Örsan K. Öymen

Dionysos’un düşmanları

17 Mayıs 2021 Pazartesi

Antik Yunan mitolojisinde, en üstün tanrı olan Zeus’un oğlu Dionysos, üzüm ve şarap tanrısıdır. Antik Yunan döneminde Dionysos için festivaller düzenlenir, bu festivallerde şarap içilir, ziyafet verilir, oyunlar sahnelenir, dans edilirdi. İnsanlar bu sayede hem acılarıyla hem de hazlarıyla yüzleşir, derinlerde bastırılmış olan şeyleri, yüzeye çıkarırlardı.

Mimarlık, heykelcilik, edebiyat, tiyatro, felsefe ve bilim alanlarında oldukça ileri bir seviyede olan antik Yunan kültürü, “logos”u da “pathos”u da, aklı da duyguyu ve tutkuyu da ihmal etmemiştir.

Sonuçta insan, ruh ve bedenden oluşan bir varlıktır. İnsanı ruha indirgeyen anlayış da bedene indirgeyen anlayış da insanın gerçekliğine ve doğasına aykırıdır. Ruh ve beden bir bütünün iki parçasıdır. Bu bütünün bir parçasını yok saymak, şizofreniye, uyumsuzluğa, yabancılaşmaya ve çelişkiye yol açar.

Filozoflar tarih boyunca bu konuyu tartışmışlardır. Platon, Augustinus, Descartes, Leibniz, Spinoza insanı tanımlarken ruha öncelik verirken, Aristoteles, Epikuros, Locke, Hume ve Nietzsche gibi filozoflar, ruhu da bedeni de dikkate alarak bir insan anlayışı ortaya koymuşlardır.

***

Akıl, duygu, tutku, içgüdü insanın temel öznitelikleri arasında yer alır. Bu öznitelikler de insan adını verdiğimiz bütünün parçalarıdır. İnsanı tek başına ruha veya bedene indirgemek nasıl insanın gerçekliğinden kopmak anlamına geliyorsa, insanı tek başına akla veya duyguya veya tutkuya veya içgüdüye indirgemek de insandan uzaklaşmak anlamına gelir.

Bunu en iyi anlayan filozoflardan birisi Friedrich Nietzsche’dir. Akla indirgemeci insan anlayışına karşı çıkan Nietzsche, bu nedenle de Dionysos’u önemli bir sembol ve metafor olarak kullanmıştır. Nietzsche’ye göre Dionysos, insanın duygu, tutku, içgüdü ve çılgınlık boyutunu temsil eder. Bu aynı zamanda insanın yaratıcılığını olanaklı kılan en önemli unsurlardan birisidir.

Nietzsche bu nedenle, felsefedeki rasyonalist kuramları eleştirdiği gibi, Musevilik, Hıristiyanlık ve İslam gibi tektanrıcı dinleri de eleştirmiştir. İnsanın hem aklını hem de tutkularını ve içgüdülerini ortadan kaldırıp onun yerine imanı ve ilahi olanı koyan, insanın yaşamını standart ve sıradan şablonların içine sokan dinler, Nietzsche’ye göre, özgür bir ruhu ortadan kaldırırlar.

Oysa Nietzsche için değerli olan şey özgür bir ruh olabilmektir. Özgür bir ruha sahip olan insan, kendi değerlerini kendisi yaratan insandır. Özgür bir ruha sahip olan insan yaratıcı insandır.

Dinler ise sözde Tanrı ve sözde vahiy kaynaklı değerleri, mutlak gerçeklermiş gibi, insanlara dayatırlar. Nietzsche dinlerin peşinden sürüklenen insanları, sürü zihniyetine ve sürü ahlakına sahip insanlar olarak nitelendirir. Bu insanların özgür bir ruha sahip olmaları olanaksızdır.

***

Nietzsche’ye göre değerli olan bir başka şey, yaşamı olumlamaktır. Yaşamı olumlamak, yaşamın trajik boyutunu kucaklamak anlamına gelir. Yaşamı olumlamak, yaşamı olduğu gibi, tüm acılarıyla ve hazlarıyla göğüslemektir. İster dünyevi bağlamda olsun, ister öte dünyacı bağlamda olsun, sahte ve yapay bir mutluluk vaadi içerisinde olanlar, yaşamı olumlayamazlar.

Dinler, sürü zihniyetini teşvik ettikleri gibi, yaşamı olumsuzlayarak öte dünyacı bir anlayış geliştirirler. Dinler bu anlamda nihilistiktir. Dinler, dünyevi olana yönelik bir hiçlik istenci içerisindedirler. Dinler yaşamdan kaçarlar. Dinler yaşamın dostu değil, düşmanıdır. Nihilist olan Nietzsche değildir. Nihilist olan dinlerin kendisidir.

Nietzsche için önemli olan, bir yandan özgür bir ruha sahip olmaktır, sürü zihniyetinin parçası olmamaktır, bir yandan da yaşamı olumlamaktır, öte dünyacı olmamaktır. Bunu başarmak zor olandır. İnsanlar genellikle korkarlar ve işin kolayına kaçarlar, sürü zihniyetinin bir parçası olarak sıradan yaşamlar sürerler.

Dinciler işte bu nedenlerden ötürü Dionysos’tan nefret ederler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları