Özdemir İnce

Pistanbul (3)

25 Ekim 2019 Cuma

- İstanbul’un on yıl sonra içinde bulunacağı (globalleşme) konumu ve durumu düşünüldüğünde, sizin çalışma alanınızda nasıl bir yönelim var? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz, mümkünse somut örnek verebilir misiniz?

***

- Altmış milyon nüfuslu Türkiye’de on milyon nüfuslu Yunanistan kadar kitap yayımlanıyor; daha doğrusu kitapların basım sayısı Yunanistan kadar: 2 milyon 3 bin. Oysa Türkiye’yle aynı nüfusa sahip İspanya’da kitapların tirajı 20 bin - 60 bin arasında. Örneğin, yazınsal değerini bir yana bırakalım, Antonio Gala’nın Türk’e Tutulmak adlı romanı birkaç ayda 600-700 bin adet satıldı İspanya’da. İçinde bulunduğumuz topludurum göz önünde tutulacak olursa, bugünkü okur sayısının önümüzdeki on yıl içinde artacağını sanmıyorum. İlkokuldan başlayarak üniversitelerin sonuna kadar çağdaş edebiyatını öğrencilerine öğretmeyen bir ülkede ne okur sayısı yükselir, ne de iyi yazar çıkar. 1980’den sonra okula başlamış kuşakların, önümüzdeki on yıl içinde iyi bir romancı ve öykücü çıkarması olanaksız gibidir. Türkiye’nin ve İstanbul’un koşulları bir yazarın yetişmesi için yeterli değildir.

***

Ülkemiz yazarlarının bir “dünya” sorunları olduğunu sanmıyorum. Elbette bunun birkaç istisnası vardır ve olacaktır. Ülkemiz yazar ve şairleri kendi yeteneksizlikleri ile Türkçenin dar sınırları arasında doğru orantı kurmaktan vazgeçtikleri zaman yazar olmanın “y”sini, şair olmanın “ş”sini öğreneceklerdir. Önümüzdeki on yıl içinde yazarlarımızın dünyayla ilişkilerinde bir iyileşme olacağını sanmıyorum. Mayıs 1993’te Paris ve Fransa’da yaşanan “Les Belles Etrangères” komikliği bunun en son örneği. Türk yazarlarının ve basınının uluslararası ilişkilerin ne olduğunu anlayacak düzeyde olmadıklarının bir başka örneği de, 1991 Mayısı’nda İstanbul’da yapılan “İstanbul Uluslararası Şiir Forumu”, daha bilinen adıyla “Poesium” denemesi. Pek az kimse ve yazar “Poesium”un gerçek anlamını ve önemini kavrayabildi. Bu, gerçekten uluslararası düzeyde olan ve uluslararası düzeyde başarı kazanan girişim daha doğarken boğazlandı. “Derin ve marjinal” şair Ece Ayhan ile 1988 yılında Müslüman olmayanlar için Söz gazetesinde “ölüm fermanı” çıkaran ve 1993 yılında Sivas barbarlığını utanmadan alkışlayan İsmet Özel davet edilmedikleri için İstanbul basını ve kendini İstanbullu sayan ve sanan şairler ve yazarlar tarafından katledildi.

***

T.C. devleti kültür politikasını değiştirmedikçe, kültürün önemini kavramadıkça, Milli Eğitim ve Kültür bakanlıkları yeniden örgütlenip çağdaşlaşmadıkça, İstanbul’un kaymağını yiyen “sermaye” kültüre olan borcunu ödemedikçe önümüzdeki on yıl içinde İstanbul’un ve Türkiye’nin kültür yaşamında bir iyileşme olmayacaktır. Ne İstanbul festivali içinde düzenlenen müzik ve sinema etkinlikleri ne de Pavarotti’nin ya da bir popüler şarkıcının konser vermesi bu gerçeği değiştirebilir. Parayı bastırdığınız zaman Pavarotti de Mavarotti de gelir, yalnızca Türkiye’ye değil Budalaistan’a da gelir. Pavarotti’yi davet eden sermaye, Nobel armağanı kazanmış olan bir fizikçiyi davet edip ağırladığı zaman, Michael Jackson’ı dinlemek için stadyuma koşan genç kitle, gerçek bir şairi dinlemek için stadyumu doldurduğu zaman İstanbul’un uluslararası ilişkilerinde bir sıçrama yapması mümkün olacaktır. Şu gerçeği anlamalıyız: Pavarotti’nin Roma’da, Paris’te ya da Oslo’da konser vermesiyle İstanbul’da konser vermesi aynı şey değildir. İstanbul konseri bir öykünmedir, İstanbul’da Pavarotti’yi dinlemek ise “gibileşme”dir. Yaşar Kemal’in yapıtlarının 3 bin basıldığı, Melih Cevdet Anday’ın şiirlerinin, 2 bin ya da 3 bin satıldığı bir ülkede Pavarotti dinlemeye koşmak, Bolşoy Balesi’nin biletini karaborsadan satın almak inandırıcılıktan uzak bir özentidir. Ve özentinin globalleşen bir dünyada kesinlikle yeri yoktur, tıpkı 1993 İstanbulu’nun bir yerinin olmaması gibi. (Ekim 1993)

***

ÖNEMLİ NOT: Uluslararası anlaşmalar, “Karaman’ın Koyunu”na benzer. Oyunu sonra çıkar. Kurtarıcı Adana Mutabakatı 20 Ekim 1998 günü AnaSolD hükümeti zamanında, Mesut Yılmaz Başbakan iken imzalanmıştı. Mazbut bir mutabak imiş. İnsan maşayı boşuna icat etmedi. Denize düştün, Suriye’ye sarılmak zorundasın! (Sürecek)



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Din ve vicdan hürriyeti 13 Aralık 2024
Üst kimlik olarak İslam 10 Aralık 2024
Yandaş hakem 8 Aralık 2024

Günün Köşe Yazıları