Toplusözleşme masası pazarlık haberlerinin dayanılmaz hafifliği

17 Ağustos 2019 Cumartesi

Dikkatinizi çekerim, gerek kamu işçileri, gerekse kamu memurları için toplusözleşme masası pazarlıkları, 18. kuruluş yılı kutlamaları ile çakışan AKP iktidarları döneminde, ilk kez medyanın ana haberleri içinde, tartışmaların odağında, gündeminde. Suriye üzerinden Amerikan’nın başrol aldığı savaş tamtamlarının estirilmesinin, Türkiye’ye dönük yaşamsal ağırlığı olmasa, aileleri ile birlikte milyonların yaşam koşullarını bir sonraki sözleşme dönemine kadar kilitleyecek toplusözleşmelerin sonuçlarına ilişkin toplumsal tepkiler çok daha boyutlu, sokaklara taşmış olarak yaşanacak.
Neden 18 yıl sonra, ancak şimdi mi? Kamu gücü, kaynakları, erki üzerinde, 2002’den günümüze iktidarları yandaşlığı, siyasal İslam kimlikli ayırımcılık, kayırmacılık, saadet zincirinin, kendi iç kaosuyla, içinden kırılmasıyla olabilir mi? Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze Erdoğan liderliğinde, ümmet kimliği öne çıkarılmış olarak, uzun dönemi Gülen Cemaati’nin siyasal İslam yorumu baskın ortaklığında, şimdilerde FETÖ’cü darbecilere karşı destek veren “ümmeti parçalamadan” saf tutacaklarla, 18 yıl sonra sil baştan çizilecek yollarda yürümek üzere..
Dün saat 17’ye doğru kamu çalışanlarının aylık ücretleri için Bakan’ın ağzından açıklanan ücret artışı için, yetkili sendika Memur- Sen’in başkanından gelen yanıt, “makul değil, malul”oldu. Birkaç gün öncesinin kamu işçi sendikaları için oturulmuş sözleşme masası pazarlıkları gelişmelerinden deneyimli kamuoyu, sonrası gelişmeleri nasıl yorumlar, sonrası gelişmeler nasıl evrilir?
Haber açıklanmadan yazımın başlığına koyduğum cümleyle, elbette kamu işçi ve memur sendikalarını, konfederasyon başkanlarını da, hele de işçilerin haklarını hafife almak gibi, bir kastımın olamayacağı, işçi hakları savaşımı, kazanımlarında 53 yılını geride bırakmış, bir profesyonel gazeteci ve amatör sendikacı yöneticiliği kimliğimi bilenlerce bilinir.

***

Öncelikli kamu memurları adına Memur- Sen’in yetkili sendika olarak oturduğu masanın daha önceki kimi yazılarımda da anlatmaya çalıştığım konumundan bazı anımsatmalar yapmak zorundayım.. Başkan Erdoğan, İstanbul yerel seçimlerine dönük son sert çıkışlarından birini, raslantısal İstanbul Belediye Başkanlığı’nın zorla yinelenen seçimleri kampanyasıyla çakışan genel kurulunda yaptığını unutmadan.
2016 yılında Erdoğan Başkanlığı’nın iradesi ile kamuda çalışan memurlar için sözleşme masasına oturma hakkının tanındığını da anımsayalım. Türkiye, altına imza attığı ILO sözleşmesindeki kamu çalışanlarının sendikalaşma, sözleşme haklarını tanımadan, özel bir düzenleme ile sözleşme masası düzenini getirmişti. Elbette kamu memurlarının gerçek bir sözleşme masası hakları söz konusu değildi. Çoğunluk yetkili sendika ile masaya oturulacak, sözleşme imzalanamazsa sonunda hakeme, hukuk diliyle tahkim sistemine postalanacaktı. Memur-Sen masada uzlaşamazsa “makul değil malul” tezinde direnirse, sözleşmesi imzalanamadan 20 Ağustos’ta tahkime gidecek. Erdoğal Liderliği, yeni sözleşme zammı için birçok aylık daha zaman kazanacak.
Yeri gelmişken Erdoğan Liderliği sonrası kamu memurlarının siyasi erkin iradesiyle kadrolaştırılmaları sayesinde, yargı başta tüm kamu işletmeleri, memurları için nerede ise tek tek partizanca yeni kadrolaşmalar furyası gündeme geldikten sonrasında, önce Gülen Cemaati sonrasında elbette Erdoğan belirleyiciliğinde iradenin nasıl baskın çıktığını bilmeyen var mı?
Erdoğan Liderliğinde 2016 yılında 956 bin üyesi ile çoğunluk sendikası olarak masaya oturan Memur-Sen’in üç yıl sonra bugünkü sözleşme masasına otururken üye sayısı 1 milyon 19 bin 853’e yükselmiş. Soldan bir zamanlar en güçlü muhalif sendika KESK’in ise tasviyelerle üye sayısı 137 bin 606’ya düşmüş.

***

Zaten yandaş kadrolaşmaların ürünü kamu memurlarının toplam 1 milyon 702 bin 644 olan sayısının içinde, ILO’ya gerçek toplusözleşme hakları tanınmadan en çok üyeli en büyük sendika olarak Memur-Sen’in gönderilmesi bir başka çarpıcı gösterge değil mi? ILO’da sadece işçi grupları değil işveren ve devlet tarafları da gerçek toplu pazarlık hakkı tanımamış kamu sendikasının, sözleşme hakları olan işçi sendikası Türk-İş yerine gönderilmesini protesto ediyorlar. Erdoğan Liderliğinin tek taraflı operasyonunun bir örneği ILO’da hiç yaşanmamış.
Şimdi bir düşünelim, 2002’de henüz Meclis’e girmemişken, AKP Başkanı kimliği ile, liberal açılıma örnek oluşturmak üzere bugünün Türk-İş Genel Başkanı’nın, Demiryolları Sendikası’nın misafirhanesinde kalmayı seçmiş Erdoğan, üye sayısının geride kalmasını gerekçe yaparak toplu pazarlık hakkı olan Türk-İş’i özel iradesi ile ILO’dan çekiyor.
Öte yandan 200 bin kamu işçisinin toplusözleşme anlaşması sürecinde iktidarın düşük zam teklifini kabul eden Başkan Atalay, mikrofondan yakalandığı konuşması nedeniyle işçini ekmeğini satmakla suçlanıyor. Açıklamasını yaparken sözleşme kapsamındaki yetkili sendika başkanlarından onay almış olarak, Erdoğan ile görüşerek konu olan son metinde uzlaştığını açıklıyor. Asıl sorunu, kamu işçilerine çoğunluk işkollarında, 1980 sonrası gelmiş grev yasakları gerçeğini anımsatıyor.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Bayram benim neyime? 9 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları