Örsan K. Öymen

Britanya seçimleri

16 Aralık 2019 Pazartesi

Britanya’da yapılan genel seçimlerde, merkez sağdaki Muhafazakâr Parti ve onun lideri Boris Johnson oyların yüzde 43’ünü alarak ve 365 milletvekili çıkararak tek başına iktidar oldu. Merkez solda yer alan İşçi Partisi ve onun lideri Jeremy Corbyn ise oyların yüzde 32’sini aldı, 203 milletvekili çıkardı ve seçimi kaybetti.

 

2017 seçimlerinde oy oranını ve milletvekili sayısını artıran İşçi Partisi’nin ve Corbyn’in, iki yıl sonraki erken seçimlerde oy oranını ve milletvekili sayısını düşürmesi, hem Britanya’daki hem de dünyadaki sol çevrelerde büyük hayal kırıklığı yarattı. 2017 seçimlerinde oyların yüzde 40’ını alarak ve meclise 262 milletvekili yollayarak, iktidardaki Muhafazakâr Parti ile arasındaki oy farkını yüzde 2’ye indiren İşçi Partisi’nin ve Corbyn’in, iki yıl sonra oy kaybına uğraması, oldukça düşündürücüdür. Genç seçmenlerin çoğunluğunun son seçimlerde de İşçi Partisi’ne ve Corbyn’e oy vermiş olması ise umut vericidir.

 

Neo-liberalizme yakın duran parti içindeki kanadı sert bir biçimde eleştiren Corbyn, 2015 yılında düzenlenen Kurultay’da İşçi Partisi Genel Başkanı seçilmişti. Bu Kurultay’da eski Genel Başkan Tony Blair’in etkisi altındaki kesimler büyük bir hezimete uğramıştı, sol siyaset, İşçi Partisi’nde yeniden egemen olmuştu.

 

Corbyn’in liderliğindeki İşçi Partisi halkçı, kamucu, devletçi, solcu ve çevreci bir siyaset izleyerek, özelleştirmelere karşı çıkmış; ulaşım ve iletişim sektöründe daha önce özelleştirilen birçok kurumun yeniden kamulaştırılmasını; ulusal eğitim ve sağlık hizmetlerinin kamusal ve ücretsiz olmasını; gelir dağılımındaki dengesizliğin ortadan kaldırılmasını; daha çok kazanandan daha çok vergi alınmasını, daha az kazananın vergi yükünün hafifletilmesini; doğa dostu yeşil bir sanayi devriminin gerçekleştirilmesini; uluslararası ilişkilerde, ABD emperyalizminden bağımsız, insan haklarına ve demokrasiye saygılı bir dış politika izlenmesini savunmuştu.

 

Britanya halkı bu politikalara kökten karşı çıkmış olsaydı, bunu 2017 seçimlerinde de gösterebilirdi. 2017 seçimlerinde İşçi Partisi’nin ve Corbyn’in bu politikalarını önemli ölçüde destekleyen halk, aradan geçen iki yılda ne oldu da, İşçi Partisi’nden ve Corbyn’den desteğini çekmiştir?

 

2017 seçimlerinde Corbyn’in rakibinin Theresa May olması, 2019 seçimlerinde ise, halk üzerinde daha etkili olan Boris Johnson’ın Muhafazakâr Parti’nin genel başkanı olması, seçim sonuçlarındaki farkı kısmen açıklayabilir.

 

Ancak sonuçları etkileyen ana neden, “Brexit” olarak da bilinen, Britanya’nın Avrupa Birliği’nden çıkma süreci olmuştur. Yıllardır sürüncemede kalarak yılan hikâyesine dönen bu süreç, Britanya halkını fazlasıyla bunaltmıştır. Halk bu belirsizliğe bir an önce son verilmesini istemiştir. Johnson’ın başbakan olarak Avrupa Birliği ile bir anlaşmaya varması, İşçi Partisi’nin ve Corbyn’in ise bu anlaşmaya karşı çıkması, süreci uzatması ve erken seçim yoluna gitmesi, onun sonunu hazırlamıştır. Halk, Britanya için ideal bir anlaşmanın olmasını değil, herhangi bir anlaşmanın olmasını ve belirsizliğe son verilmesini öncelikli bir konu olarak görmüştür. İşçi Partisi ve Corbyn ise halktaki bu eğilimi doğru bir biçimde okuyamamıştır.

 

Britanya, İşçi Partisi ve dünyadaki diğer sol partiler, bu seçim sonuçlarının faturasını sol siyasete kesmeye kalkarlarsa, büyük bir hata yapmış olurlar. Corbyn seçimleri, ideolojisinden ve politikalarından dolayı değil, “Brexit” ile bağlantılı stratejik hatası sonucunda kaybetmiştir ve bunun sorumluluğunu üstlenerek, bir sonraki Kurultay’da Genel Başkan adayı olmayacağını ilan etmiştir.

 

Türkiye’de, üst üste sekiz, dokuz seçim kaybettiği halde genel başkanlıktan ayrılmayan siyasetçilerin var olduğu dikkate alınacak olursa, Corbyn’in, girdiği ikinci seçimi kaybetmesi sonucunda genel başkanlıktan çekilme kararı alması, ayrıca takdir edilmesi ve örnek alınması gereken bir davranıştır.




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları