Örsan K. Öymen

Ecdadın mirası

27 Aralık 2018 Perşembe

Kültür ve sanat alanında kendi taraftarlarına veya ülkede olup bitenler karşısında üç maymunu oynayanlara ödül dağıtıp, muhalif sanatçıları “müsvedde”, “asalak” ve “elitist” olarak nitelendirip onlara hakaret eden, bu da yetmiyormuş gibi, haklarında soruşturma açılması için yargıya talimat yağdıran Recep Tayyip Erdoğan, Neo-Osmanlıcılık ve İslamcılık yoluyla, eğitimi de, kültürü de, sanatı da, bilimi de, felsefeyi de, uygarlığı da boğmaya devam ediyor.
Erdoğan son olarak, tiyatro ve sinema sanatçıları Müjdat Gezen ve Metin Akpınar’ı hedef haline getirdi, hedefi gören emir kulu sözde savcılar da hemen harekete geçip soruşturma başlattılar. Metin Akpınar, demokrasinin önemini vurgularken ve ülkedeki kutuplaşmanın tehlikelerine dikkat çekerken, tarihte faşist diktatörlerin başına gelenlere dair örnekler verdi diye olmayacak suçlamalarla karşı karşıya kaldı. Müjdat Gezen de Erdoğan’a, “Sen bizim vatanseverliğimizi sınayamazsın, haddini bil” dedi diye ayrı bir soruşturma süreci geçirdi.
Oysa “haddini bil” sözünü Erdoğan’ın kendisi birçok siyasetçi ve vatandaş için bugüne kadar onlarca kere kullanmıştır. Anlaşılan Erdoğan’ın herkese haddini bildirme hakkı var, ama kimsenin ona haddini bildirme hakkı yok! Ülkenin düştüğü durum bu! Sanki ülkeyi bir cumhurbaşkanı değil de, bir padişah yönetiyor!
“Gezi” eylemleriyle anayasanın 34. maddesi bağlamında toplanma ve gösteri yapma hakkını kullanan vatandaşların “başlarının kesilmesi gerektiğini” söyleyen gazeteci maskeli yabani bir insan hakkında herhangi bir soruşturma açılmazken, ayrıca Erdoğan’ın kendisi, “Gezi” tarzı eylemleri yapacak olanları tehdit ederek “Bunun bedelini size çok ağır ödetiriz” derken, Metin Akpınar’ın kutuplaşmanın ve iç savaşın tehlikelerine dikkat çeken konuşması soruşturma konusu oldu.
Neo-Osmanlıcı ve İslamcı faşist anlayışın iktidarda olduğu Türkiye’de artık hiçbir şeye şaşırmamak gerekir. Geçen günlerde “ecdadın medeniyet mirasına sırt çevirenleri” azarlayıp Osmanlı İmparatorluğu’nu bir kez daha örnek model olarak ortaya koyan Erdoğan’dan, padişahları andıran her türlü tavır beklenir. Erdoğan aslında bu tavırlarıyla, hakkındaki iddiaları kendisi teyit etmiş oluyor.
İşin kötüsü, Osmanlı’yı sürekli sansürleyerek ve çarpıtarak anlatan Erdoğan’a, Osmanlı hakkındaki gerçekleri anlatacak olan bir Osmanlı tarihi uzmanı da ne yazık ki yok!
Örneğin, astronomi araştırmalarının yapıldığı rasathaneyi topa tutan, gerçeğin bulunması işini bilim insanları ve filozoflar yerine, şeyhülislama, ulemaya ve hurafeci medreselere havale eden Osmanlı hakkında neden bir şey duymuyoruz?! Osmanlı’da 700 yıl boyunca Farabi, İbn-i Sina, İbn Rüşd ve Harezmi çapında bir tek filozofun ve bilim insanının bile çıkmadığını neden duymuyoruz?!
Avrupa’da 15., 16., 17. ve 18. yüzyılda Rönesans ve Aydınlanma devrimleri yaşanırken Osmanlı’nın bu alanlarda yüzlerce yıl kış uykusunda yattığını neden duymuyoruz?! Osmanlı’dan, Botticelli, Raffaello, Michelangelo, Leonardo da Vinci çapında ressamların ve heykeltıraşların, Descartes, Spinoza, Leibniz, Bacon, Hobbes, Locke, Hume, Kant, Rousseau, Hegel, Marx, Nietzsche çapında filozofların, Kopernik, Galilei, Kepler, Newton çapında bilim insanlarının çıkmadığını neden duymuyoruz?!
1776’da Amerika’da, 1789’da Fransa’da, monarşinin, teokrasinin ve feodalizmin yıkılma sürecini başlatan devrimler gerçekleşirken, Osmanlı’nın Orta Çağ’a ait fosilleşmiş Bizans İmparatorluğu modelini sürdürmekte ısrar ettiğini neden duymuyoruz?! Türkiye’nin bugünkü geri kalmışlığının en önemli nedenlerinden bir tanesinin Osmanlı’nın geri kalmışlığı olduğunu neden duymuyoruz?!
Aslında yanıt açık: AKP Genel Başkanı ve “Cumhurbaşkanı” Recep Tayyip Erdoğan “ecdadın mirasına” gerçekten sahip çıktığı için!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları