Sıra Hilafette...

01 Haziran 2013 Cumartesi

Ülkeyi tersine çevirme girişimlerine her gün bir yenisi ekleniyor.
İçki sınırlamasının ardından önemli bir dinsel adım daha atıldı.
İstanbul’un fetih yıldönümünde temeli atılan 3. boğaz köprüsüne Yavuz Sultan Selim Köprüsü adının verildiği açıklandı.
Adın açıklanması görevinin Cumhurbaşkanı
Gül’e düşmesinin siyasal bir oyun olup olmadığını kestirmek zor.
Çünkü
Yavuz Sultan Selim’in ilk anda anımsanan özelliği Alevilere yönelik toplukıyımları oldu.
Alevi açılımından dönüşün göstergesi olarak yorumlanan ve Alevi yurttaşların büyük tepkisini çeken adlandırmanın yarattığı kızgınlığın yıldırımlarının çekerliğinin Cumhurbaşkanı’na bırakılmasının varsa ardındaki nedeni, herhalde uzman siyasetçilerimiz irdeleyeceklerdir.
Ancak Yavuz’un önemli bir özelliği daha var.
Mısır’ın fethinden sonra (1517) hilafeti Osmanlı’ya getirmek.
Böylece İstanbul’u fethettiği için
Hazreti Muhammed’in övgü sözlerini hak ettiği belirtilen Fatih Sultan Mehmet’ten sonra hilafeti getiren Yavuz Sultan Selim’in adı da Boğaziçi’nde yaşama geçirilmiş oldu.
Herhalde Yavuz’u kutsal emanetleri getiren padişah olarak belirtmekle yetinip hilafeti getirişini es geçmenin de bir anlamı olmalıydı.

\n

***

\n

Gelin biz gene dönelim içki muhabbetine.
Milli içkimiz kimilerine göre ayran kimilerine göre de rakı.
1984’te iki bakanın da bulunduğu bir resmi gazetecilik seminerinin yapıldığı Anadolu kentindeki öğle yemeğinde sadece valinin şarap, protokol masasındakilerin meyve suyu, arka masalarda oturanların da ayran içtiklerini görüp şaşırmıştım.
Merakım depreşince sorup soruşturdum ve Anadolu gerçeğini öğrendim. Belli olmasın diye rakıyı ayranla içerlermiş.
Biraz geç oldu ama (kabahat ayranın resmen yeni keşfedilmesinde) iki milli içkiyi birlikte içenlere selam olsun.

\n

***

\n

Refik Halid Karay (1888-1965) Türkçeyi en etkili kullanan yazarlarımızdan biridir.
Kurtuluş Savaşı yıllarında ulusal savaşımcılara karşı yazılar yazması nedeniyle 150’likler arasına katılmış, 1938’de çıkarılan af yasasıyla yurda dönmüştür.
Kitabını karıştırırken günümüze cuk oturan bir yazısına rastladım. 11 Kasım 1921’de yazdığı yazının başlığı
“İşrete ve İkbale Dair”.
İşret içki âlemi, ikbal de yüksek makamlara erişme durumu.
Yazıya şöyle girmiş:
“İkisinin de zevki, sarhoşluğu ve ayıklığı vardır; onun için birbirlerine pek benzerler. Zaten ikisi de insanı değiştirir; olduğu gibi bırakmaz; huyuna göre büsbütün deli eder, yahut daha aptal eder, saçma söyletir, falso yaptırır, çam devirtir...”
Benzerlik bunlarla sınırlı değil. Birkaç alıntı daha yapalım:
“Her meclis için de, ister işret, ister devlet meclisi olsun, evvela iyi arkadaş, uygun dost, uysal ahbap aranır, daha doğrusu böyle zannedilenler seçilir, eğlenileceğine veya iş görüleceğine herkeste kanaat vardır, fakat çok geçmez, ne çıkarsa bu iyi, uygun, uysal dostlardan çıkar. İkbal veya alkol buharı kiminin başına vurur, ya yoktan bir celadete (yiğitliğe) kapılır, niza (çekişme) arar, kavga yapar, yahut somurtur, azamete (büyüklük taslamaya) başlar, yüksekten atar; nihayet birinde, daima meclisi terk edenler, keyif kaçıranlar, neş’e bozanlar olur.”
“Masa başına oturmadan evvel karıncayı incitmeyecek zannettiklerinize sonra bakınız, filleri yıkmak, duvarları yenmek, ilahları devirmek arzusu gelir. Akıllı uslu sohbet edenlere de bir saçma söylemek arız olur (bulaşır). Öyle ki siz ne dediğini anlayamazsınız, o da ne diyeceğini bilemez.
İşret ve ikbal sarhoşluğu insana ne lüzumsuz işler yaptırır ve ne lüzumlu şeylerden el yundurur, en aziz dostunuza husumet (düşmanlık) eder, en kavi (sert) düşmanınıza dostluk gösterirsiniz.”
(Kaynak: Refik Halid Karay, Ago Paşa’nın Hatıratı, İnkılap Kitabevi, 2009)

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları