Örsan K. Öymen

Medya ve siyaset virüsleri

20 Nisan 2020 Pazartesi

Kendisini padişah sanan ve bu nedenle Türkiye’yi yıllardır padişah gibi yöneten “CumhurbaşkanıRecep Tayyip Erdoğan, korona salgını günlerinde bile kin, nefret ve öfke nöbetlerini ihmal etmeyerek, geçen günlerde yaptığı bir konuşmada, “Ülkemiz sadece koronavirüsten değil, aynı zamanda bu medya ve siyaset virüslerinden de inşallah kurtulacaktır” ifadelerini kullandı!

Muhalefete, eleştiriye, farklı düşüncelere ve görüşlere tahammülü olmayan ve demokrasi kavramını bir türlü özümseyemeyen Erdoğan, “savcılara” ve “hâkimlere” yine hedef mi göstermiş oldu?! “Savcılar, hâkimler, ilk hedefiniz medya üyeleri ve siyasetçilerdir!” talimatı mı vermiş oldu?!

***

Erdoğan’ın sık sık kullandığı yöntem budur. Talimatları bizzat kendisi yargı üyelerine vermez. Bu konuda kamuoyuna bir açıklama yapar, bunu öfkeli ve sinirli bir ses tonuyla bağırarak yapıyorsa, “medyadaki” amigoları ve “yargıdaki” emir kulları mesajı alır, “medya” maskesi takmış propaganda mekanizması devreye girerek kamuoyu oluşturur, arkasından “savcı” ve “yargıç” kılığına girmiş emir kulları düğmeye basarlar. Eğer gerekiyorsa ve mesajı almayanlar olursa, bununla birlikte, yürütme makamındaki belli danışmanlar, bürokratlar, AKP’liler devreye sokulur, aracılar yoluyla sonuç alınır!

Ergenekon”, “Balyoz”, “OdaTV”, “Casusluk” adlı kumpas davalarından beri “yargıda” böyle bir yol açıldı. Başka bir deyişle bağımsız yargı ve hukuk devleti ortadan kalktı, anayasa rafa kalktı! O dönemde “Ben bu davaların savcısıyım” diyen Erdoğan, artık bu kadar açık bir ifade kullanmasa da, yaptığı bir açıklama, nasıl oluyorsa, “yargıyı” harekete geçirmeye yetiyor.

Bunun için artık “yargıda” bir FETÖ örgütlenmesine de gerek yok. AKP, FETÖ’ye ihtiyaç duymadan aynı yöntemleri zaten uyguluyor. Cumhuriyet gazetesi yazarı ve OdaTV Haber Müdürü Barış Terkoğlu’nun, OdaTV Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan’ın, OdaTV muhabiri Hülya Kılınç’ın, Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel’in, Yeni Yaşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ferhat Çelik’in ve yazıişleri müdürü Aydın Keser’in, eski Halk TV Genel Yayın Yönetmeni Hakan Aygün’ün, işadamı Osman Kavala’nın tutuklu olmaları, aynı zihniyetin ve yöntemlerin ürünüdür.

Tarihe kara bir leke olarak geçecek olan ve geçen hafta kabul edilen “infaz” yasasının sonucunda sahtekârların, dolandırıcıların, rüşvetçilerin, zimmetçilerin, hırsızların, mafya ve çete üyelerinin serbest bırakılması sağlanırken, masum gazetecilerin, yazarların, işadamlarının, sivil toplum örgütü liderlerinin hapiste yatmaya devam etmesi de aynı zihniyetin ve yöntemlerin ürünüdür.

***

Birisi çıkıp Erdoğan’a, “kurtulmamız gereken asıl virüs sensin!” biçiminde bir ifade kullansa, kendisi kıyameti kopartır. Ancak kendisi, herkese her şeyi söylemeyi hak görüyor, kendisine muhalefet edenlere hakaret etmekte ve iftira atmakta hiçbir sakınca görmüyor!

Çünkü kendisini dokunulmaz olarak görüyor. O herkese dokunabilir, ancak kimse ona dokunamaz! Kendisini dokunulmaz ulu insan statüsüne yükseltmiş! Zihin yapısı bu! Tarihteki tüm monarşik, oligarşik, teokratik yapılanmalarda yönetim kademesinde ne yaşanıyorsa, bugün Türkiye’de de o yaşanıyor.

Erdoğan’ın korona salgını ortamında siyasi baskıyı artırması çok dikkatli bir biçimde analiz edilmelidir. “Nasıl olsa salgın var, baskıyı artırsam, anayasanın 34. maddesini gerekçe göstererek ‘Gezi’ tarzı toplu gösteri ve protesto eylemi de yapamazlar; fırsat varken daha önce yapamadıklarımı yapayım” diye mi düşünüyor?! Bu baskılar bir korona fırsatçılığı mıdır?!

Erdoğan’ın böylesine çılgın bir “kamikaze” hareketi içine girip girmeyeceğini önümüzdeki haftalarda ve aylarda anlayacağız. Erdoğan’a bir kere daha, cumhurbaşkanı seçildikten sonra TBMM’de ettiği yemini; anayasanın 2., 6., 7., 8., 9., 11., 14., 24., 25., 26., 28., 138. ve 148. maddelerini ve cumhurbaşkanının anayasanın üzerinde olmadığını hatırlatmakta büyük yarar var!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları