İslam Adına Terör Var

21 Kasım 2013 Perşembe

İktidarlarımızın cephesi doğrultusunda yapılan açıklamalarda da yer aldığı üzere; “İslamda teröre yer yok” sözü ahlak dininin felsefesi adına ne kadar doğru olursa olsun radikal siyasal İslamcı örgütlenmelerin arkalarında siyasal iktidarlar olsun ya da olmasın İslam adına terör suçlarında her gün, her yerde akıtılan kan, iç savaş boyutlarında, tırmanışlarda öncelikle Müslümanların yaşamlarını karartan bir artış var. Milyarlarca Müslüman dünyalının yaşamını giderek daha ağır sonuçları ile tehdit ediyor, akıl almaz bir dibe vuruşu, can-mal kayıpları ile birlikte yoksullaşma, yoksunlaşmayı üretiyor. Dünyanın enerji kaynakları üzerinde gelişmişlikleri, uygarlıklarında patlama yaşanması gereken İslam dünyasını zenginlik içinde kölelik düzeninde çağdışı bir yaşama tutsak kılıyor.
Suriye, iç savaşa doğru sürüklendiği ilk günlerde bölgeyi birazcık tanıyanların uyardıkları üzere Suriye’yi çıkışı belli olmayan bir bataklığa sürüklemiş olmasının çok ötesinde bölge, Ortadoğu, İslam dünyası, dünya için kaosun odağı oldu. Suriye iç savaşında artık ölenler, yaralananlar, sınırsız çaresizliğe sürüklenen yaşamların dökümü yapılmıyor, yapılamıyor. Sadece karşılıklı insanlık tarihinin yüz karası olarak yazılacak çoluk, çocuk, insanlık dışı katliamlar, kafa kesmeler, vahşet, sapkınlık adına cinayetlerde, dünyada yaşanmışların en kirli örneklerinin tanıklıkları veriliyor. Dehşetle “dünyada benzeri yaşanmamıştı, Ruanda’dan beter” sözcükleri ile tanımlanmaya çalışılıyor. Irak’taki, Lübnan’daki son intihar bombacıları eylemleri, mezhep üzerinden katliamların aslında son Suriye yangınıyla bağlantılı gelişmeler olduklarının altı çiziliyor. Parmağı olan örgütler, ülkeler adları, senaryolarının çokluğu, yeni olacak çatışmaların, büyüyecek yangının niteliği hakkında bir fikir veriyor.
İslam dünyasını, çağın iki veba mikrobu olarak kullanılan ırklar-mezhepler ekseninde birbirlerine kırdıran gelişmelerde yıllar içinde yaşananlar, ödenen bedellerin ders verici olması beklenirdi. Akıl-bilim yolu bunu öngörse de kör inanç, çıkarlara tutsaklık, en azından içinde yaşadığımız süreç için gidişi tersine kılıyor. Emperyal çıkarlar, insana, doğaya aykırı yeni dünya sömürü düzeni çarkları, piyasalar düzeninin işleyişinde, küreselleşmenin insan eksenli değil de dini-imanı olmayan paranın, sanal piyasalar düzeninin ekseninde döndürülmesinde, kanser patlamasına benzer toplumsal deformasyonun, hastalıkların içinde, terör, radikal İslami terörün öne çıktıklarını biliyorduk. Sonunda düzenin varlığını da tehdit eder boyutlarda hastalıklı büyüme, gelişmelerde, güç odakları, zengin Kuzey dünyası, kaynakları daha merkezde toplama aracı olarak kullandıkları terör, İslami teröre karşı da kendilerini korumaya yönelik önlem almak, savaşmak noktasına gelmiş oldu.

***

ABD’nin 11 Eylül travması milat olarak, teröre karşı savaş sürecine geçilirken öngörülen strateji-taktiklerde bugüne gelene kadar yaşananlarda, öngörülemeyen ya da en azından açıklanmış sonuçlara ulaşılamamasının bedelini elbet bütün dünya ve insanlık ve en çok da yaşananların odağındaki çatışan taraflar ödüyor. Türkiye’nin yeri, konumu, sorumlulukları gereği üstlendikleri, üstlenecekleri yetmezmiş gibi İktidar, güç tutkusu ile başı dönmüş bir liderlik, İktidarlarının, aklına eseni yapan, gelgitli çizgisi ülkemize yönelik riskleri, toplumsal kaygıları katlıyor.
Suriye üzerinden İktidarları eksenli başa buyruk politikaların bedellerinin dudak uçuklatan boyutlarını şimdilik tartışabilecek noktada bile değiliz. Sadece başımızı yeni belalardan uzak tutacak, kontrolsüz çıkışları önleme çabası ile toplumda bir genel duyarlılık gündemde. Toplumsal muhalefet, Meclis’teki muhalefet partilerinin denetimi, iktidar içi denetim çarklarının işlediğini söyleme, demokrasiyi işleten güç odaklarımıza güvenme şansımız bile yok. Şimdilik göreceli daha büyük risklerden dünya çapındaki korku, denge arayışlarıyla korunabildiğimizi söyleyebiliriz. En çok ABDAB ülkeleri, kendi konumları, çıkarları gereği Suriye odaklı dünyayı sallayan tehditten korunmada, sıcak çatışmanın içine, taraf olmaya sürüklenmemekten, evrensel insan hakları ölçeklerinde sorumluluktan bile kaçmaktan, öylesine bencil ölçeklerde uzak duruyorlar ki... Bir biçimde en çatışmacı, '65n radikal, en ölçüsüz ataklara fren olma çıkışları yaşanıyor.
Ancak bir yandan da emperyal güç odaklarının savaşın doğrudan tarafı olmaları ile gelen sakıncalar kadar, bedel ödememek uğruna seyirci kalmaları eğilimlerinin de getirdiği yeni olumsuzluklar gündemde. Evrensel insan hakları, savaş suçları ölçeklerinde bile evrensel denetiminin kalkması ile bölgedeki insanlık dışı ırk-mezhep çatışmaları öylesine kuralsız bir hal aldı ki en altta kalmama, çıkarlardan pay kapma savaşlarının, geçerli insanlık, savaş kuralları ile ölçülebilmesi, otokontrolü gündemden çıkmış, terör terörü, vahşet vahşeti üretiyor. İnsanın insana yaptığı, yapabildiği kötülüklerde yaşanan örnekler ortaçağı, insanlığın en karanlık çağlarını aratmıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bugün 23 Nisan... 23 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları