Örsan K. Öymen

‘Post-Modern’ şarlatanlık

17 Ocak 2019 Perşembe

“Post-modernizm” 21. yüzyılda moda olan terimlerden birisi olarak karşımıza çıktı. “Post-modern bir çağa girdik” ifadeleri sağda solda sık sık dile getiriliyor. Aslında “post-modern” bir çağa girdiğimiz yok. Sadece üniversitelerde, medyada ve yayıncılık çevrelerinde bunu papağan gibi tekrarlayan ve bir klişe olarak pazarlayan çığırtkanlar var. Kökeni Latince olan “modern” sözcüğü, çağa ait olan, çağdaş olan, şimdiki zamana ait olan, geçmişte olmayan anlamına gelmektedir. Bu anlamda, insanlık tarihindeki her dönem, yaşandığı zaman diliminde, modern sözcüğü ile anlatılabilir. 3. yüzyılda yaşananlar 3. yüzyılda moderndi, 10. yüzyılda yaşananlar 10. yüzyılda moderndi, 16. yüzyılda yaşananlar 16. yüzyılda moderndi. “Post” sözcüğü “sonrası” anlamına geldiğine göre, “post-modern”, şimdiki zamandan sonrası, yani, gelecek anlamına gelmektedir. Bu durumda, henüz yaşanmamış olan, yani gelecekte yaşanacak olan bir zaman dilimi, şimdiki zamanı ve yaşanan bir çağı anlatmak için kullanılamaz.
Ancak “modern” terimi, anlamı değiştirilerek, belli ve sınırlı bir zaman dilimindeki belli bir kültürü, genellikle 17. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar Avrupa’da yaşanan dönemi ve kültürü anlatmak için kullanıldığından, “post-modern” terimi de, bu zaman diliminde yaşananlardan sonrasını anlatmak için kullanılan bir sözcük oldu.
Oysa, bu açıdan bakıldığında da terimin elle tutulur bir yanı bulunmamaktadır. Çünkü, 20. yüzyıldan itibaren yaşananların homojen bir yapısı olmadığı gibi, 17. yüzyıldan
20. yüzyıla kadar Avrupa’da yaşananların da homojen bir yapısı yoktu. Bu dönemde, felsefede, bilimde, sanatta ve siyasette birbiriyle çatışan ve çelişen akımlar ortaya çıkmıştı. Rasyonalizm, empirisizm, idealizm, materyalizm, pozitivizm, liberalizm, sosyalizm, empresyonizm, ekspresyonizm, realizm buna dair birkaç örnek olarak verilebilir.
Ayrıca aydınlanmanın, 17. ve 18. yüzyılda Avrupa’da bilim ve felsefe alanlarında yaşanan gelişmelerle birlikte başladığını ileri sürmek de tarihsel olgulara aykırıdır. Aydınlanma bir dönem değildir, bir harekettir, bir anlayıştır, bir akımdır. Aydınlanmanın kökeni de, kronolojik olarak geriye gidildiğinde, önce Rönesans’ta, daha sonra daAntik Yunan’da yatmaktadır. M.Ö. 7. ve 6. yüzyılda Batı Anadolu’da Miletos kentinde yaşayan Thales, Anaksimandros ve Anaksimenes gibi filozoflarla birlikte mitos’tan logos’a, yani söylenceden akıl yürütmeye yönelik geçiş keskin bir biçimde başlamıştır. Bu daha sonra Sokrates, Platon, Aristoteles, Zenon, Kleanthes, Epikuros gibi filozoflarla devam etmiştir. Bu filozoflar anlaşılmadan, Descartes, Leibniz, Spinoza, Bacon, Hobbes, Locke, Rousseau, Hume ve Kant gibi filozoflar anlaşılamazlar.
Bazıları da “post-modernizm” kavramını, nesnel ve evrensel doğruluğun ve gerçekliğin olmadığı, her şeyin göreli, öznel ve değişken olduğu teziyle özdeşleştirdiler ve bu görüşün 19. yüzyılda Nietzsche ile başladığını, 20. yüzyılda Foucault ve Derrida gibi filozoflarla sürdüğünü iddia ettiler. Oysa,
20. yüzyılda bu filozofların tezlerini eleştiren filozoflar da olduğu gibi ve homojen bir “post-modernizm” yaşanmadığı gibi, öznelci, görecelici ve görünüşselci tezler, Antik Yunan’da, farklı bir bağlamda da olsa, Protagoras, Gorgias, Arkesilaos, Karneades, Kleitomakhos, Piron ve Aenesedimos tarafından zaten geliştirilmişti.
Post-modern” cahiller nasıl oluyorsa, bilimdeki gelişmeleri ıskaladıkları gibi, bunu da atladılar ve görüşlerini yeni bir şey gibi pazarladılar. Çünkü modacılık bunu gerektiriyordu. Bir şeyin yeni olması için onun yeni olduğunu söylemek yeterli oluyordu. Yeni olup olmadığı konu dışıydı.
Özetle, 21. yüzyılda “post-modern” bir çağda yaşadığımız iddiası bir safsatadan ve hurafeden ibarettir. Bu durumda, İslamcıların kendilerine başka bir can simidi bulmaları, “post-modernlerin” de “post-modernizm” terimini literatürlerinden çıkartarak, İslamcıları beslemek için başka bir araç bulmaları gerekecek.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları