemlerden de kaynaklanır. İklim değişmese de ormanlar alanlarını korurken niteliklerini kaybediyorsa seller olur!

SADEDE GELELİM ARTIK

Çıplak havzalardaki sellerin önlenmesine yönelik deneyim, kurumsal istikrarsızlık yanında, sanki tüm ağaçlandırmalar ekosistemi bozarmış yanlış algısının tehdidi altındadır. Ormanlarda kapalılığın bozulması gibi yanlış işlemler “işlevsel olarak tükenmiş orman” yaratır. Sellerden koruma hizmeti verecek bir ormanda toprağın su emme kapasitesinin yükseltilmesi, akışı geciktirecek kapalılığın sürdürülmesi, boşluksuz ve katlı bir orman yapısının kurulması, ağaçların dayanıklılığının yüksek olması, suyun toprağa sızmasını-depolanmasını artıracak ölü ağaçlar içermesi, açılan menfezlere, kullanılan iş makinelerine özen gösterilmesi gereklidir. 

Tokat’taki sel havzasına toprak nasıl katırların sırtında çıkarılmışsa bizim de sel havzalarına kollarımızla fidan taşımamız, çocuklarımıza “tufanlı” günler bırakmamamız gereklidir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın da “11.11.2019 tarihinde, saat 11.11’de 11 milyon fidan dikme” gibi medyatik kampanyaları, “Guinness Rekorlar Kitabı’na girme” heveslerini acilen bırakıp “sadede” gelmesi gereklidir. 2021 yılı bitmeden yanan alanlara 252 milyon fidan (yaklaşık 150 bin hektar) dikebilecek kapasitesinin olduğunu ilan eden bakanlığın neden 2019 ve 2020 yılında sadece 19 bin ve 29 bin hektar ağaçlandırma yaptığının hesabını vermesi, Türkiye’de yıllık 150 bin hektar ağaçlandırma yapması için ormanların yanmasının mı gerektiğini açıklaması şarttır. 

İster çıplak arazilerin ormanlaştırılması, ister ormanların işlevlerini sürdürebilir bir halde yönetimi olsun Tevfik Fikret’in “Bu mavi gök size bir gün acır; usanma sakın” dizelerindeki sabırla yapılabilecek işlerdir. Nadir Nadi ile başladık yine onunla bitirelim: “Hâlâ güzelim ormanlarımızı yakıp yıkmakta devam ediyoruz. Yalan yanlış tartışmalar arasında odun yarıcısının hınk deyicisi gibi bir halimiz var.” Bu yaklaşımla yangınlar ve seller değil ormanlar bitecek, sadede mi gelsek? 

PROF. DR. ALPER HÜSEYİN ÇOLAK



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları