Olaylar Ve Görüşler

Yeniden Kemalist Cumhuriyet - Dr. Mustafa Hüsnü Bozkurt

05 Ağustos 2021 Perşembe

Son 19 yılda üst üste yaşadığımız eğitim ve sağlık skandalları, tarım ve hayvancılığımızın hali, ekonomik kriz, yargının durumu, kontrolsüz sığınmacı göçleri, salgınlar, depremler, seller ve nihayet son yangın felaketleri gösterdi ki devletimiz yönetilemiyor, ülkemiz savruluyor, milletimiz kendini sahipsiz hissediyor. Oysa “kimsesizlerin kimsesi” idi yoktan var ettiğimiz Türkiye Cumhuriyeti.

Savaşlarla yanmış yıkılmış, tek bir fabrika bacası tütmeyen Anadolu karasında, yarısı salgın hastalıklarla boğuşan 12 milyon insan, Atatürk önderliğinde dünyanın en haklı, en ahlaklı, en namuslu devletini kurmuştu 1923’te ve “uçak üreten” bir sanayi ülkesi yaratmıştı sadece 10 yılda. Çünkü, “namus” idi devlet yönetiminin vazgeçilmez esası. Milletin kör kuruşunun hesabı sorulur, siyaset zenginleşmek için değil, millete hizmet için yapılırdı. Çünkü, bilinirdi ki devlet “namus” ile yönetildiğinde bu millet her güçlüğü yener, her zoru aşar, her sorunu çözer. 

ÖYLE DE OLDU 

Fabrikalar kuruyor, dış girdilerini narenciyeyle, pamukla, incirle ödüyorduk. Atatürk’ ün talimatıyla uçak bileti fiyatları tren bileti ile eşitleniyor, milletvekili maaşları öğretmen maaşlarını geçmiyordu. 

Dünyada kendini doyurabilen 7 ülkeden biri olmakla övünüyorduk haklı olarak, demir ağlarla örüyorduk anayurdu dört baştan. O demir ağlar sadece demiryolları değildi elbette, 10 yıla sığdırılan ve milletimizi baştan yaratan sürekli devrimlerdi.

Millet Mektepleri idi demir ağlar. Türk Kanun-u Medenisi, Tevhidi Tedrisat idi, Üniversite Reformu idi, Köy Enstitüleri, Halkevleri ve Halkodaları idi, Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu idi, köy öğretmenleri idi…

Demir ağlar, Refik Saydam Umumi Hıfzıssıhha Enstitüsü idi, sıtma eradikasyon, trahomla mücadele, verem savaş, frengi tarama memurları idi, doktorlar, ebeler, hemşireler idi, sağlık ocakları, dispanserler, sanatoryumlar, numune hastaneleri idi…

Türkiye İş Bankası, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası idi, MTA idi, MKEK idi, Suni İpek Fabrikası idi, Şişe Cam ve azot sanayisi idi, rafineriler idi, Etibank, Sümerbank idi demir ağlar…

Ve tabii demir ağlar, şu günlerde gündemde olan, çok aranan 1925’te kurulan Türk Tayyare Cemiyeti (Türk Hava Kurumu - THK) idi.

ATATÜRK’TEN SAPMANIN SONUCU

Genç Cumhuriyet aynı yıl Tayyare Motor Türk Anonim Şirketi’ni (TOMTAŞ), 1926’da Kayseri Tayyare Fabrikası’nı, 1932’de Eskişehir Tayyare Tamir Fabrikası’nı, 1933’te Devlet Hava Yolları’nı, 1935’te Türk Kuşu’nu, 1941’de THK Etimesgut Uçak Fabrikası’nı, 1945’te THK Gazi Uçak Motoru Fabrikası’nı ve 1947-1949’da dünya ölçeğinde teknolojiye sahip Ankara Rüzgâr Tüneli’ni (ART) de kurarak gerçek anlamda bir uçak sanayisi oluşturmuştu. Yazık ki bunların tamamı 1950’lerde kapatıldı.

Milli Mücadele’yi kırık dökük bir kaç uçakla veren, Büyük Taarruz öncesi Fransa ve İtalya’dan aldığı uçaklarla savaşan Türk milleti THK ile başladığı bu yolculukta, 1926-1942 arasında Kayseri Uçak Fabrikası’nda 7 ayrı tipte 212 uçak üretti. THK Etimesgut Uçak Fabrikası 1942-1952 yılları arasında 16 farklı uçak tasarladı, 126 yerli tasarım uçak imal etti. Atatürk’ün emriyle 1932’de İran’a uçak hediye etti Türkiye.

1923’te don lastiği, toplu iğne, çivi bile üretemeyen, un yapacak buğdayı, çayına koyacak şekeri, cenazesini kefenleyecek bezi olmayan Türkiye, 1926’dan itibaren uçak üretmeye başlamış, uçak motoru yapar, kendi tasarımı uçağını ihraç eder düzeye ulaşmıştı.

Peki, ne oldu da 1938’de 1 milyon doz kolera aşısı hibe ettiğimiz Çin’den aşı bekler, 130 ayrı ülkeden yüzlerce gıda ürünü ithal eder duruma düştük, milli yemeğimiz kuru fasulye-pilavın fasulyesini, pirincini üretemez olduk.

Neden Bulgaristan’dan saman, Yunanistan’dan pamuk, Suriye’den soğan ithal ediyoruz?

Neden 1930’larda kendi uçağını üreten Türkiye’nin bugün tek bir yangın söndürme uçağı yok?

Nasıl oldu da, birkaç yıl önce Ateş Kuşları ile Libya’da, Suriye’de, Yunanistan’da, Irak’ta yangınlar söndüren THK, bugün cayır cayır yanan ormanlarımıza müdahale edemez duruma geldi, pilotları kovuldu, uçakları 4 milyon dolar bulun(a)madığı için hangarda çürümeye terk edildi?

Lafı dolandırmaya gerek yok.

Mustafa Kemal’in akıl ve bilim yolundan saptık, devlet yönetiminden namus ve liyakati dışladık. Sonuç bu!

THK’nin başına ne geldiyse devletimizin başına da o geldi.

1920’lerde yokluklar içinde milyonlarca yurttaşını salgın hastalıkların pençesinden çekip alan Türkiye’nin, 2020’lerde ormanını, ağacını, börtü böceğini, kuşunu, insanını alevler karşısında çaresiz bırakması kabul edilemez.

ÇARE BELLİ

Aciz olan elbette devletimiz değil, devletimizi yönetmekle görevlendirdiğimiz siyasi kadrolardır.

Yeter artık!

Bu Atatürk ve laik Cumhuriyet düşmanlığı mutlaka son bulmalıdır.

Başarısı kanıtlanmış eğitim devrimi Finlandiya’ya, sağlık atılımı Çin ve Küba’ya, sanayileşmesi Uzakdoğu’ya, karma ekonomisi, kadın devrimi, hukuk devrimi ve demokrasi çabası bütün dünyaya ilham vermiş bir örnek duruyor önümüzde, görmek bu kadar zor olamaz, olmamalıdır.

Çare bellidir: Yeniden Kemalist Cumhuriyet!

DR. MUSTAFA HÜSNÜ BOZKURT

25-26. DÖNEM KONYA MİLLETVEKİLİ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları