Babamın rüyası
Üstün Dökmen
Son Köşe Yazıları

Babamın rüyası

19.06.2022 13:00
Güncellenme:
Takip Et:

Bugün babalar günü, ancak âdetim olduğu -daha doğrusu âdetim olmadığı- üzere kimsenin Babalar Günü’nü kutlamayacağım. Bu tür günler bence, ticari amaçlı olan, annesi, babası, sevgilisi, çocuğu olmayanları hiçe sayan birer umursamazlık, duyarsızlık günüdür. Bu yazıda babama ait bir rüyayı aktardıktan sonra baba kavramıyla ilgili birkaç bilgiyi ve bir görüşümü paylaşmak istiyorum.

BABAM VE BABASI

Dedem, babam doğmadan Doğu’da şehit olmuş, babaannem ise babam iki yaşındayken ölmüş. Babam ikisinin de yüzlerini bilmezdi fakat annesiz, babasız büyüdüğü için yakındığını, anne baba sevgisi aradığını işitmedim. Ta ki 1973’te o rüyayı görene kadar.

 

Bir sabah babam üzgündü, kendisini çok etkileyen bir rüya gördüğünü ve uykusundan ağlayarak uyandığını söyledi.

Rüya şöyleydi:

 

Babam altmış yaşındaki haliyle sokakta yürüyormuş, birden karşıdan gelen sako (palto) giymiş bir adam görmüş. Dehşet içinde bu adamın babası Hasan Bey olduğunu fark etmiş ve ona, “Sen benim babamsın” demiş. Adam, “Af edersiniz, babanız değilim, sizi tanıyamadım” diye karşılık vermiş. Babam, “Eminim sen benim babamsın” diye ısrar etmiş. Adam, “Benzettiniz beyefendi” demiş. Bunun üzerine babam adamın boynuna sarılıp, “Sen benim babamsın!” diye hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış ve ağlayarak uyanmış.

Hatırladığım kadarıyla o sabah uyandıktan sonra babacığım rüyasının etkisinden hemen kurtulamamış, birkaç defa “Babamdı, beni tanımadı” demişti.

Annemi, babamı sık öperdim ancak o sabah babamı öptüm mü hatırlamıyorum. Babam altmış yıl boyunca içindeki baba ihtiyacını bastırmıştı, o rüyasıyla birlikte baskı ortadan kalmıştı ve o an bir babaya ihtiyacı vardı. Ona sarılıp bağrıma basmalıydım. Sanırım basmadım. Oysa o adımı çok ender söylerdi, bana “Babam” diye seslenirdi. Muhtemelen oğlunu, hiç görmediği babasının yerine koyardı. Bugün mesleğimden ötürü insanlara keşke dememeleri gerektiğini söylüyorum ama sanırım içimde bastırdığım keşkelerden birisi de budur. Keşke o sabah babamı bağrıma bassaydım.

 

Rüyalarımız, zihnimizdeki sanatçılardır, iç dünyamızda olup bitenleri, muhteşem metaforlarla bize anlatırlar. Babamın bu rüyası bana iki sanat eserini hatırlatıyor. Birincisi Gogol’ün olağanüstü bir benzetmeyle toplumu eleştirdiği “Burun” adlı hikâyesidir. Bu hikâyede Akaki, sokakta gördüğü burnunu tanır ama burnu onu tanımaz. İkinci eser ise Kurosawa’nın “Düşler” adlı filmindeki Japon askerleridir. Tünelden uygun adım bir bölük asker çıkar, yüzleri bembeyazdır, ölü yüzüdür. Askerler, onları savaşa gönderdiği için vicdan azabı çeken komutanlarına, az öteki köyü göstererek, “Evlerimize gidebilir miyiz?” derler. Komutan üzüntü içinde, “Gidemezsiniz, çünkü siz ölüsünüz” der.

 

Japon askerleri çözümü imkânsız bir sıkıntı içindeydiler; oradaydılar, köylerini görüyorlardı ama ölü oldukları için gidemiyorlardı. Babamın rüyasında ise o doğmadan ölmüş olan altmış yıl hayatında olmayan babası hem o sokaktaydı hem orada değildi; var olması imkânsız bir babaydı.

BABALAR NE İÇİNDİR?

Tek bir örnek üzerinde de olsa bir babanın çocuğu için ne kadar önemli olduğunu babamın rüyasından öğrendim. Bazı bilim insanları çocuklar üzerinde annelerin daha önemli etkiye sahip olduklarını ileri sürerler, bazıları ise annelerin ve babaların çocuklarını eşit ölçüde etkilediklerini düşünürler. Ben bu görüşlerden ikincisinden yanayım. Birtakım araştırmalara ve kuramsal görüşlere göre babalar, özellikle çocuklarının sosyalleşmelerinde, cinsel kimliklerinin ortaya çıkmasında, özgüvenlerinin ve zekâlarının gelişiminde önemli rol oynarlar.

BABALAR NE İÇİN DEĞİLDİR?

Bir de aslında bir baba işlevi olmayan ancak pratikte babalara yüklenen bazı özellikler vardır. Bunların birisi, babalara yönelik sevgi ve saygıyı istismar ederek, Anneler Günü’ne benzer şekilde bir Babalar Günü ortaya atıp maddî kazanç sağlamaktır. Toplumun babalara yönelik güzel duygularını istismar etmenin bir başka şekli ise evdeki babadan yola çıkıp ülkeyi yöneten lidere giden çizgide baba kavramını vurgulamak, zaten kendini yönetenlere “Baba” diyen topluma tek adamı şirin göstermektir.

 

Bu yaklaşım doğrultusunda toplumun bilinçaltını etkilemek amacıyla babanın ailedeki işlevini vurgulayan televizyon dizileri çevrilir. Bu dizilerde izleyicilere, ailelerde babaların annelerden daha güçlü, daha vazgeçilmez oldukları çeşitli örneklerle gösterilmeye çalışılır. Bu tür dizilerde üstü kapalı şekilde şu türden iletilerin bulunduğunu ileri sürebiliriz: “Baba, aileyi korur, aile fertlerini bir arada tutan, onların huzur içinde yaşamalarını sağlayan güçlü bir figürdür. Ailelerinde babanın yönetiminde mutlu şekilde yaşayan çocuklar, büyüdüklerinde bir tek adamın, bir anlamda bir Büyük Baba’nın yönetimini ararlar. Zaten şanlı tarihimizde de bu vardır.”

 

Babaya yönelik bu bakış tarzının, gerçekçi olmadığı, insanların babaları konusundaki samimi düşüncelerinden nemalanma gayreti taşıdığı görüşündeyim. Babaerkil aile yapısı geçmişte kalmıştır, artık bir evdeki baba ve anne birbirlerine eşit iki güç olarak algılanmalıdır, ailede demokratik anlayış bulunmalı, aile bir “eşitler evi” olmalıdır. Kaldı ki tarihimizde de babalar evlerde, devlet başkanları ülkede her zaman mutlak güç olmamışlardır. Eski Türklerde kağanlar kurultaylarına danışırlardı, bu bir laf olsun danışması değildi, Anadolu Selçuklularında Hakan ve Hatun tahta birlikte oturur, resmî belgeleri ortaklaşa imzalarlardı. Ergenekon Destanı’nda bile Göktürk’lerin önünde bir dişi kurt, bir kadın yürümekteydi.

Sonuç olarak babaların güçlerini, sevecenliklerini, bilgeliklerini herhangi bir kâr düşünülmeden algılamalı, hiç görmedikleri babalarını altmış yaşlarında rüyalarında gören ülkemiz insanın temiz duygularını istismar etmemeliyiz.

Yazarın Son Yazıları

Gösteriş merakı

Bazıları kıyafetlerini ve oturdukları güzel sofraları sosyal medyada yayımlıyorlar. Altına da “Filanca lokantada nefis bir dolma yedik” şeklinde not düşüyorlar. Bence bu tavır görgüden uzak bir davranıştır. Gösteriş merakı yeni değil. Eskiden beyzadeler cins atlara binmekle övünürlerdi şimdi insanlar lüks arabalara binmekle övünüyorlar. Pek çok anne baba bana çocuklarının marka düşkünlüğüyle nasıl başa çıkabileceklerini soruyor. Onlara, “Siz markaya düşkünlük göstermeyin çocuğunuz da göstermez” diyorum.

