Örsan K. Öymen

Ulusal bayramların anlamı

31 Ağustos 2020 Pazartesi

Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919’da, Anadolu’yu ve Trakya’yı işgal eden emperyalist güçlere karşı bağımsızlık mücadelesini başlatmıştır. Bu nedenle 19 Mayıs ulusal bayram olarak kutlanır.

Atatürk’ün öncülüğünde yürütülen ve Kurtuluş Savaşı olarak da anılan bu mücadele, 30 Ağustos 1922’de zaferle sonuçlanmıştır. Bu nedenle 30 Ağustos ulusal bayram olarak kutlanır.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı devam ederken, 23 Nisan 1920’de, egemenliğin padişahtan alınıp halka devredilmesinin ilk büyük adımını atmıştır ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni kurmuştur. Bu nedenle 23 Nisan ulusal bayram olarak kutlanır.

Atatürk, Kurtuluş Savaşı’nı kazandıktan sonra, 29 Ekim 1923’te, Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmuştur. Bu nedenle 29 Ekim ulusal bayram olarak kutlanır.

Bu bayramların değersizleştirildiği, küçümsendiği, kutlanmasının yasaklandığı bir ülkede, bir ulusun ve vatandaşlık bilincinin var olduğundan söz edemeyiz. Böyle bir ülkede ulustan ve vatandaşlıktan değil, bir ümmetten veya bir kabileden söz edilebilir. Bu bayramların değersizleştirildiği, küçümsendiği, kutlanmasının yasaklandığı bir ülke parçalanmaya ve yok olmaya mahkûmdur.

Bu bayramları değersizleştirenler, küçümseyenler ve onların kutlanmasını yasaklayanlar, vatana ihanet etmektedirler. Birisi bu bayramları değersizleştiriyorsa, küçümsüyorsa ve onların kutlanmasını yasaklıyorsa, o kişinin vatan hainliği tescillenmiştir.

***

AKP hükümeti yetkilileri, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nın kutlanmasının yasaklanmadığını, Covid-19 pandemisi nedeniyle kutlamalara sınırlamalar getirildiğini savunmaktadır. Bir müze olan Ayasofya’nın camiye çevrilmesi sürecinde on binlerce insanın Ayasofya’nın içine ve etrafına yığılmasına göz yuman, Selçukluların Bizanslılara karşı Malazgirt’te savaş kazanmasını kutlarken pandemiyi unutan hükümet, Türkiye’nin bağımsızlığının simgelerinden birisi olan 30 Ağustos Zafer Bayramı’na gelince, pandemiyi hatırladı!

Ayrıca söz konusu kutlamalara sınırlamaların getirilmesi, pandemi sürecine özgü yeni bir olgu değildir! Geçen yıllarda da ulusal bayramların kutlanmasına, güvenlik gerekçeleriyle, sınırlamalar getirilmişti!

Anlaşılan, “keşke Yunan galip gelseydi” diyen ve “Cumhurbaşkanlığı” protokolü tarafından ağırlanan, Diyanet İşleri Başkanı tarafından ziyaret edilen “fesli Kadirin ruhu, AKP iktidarındaki bazı odakların kılcal damarlarına kadar işlemiş durumdadır!

***

AKP hükümetindeki bu odaklar, geçmişin hayaletleriyle geleceğe doğru kürek çekmeye çalışarak, kendilerini zavallı bir hale sokmaktadırlar. Selçuklu ve Osmanlı döneminde yaşadıklarını sanarak, 19 Mayıs’ı, 30 Ağustos’u, 23 Nisan’ı ve 29 Ekim’i reddeden veya özümsememiş olanlar, Türkiye Cumhuriyeti’ni reddeden veya özümsememiş olan kişilerdir. Bu kişilerin Türkiye Cumhuriyeti adı verilen vatanın paydaşı olduklarını söylemek olanaklı değildir. Bu kişiler kâğıt üzerinde vatandaştır, ancak fiilen ve ruhen vatandaş değildir.

AKP’nin içinde, tabanında ve seçmen kitlesinde de bu durumdan rahatsız olanlar vardır. Selçuklu İmparatorluğu’nu, Osmanlı İmparatorluğu’nu ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bir bütün olarak sahiplenen, Atatürk’ün hedef haline getirilmesinden rahatsız olan milyonlarca muhafazakâr seçmen bulunmaktadır. Ancak iktidarı etki altına alan belli başlı odaklar, bu seçmen kitlesini de umursamamaktadırlar.

***

Bu odaklar kimlerdir? Demokratik, laik, hukuk devletine düşman olan köktendinci cemaatler, tarikatlar, örgütlenmeler ve onların siyaset ve devlet bürokrasisi içindeki uzantıları! Bu odakların dış destekçileri kimlerdir? Avrupa ve Amerika kıtasındaki emperyalist ülkeler ve onların Asya ve Afrika kıtalarındaki şube ve sömürgesi olan ülkeler!

Kısacası, 19 Mayıs 1919’dan beri değişen bir şey yoktur! Emperyalizm o zaman da monarşik, teokratik ve feodal güçleri Atatürk’e karşı kullanıyordu, bugün de aynı şeyi yapmaktadır.

Aradaki tek fark, Atatürk emperyalizmi yenmişti, Atatürk’ün ölümünden sonra onun izinden yürüdüğünü söyleyenler ise emperyalizme karşı yenilmiştir!

Bu yenilgiden sonra, yeni bir kurtuluş mücadelesi başlar mı, başlarsa nasıl başlar, bunu da hep birlikte yaşayarak göreceğiz.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları