‘Mon-Şan-Taj’!

25 Nisan 2014 Cuma

“Köpekler yediği yemeğe bakar! Sahibinin çalarak getirdiği yemek umurunda değildir! Sahibini korumaya devam eder!” (Çin Atasözü)

İmam Efendi Arapçayı da doğru dürüst öğrenememiş! “Halkın cumhurbaşkanı olacağım!” diyor… Arapça “Cumhur” sözcüğü, “halk” demek olduğuna göre İmam Efendi “türlü-çeşitli” gibilerin başkanı olacak demektir. İmam Efendi binlerce yıllık Anadolu geleneğini de öğrenememiş! “Haşhaşı fazla kaçırmışlar!” diyor…
“Haşhaş”,
Afyonkarahisar ilimize adını veren bitkidir. Yapraklarından salata olur. Kozasının içindeki tohumlara “haşhaş” denilir. Haşhaş çekilmez… Zeytinden, ayçiçeğinden nasıl sıvı yağ elde edilirse, ondan da yağ elde edilir. Ayrıca nefis ekmeği ve çöreği yapılır. Binlerce yıldır çoluk çocuk gıdalarını haşhaştan alırlar. Haşhaş tohumu çekilmez… Bitkinin kozası kesilerek güneşte akan sıvısından “afyon” üretilir. Afyon uyuşturucudur. Afyondan ayrıca morfin, kodein ve eroin elde edilir. İmam Efendi sapla samanı karıştırıyor!

***

İmam Efendi, -devlet güvenliği altında olması gereken- telefonundan Bilal oğlana “milyonları sıfırla” talimatı verdi. Aynı -devlet telefonlarından- 17 Aralık’ta sızan konuşmalar, Türkiye Cumhuriyeti (TC) tarihine en korkunç yolsuzluk damgalarını vurdu… Birlikte yürüd(tt) ükleri paralel laik devlette, imamlardan oluşan Brütüs’ler Sezar’ları kasetler ile vurdular.
Sezar, hemen “montaj (kurgu) dedi! Ayakkabı kutularını, para kasalarının kullananlar ile milyonları sıfırlayanlar salıverildi…
Şimdi de Sezar kalkmış, mahkemelere “Ortada apaçık bir ihanet ve casusluk varken, nasıl serbest bırakılırlar?” diye Brütüs’lerden hesap sorulmasını istedikten sonra ekliyor:
“Bunların elinde ‘şantaj (tehdit)’ kasetleri var. Bu devletin en tepesinden en aşağısına kadar… Cumhurbaşkanı’nın da benim de var. Genelkurmay Başkanı’nın da…”
Bir kişi, yasadışı bir davranışta bulunursa, bu durumu kötü niyetliler öğrenirse ne olur? Yasadışı kişi, kötü niyetliye gebe kalmış olmaz mı? Bunun karşılığında, dilimize “montaj” gibi Fransızcadan giren “şantaj (tehdit)yapılır. “Ya öde ya da açıklarım!” şantajın özetidir. Demek ki “şantaj” yapıldığına göre “montaj” yokmuş!
İş işten geçtikten sonra yapılan bir yasal girişim “montajı” değil “şantajı” doğrulamıyor mu? “Hükmetme” konumundaki “hükümetin başı” TC tarihinde ilk kez devletten tazminat istiyor.
İmam Efendi, “yasadışı dinlemelerle özel yaşamın ihlalini” gerekçe gösterip “sosyal medyada kendisi ve ailesine karşı yapılan temel insan hakları ihlallerinin ortadan kaldırılmasına yönelik verilen mahkeme kararlarının uygulanmaması” nedeniyle 50 bin liralık tazminat peşinde!
Yandaşları da yangına körükle giden demeçler verirken, bırakın değerli baro başkanlarının açıklamalarını, hukukçular da en azından “usul açısından hatalı başvuru” yorumunu yaptılar. Hukukçular, “Devleti değil, git o yayını yapanları dava et!” diyorlar. Örneğin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) yıllarca yargıçlık yapan Prof. Dr. Rıza Türmen bu hatalı davayı “acemice” bulduğunu açıkladı.

***

Gerçek demokratik ülkelerde son haftalarda basına yansıyan bazı olaylardan örnekler verelim.
? İngiltere Kültür Bakanı Maria Miller, ödenek harcamalarında 20 bin liralık “usulsüzlükten” istifa etti.
?Avustralya’da bir eyalet başbakanı olan Barry O’Farrell, kendisine hediye edilen 6 bin liralık şarabı kayıt ettirmediği için, soyadının İngilizce benzerliğinden dolayı, görevine “elveda” dedi.
? Fransa Cumhurbaşkanlığı Danışmanı Akuilino Morelle’in, müfettişliği döneminde bazı ilaç fabrikalarını çıkar için kolladığı belirlenince ayrıldı.
? Fransa Dışişleri Bakanı Roland Dumas’ın 20 bin liralık bir ayakkabı olayından başı belaya girdi.
Bırakın 20 bin liralık ayakkabıyı; yalnızca bir ayakkabı kutusunda milyonlar sıfırlanırken ya da 700 bin liralık kol saati göz ardı edilirken, bunun adı “monşan- taj” oluyor, AYM’ye de tazminat için başvuruluyor.

***

Geçen hafta bazı gazetelerimize Osman Nuri Cerit’in TBMM önünde çektiği ekteki fotoğraf yansıdı. AKP’li bazı milletvekilleri, İmam Efendi’nin el eteğini öpmek için TBMM merdivenlerinde kuyruk olmuşlardı. Ya İmam Efendi’nin cüppesi olsaydı, herhalde o zaman secdeye kapanırlardı!
İmam Efendi, Çankaya Köşkü için “Protokol cumhurbaşkanı değil, terleyen, koşan, koşturan cumhurbaşkanı olacağım!” diyor. Kuyruktaki “milletin vekillerinin” şimdiden koşu çalışmalarına başlamaları gerekecek!
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı çeşitli şenliklere sahne oldu. Demek ki Abdullah Gül, “Koşturmayan, terlemeyen” bir Cumhurbaşkanı idi. İmam Efendi ile birlikte fazlaca görülmek istemeyen Gül’e biraz daha kalıp ışık gösterisini izlemesini önerdiler. Gül’ün yanıtı “Çok terliyim! Hava da serin dışarıda… Kalmayayım. Zaten ne geliyorsa, bu terden geliyor başıma!” gibilerden “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla!” oldu. TBMM kürsüsünde konuşmalara geçildiğinde AYM Başkanı ve üyelerinin salondan ayrılmaları da “50 bin liralık tazminat davasının sonucunu” açıklar gibiydi!
Dört yıl önce referanduma giderken İstanbul alanlarına İmam Efendi’nin partisi ekte resmi görülen reklamları astırmıştı. “Artık 1 Mayıs Hem Bayram Hem Taksim’de, Kutlu Olsun!”
Şimdi ne diyor? “Taksim’de 1 Mayıs’tan vazgeçin. Taksim’den ümidinizi kesin…” ve ekliyor “Gelecek yıl da Kadıköy’den…”
“Cumhur” ne demekti? “Halk…” Atasözlerinde bir keramet vardır! “Cumhura muhalefet, kuvveyi hatadandır!” Türkçesi “Kuvvetlinin halka muhalefeti hatadır!”

Not: İsveç’te “Biby” koleksiyonundaki tabloların satışı okurlarımdan ilgi gördü. Gelecek yazımda bu konuya döneceğim…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları