Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
'Sonbahar' Büyük Bir Yaratı Ürünü
Ağabeyim Tuncay Fişekçi, kırk yıllık sinema sevdalısıdır. 1960’ların ikinci yarısında onu Fındıklı’daki Film Arşivi’nden çıkmış, Taksim’deki Sinematek’e giden yokuşları tırmanırken sık sık görebilirdiniz.
Son yıllardaki tutkusu ise Antalya Film Festivali’ne gidip, burada pek çok filmi, ilk gösterimlerinde izlemek.
Bu yılki festival sırasında aradığında, büyük bir heyecan içinde o gün gördüğü Özcan Alper’in Sonbahar adlı filminden söz etmişti. Yeni bir yaratıcı yönetmenle tanışmanın uyandırdığı coşkuydu yaşadığı. Onu en son, yine Antalya Film Festivali’nde Nuri Bilge Ceylan’ın Mayıs Sıkıntısı’nı izledikten sonra böyle heyecan içinde görmüştüm. “Sonbahar, 15 Aralık’ta sinemalarda gösterime girecek, mutlaka izle” diyordu.
Neyse ki, ağabeyim bu mutluluk verici “keşfi”nde yalnız kalmadı. Sonbahar, geçen hafta gösterime girmesiyle birlikte önde gelen sinema eleştirmenlerinden büyük övgüler aldı.
***
Nedir, genç bir yönetmenin ilk filmini böylesine önemli kılan?
Aslında sanatçının genci yaşlısı olmaz. Ortaya konan ürünün niteliğidir onu değerli ya da değersiz kılan. Kimi sanatçılar yirmili yaşlarda verirler böylesi ürünleri, kimileri daha sonraki dönemlerinde.
Özcan Alper, bir sanat yapıtını, değerli kılan gizleri genç yaşında anlayabilmiş ve yaptığı ilk filminde de büyük bir olgunlukla yapıtına yansıtabilmiş.
İki ana ayak üzerine kurulur bir sanat yapıtı: Ne anlattığı ve nasıl anlattığı.
Sonbahar, içli, hüzünlü, insani bir öykü anlatıyor: Sol düşünceleri nedeniyle on yılını cezaevinde geçiren bir matematikçinin, cezaevi koşulları nedeniyle yakında öleceğinin anlaşılmasıyla sağlık nedenleriyle salıverilip, ölümünü beklemek üzere Doğu Karadeniz’in bir dağ köyündeki ana ocağına dönüşü ve burada geçirdiği son günleri.
Bu dramatik konunun filmi ağdalı bir melodrama kolaylıkla sürükleyebilme gücüne karşın yönetmen Özcan Alper, çok yalın, dengeli ve etkileyici sinema diliyle ortaya çıkıyor. Kahramanını her şeyin kökeni olan doğaya bırakıyor. Sanki filmdeki öyküyü yönetmen ya da kahramanlar değil de, doğa anlatıyor. Dingin, kendi halinde akan bir derenin fısıltıları gibi sessiz. Bu rahat ve akıcı anlatımı izlerken, sanki Yaşar Kemal romancı değil de sinemacı olsa ve Çukurova’yı değil de Karadeniz’i anlatsa böyle bir dil yaratırdı, diye düşünüyorsunuz.
Yönetmenin öyküsünü anlatırken yarattığı bu “doğa dili”, içine etkileyici müzikleri, görüntüleri, bitmiş bir ülkenin bitmiş insanlarını da alıp, olağanüstü olgun bir sanat ürününe ulaşıyor.
Sonbahar’ın sinema tarihimizde önemli bir yeri olacağını rahatlıkla söyleyebiliriz.
***
Filmi izledikten sonra ister istemez son günlerdeki özür dileme kültürümüz üstüne yoğunlaşan tartışmaları düşündüm. Özür dileme kültürü olan bir toplum olacaksak, yıllar boyu düşünceleri nedeniyle cezaevlerinde yatan, hayatlarını yitiren insanlara ve yakınlarına, çektirdiğimiz acılar nedeniyle öncelikli bir özür borcumuz yok mu?
Sonbahar, izleyenini daha pek çok şey yanında vicdani bir hesaplaşmaya da yöneltiyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Asgari ücret artarsa verimlilik artar
- Yankı Bağcıoğlu'ndan Suriye uyarısı:
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
En Çok Okunan Haberler
- Son anket: AKP eridi, fark kapanıyor
- Adliyede silahlı saldırı: Ölü ve yaralılar var!
- Serdar Ortaç: 'Ölmek istiyorum'
- Köfteci Yusuf'tan gıda skandalı sonrası yeni hamle
- NATO Genel Sekreteri'nden tedirgin eden açıklama
- İBB'den 'Pınar Aydınlar' açıklaması: Tasvip etmiyoruz
- İmamoğlu'ndan 'Suriyeliler' açıklaması
- '100 yılda bir görülebilecek akımın başlangıcındayız'
- Petlas Yönetim Kurulu Üyesi Özcan, uçakta olay çıkardı
- Edirne'de korkunç kaza