Özdemir İnce

İşleyen yara

26 Nisan 2020 Pazar

Kardeşim kadar yakındı. Benden 10 yaş kadar küçüktü. İyi öğrenim görmüştü. Zengin bir kızla aşk usulüyle evlenmişti. Geleceği olan çok iyi bir işi vardı. Karısı ona delice âşıktı. Mutlu olması gerekirdi ama mutlu değildi. Çok para kazanarak dokunulmaz olmak istiyordu. Yoksul bir aileden geldiğini söylerdi. Ama babasının bir işi, daha önemlisi geçerli bir mesleği vardı. Bir gün bile aç kalmamıştı; soğuk bir odada uyumak zorunda kalmamıştı; kıçı yamalı bir pantolon, tersine çevirilmiş bir ceket, altı delik ayakkabı giymemişti. Çok para kazanmak istiyordu. Kazanıyordu. Makam arabası bile vardı.

Bir gün, lüks bir lokantada yemek yiyorduk Boğaz’da, ailecek; nedense birden “Öz, bir daha asla dolmuşa binmeyeceğim!” dedi. (Çok yakınlarım bana “Öz” derler). “Elbette binmeyeceksin” dedim. Bir gün dolmuşa binmesi olanaksızdı. Dolmuşa binmenin onursuzluk olduğunu düşünecek kadar ıssızlaşmamıştı ama korkuyordu. Korktuğunu elbette biliyordum. Ama “bir daha dolmuşa binmemek” için her şeyi yapabileceğini düşünmek beni son derece üzüyordu.

Ne yazık ki “bir daha dolmuşa binmemek” için giderek çoğalan bazı şeyleri yaptığını gördüm.

İlişkiyi kestim. Kestik. Razı olup yapmadığı şey kaldı mı acaba?..

***

Yazımın tam burasında aklıma birden Paul Nizan’dan çevirdiğim Fesat (*) (La Conspiration) adlı roman geldi. 1974 yılının mart-nisan aylarından birinde Attilâ İlhan telefon etmişti. O sıralar Ankara’da Bilgi Yayınları’nda editörlük yapıyordu. Ben de TRT televizyonunda çalışıyordum. Hoşbeşten sonra, “Senden bir kitap çevirmeni istiyorum, tam senlik. Bana vaktin olmadığını söyleme. Kitap bizim Paul Nizan’ın” dedi.

Sakın La Conspiration olmasın” dedim.

Evet!” dedi.

Attilâ İlhan, Türkiye’de 70’lerin devrimci hareketi içinde, Fesat’ın anlattığı hikâyeyi görüyordu: İkinci Dünya Savaşı öncesinde “İç Savaş” adlı devrimci bir dergi çıkaran yüksek öğretmen okulu öğrencilerinin öyküsü: İşçi sınıfı kökenli bir küçük burjuva dışında tamamı burjuva sınıfından gençler. Bir süre sonra hepsi devrime ihanet ederler: Büyük burjuvalar ailelerinin bağrına dönerler, işçi kökenli küçük burjuva polise ajan olur.

***

Attilâ İlhan’ın tahmin ettiği gibi 1970 ve 80’lerin işçi, köylü, küçük burjuva kökenli devrimcileri idam edilirken, işkencelerden geçip hapislerde yatarken acilci burjuva aydınları bir yolunu bulup yakayı kurtardılar ya da yurtdışına kaçtılar. Günümüzün AKP ile işbirliği yapan liberal solcuları ve İkinci Cumhuriyetçileri Acilci Burjuva Aydınlar arasından çıktı.

Kitaba yazdığım önsözden iki alıntı yapacağım: “Komiser Massart küçük burjuva Pluvinage’la konuşurken ‘Canlarının istediği zaman sınıflarının bağrına kolayca dönebilme şansına sahip olan banker ve sanayici oğulları için hiçbir önemli etkisi olmayan bu tür eğlencelerin, serveti ve desteği olmayan küçük burjuva için tehlikeli sonuçlar doğuracağı’nı söyler.

Ama kitabın başka bir yerinde yer alan şu cümle çok daha önemlidir: ‘Ürünü oldukları burjuvaziyi kıyıcı ve tehlikeli olduğundan çok budala buluyorlardı. Bu sınıfın ortadan kalkacağından kuşkuları yoktu. Ama işçiler uğruna savaşmak akıllarının ucundan bile geçmiyordu. İşçilerin de böyle bir şey bekledikleri yoktu zaten, onlar kendileri için savaşacaklardı’.”

***

Sınıf değiştirmek çok sancılı iştir, koronavirüsü yutmaya benzer. ‘Paul Nizan, Intellectuel communiste, 1926-1940’(**) adlı kitabın son sayfasına şu notu yazmışım: ‘Çocuklukta yaşanan bir bozgunun bedelini daha sonra kazanılan hiçbir zafer ödeyemez!’ Paul Nizan’dan ilham aldığım ve kendi hayatımdan çıkardığım bir cümle.

Başta Kikladlar olmak üzere Yunan adalarına Fesat’ı okuduktan sonra sık sık gittim. Ve şu cümlesini hep tekrarladım: ‘Bir erkek, kendisine bir kadınla başlar tekrar. Ya da savaşla, devrimle. Kitaplar yazalım’.”

***

Karantinalı bir pazar günü, kendimle hesaplaşıyorum. Efendi ve köle olmayı kabul etmeyen, kimsenin müridi olmayan, şeyh olmayı asla düşünmeyen, kendisiyle barışık bir ihtiyar olduğumu düşünüyorum. New York’ta görevli olduğu üniversitenin hastanesinde, hastalardan kaptığı Covid-19’u yenen oğlumla iftihar ediyorum.

Vaktiniz olursa Fesat’ı okuyun, hayal kırıklığına uğramazsınız.

(*) Fesat, Yordam Yayınları

(**) Ed. François Maspero, Paris 1970



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024
Yandaş hakem 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları