AKP iktidarının son aylarda artan baskıları, hukuka aykırı gözaltı ve tutuklama uygulamaları ve olası cumhurbaşkanı adayı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu kumpas “davalarıyla” seçimlere sokmayarak, seçimleri özgür ve serbest olmaktan çıkartıp, göstermelik bir hale sokma girişimleri karşısında, ana muhalefet partisi olan CHP’nin ortaya koyacağı yol haritası, Türkiye’nin geleceği açısından yaşamsal önemde bir konudur.
CHP’nin bu konuda zaafiyet içine girmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin ortadan kalkmasıyla sonuçlanır. Bu durumda, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin yıkılması sürecinden dolaylı olarak sorumlu olur.
CHP’nin yol haritası basit ve rutin bir iç politika konusu ve CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in birkaç yakın çalışma arkadaşıyla karara bağlayabileceği bir şey değildir.
***
CHP öncelikle, “erken seçim” söylemini değiştirmelidir, sadece erken bir seçimi değil, hem erken hem de özgür ve serbest bir seçimi talep etmelidir.
Ekrem İmamoğlu’nun veya Ankara Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın veya kazanabilecek herhangi bir adayın, hukuk dışı yollarla seçime sokulmadığı bir erken seçimi veya zamanında yapılacak bir seçimi, muhalefet kazanamaz.
Bu nedenle CHP sloganını, “erken ve özgür seçim” veya “erken ve serbest seçim” biçiminde değiştirmelidir; özgür ve serbest bir seçimin gerçekleşmesini sağlamak için de, muhalefetteki tüm partilerle işbirliği yaparak, geniş halk kitlelerini örgütlemelidir; anayasaya ve yasalara karşı hareketler içinde olan hukuk dışı ve gayri meşru odaklara karşı, halkı, kamuyu ve halkı temsil etmesi gereken kamu kurumlarını düzenli ve etkili bir biçimde uyarmalıdır; anayasanın 34. maddesinin tanıdığı hakkı etkili bir biçimde kullanmalıdır.
***
Bunun dışında, cumhurbaşkanı seçilebilmek için yüzde ellinin üzerinde bir oy gerektiği ve CHP’nin tek başına böyle bir oyu olmadığı için, CHP’nin cumhurbaşkanı adayını, muhalefetteki diğer partilerle de görüşerek belirlemesi gerekmektedir. CHP’nin, halkta karşılığı ve oy oranları yüksek olan partilerle bu süreci yürütmesi özellikle çok önemlidir.
Şu ana kadar gerçekleşen tüm araştırmalara ve son iki yıldaki seçim sonuçlarına göre bu partiler şunlardır: Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM), İYİ Parti (İYİP), Zafer Partisi (ZP), Türkiye İşçi Partisi (TİP), Yeniden Refah Partisi (YRP).
DEM Türkiye’nin üniter yapısıyla, YRP Türkiye’nin laik yapısıyla sorunu olan bir siyasi partidir. Bu partilerin, olası bir ittifakın ana unsurları olmaları durumunda, CHP tabanında bir dağılma gerçekleşecektir.
CHP’nin, laiklikle ve üniter yapıyla sorunu olmayan İYİP, ZP ve TİP ile birlikte hareket etmesi, Türkiye’nin üniter ve laik yapısının ortadan kalkması riskiyle karşı karşıya olduğu da dikkate alınacak olursa, son derece önemlidir.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in, CHP’nin cumhurbaşkanı adayının CHP’nin kendi içinde tüm üyelerin katılımıyla önseçimle belirleneceğini açıklaması ise, diğer siyasi partilerle ortak bir adayın belirlenmesini zorlaştırmıştır.
Önseçim, parti içi demokrasi açısından, milletvekili ve belediye başkanı adaylarının belirlenmesinde zorunludur, ancak “cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi” adı verilen ucube sistemde, cumhurbaşkanı adayını önseçimle belirlemek, ittifakları zorlaştırmaktadır.
Önseçimin, uygulanması gereken yerde uygulanmayıp, uygulanmaması gereken yerde uygulanmasının, parti içi demokrasiyle ilgisi yoktur.
Ayrıca, cumhurbaşkanı adayının belirlenmesinde önseçim, parti içinde bir rekabeti ve tartışmayı getireceği için, yaşadığımız olağanüstü koşullarda, AKP ve MHP tarafından aylarca suiistimal edilecek bir süreçtir.
CHP yönetimi ne yazık ki, önce “normalleşme” diyerek, arkasından “el yükselterek”, son olarak da “önseçimi” açıklayarak, AKP’nin ve MHP’nin kurduğu tüm tuzaklara düşmüştür!