Devamını Oku
30.11.2025
Ezilmişin itaati

Hayvanların birbirlerine veya sahiplerine itaat etmelerini klasik veya edimsel (operant) şartlama yoluyla açıklayabiliriz. İnsanların itaat etmelerinde ise üst düzey bilişsel faktörler önemlidir. Bu faktörlerden biri dış baskı olmaksızın kişinin kendi içinden kaynaklanan nedenlerden ötürü itaat etmesidir. Bu itaat türüne “ezilmişin itaati” adını vermek istiyorum.

Devamını Oku
23.11.2025
LÖSEV’li babalar

Toplumda genel kanı erkeklerin empatik becerilerinin kadınlara oranla daha düşük olduğu yönündedir. Ben bu görüşe tam olarak katılmıyorum. Erkeklerin de derin duygularının olduğunu ama toplumun bu duygularını ifade etmelerine izin vermediğini düşünüyorum. Bu görüşümü destekleyecek bir olaya LÖSEV’in Lösante Hastanesi’nde rastladım.

Devamını Oku
16.11.2025
Gözümüzden gönlümüze aktı

Gözümüzden gönlümüze aktı

Devamını Oku
09.11.2025
Babaların rolü

Genel kanı, çocukların fiziksel, sosyal ve psikolojik gelişimlerinde annenin daha etkin olduğu yolundadır. Bu bakış tarzının tamamen doğru olmadığı, çocukların gelişimlerinde babaların da etkili olduğu artık daha sık dillendiriliyor.

Devamını Oku
02.11.2025
Sanatın ve sporun koruyucu etkisi

Çocukların suçtan ve kötü alışkanlıklardan korunması için sanat ve spor etkinlikleri çok önemlidir. Dünyada ve ülkemizde çocukları iyiye, doğruya ve disiplin içinde yaşamaya yönlendirmek için başlatılan ve başarılı olan projeler vardır. Bu projelerin yaygınlaşması gençlerimizin gelişimi için zorunludur.

Devamını Oku
26.10.2025
Korku, ceza, onur

Korku içgüdüsel, onur bilinçlidir. Ceza davranışı bastırabilir ama yalnızca vicdan, insanı doğru yolda tutar. Davranışın arkasında bazen korku, bazen ceza vardır ama yalnız onur, insanı insan kılar. Kimi korktuğu için susar, kimi onuru için konuşur. Gerçek cesaret, cezanın değil vicdanın sesini dinlemektir.

Devamını Oku
19.10.2025
Cüzdan ve vicdan

Bazı bütünleri oluşturan iki parça birbirinden bağımsızdır, birinden diğerine geçiş olmaz ancak bu iki parça birbirini tamamlar. Buna “dikotomi” denir; iyilikle kötülük gibi. Ya iyisinizdir ya da kötü, ikisinin arası yoktur. Yaşamı dikotomik olarak görmek bilgisayar yerine abaküs kullanmaya benzer. Bilim insanları artık evreni anlamak konusunda dikotomi yerine “bağlantısallık” ilkesini kullanıyorlar. Bu ilkeye göre insan beynindeki nöronları veya evrendeki nesneleri tek tek incelemek anlamlı değildir. Onları, içlerindeki birimlerin birbirleriyle etkileşimlerinin örüntüsüne bakarak anlamaya çalışmak gereklidir.

Devamını Oku
12.10.2025
Don Kişot anne babalar ve siyasiler

Çocukların masa başı etkinlikleri, sokak oyunları, maalesef artık eskide kalmaya başladı, onların yerini dijital dünyanın oyunları aldı. Çocuklarının tabletlerin, bilgisayarların başından kalkmasını, eskisi gibi yaşamalarını isteyen anne babalara, bu yüzden “Don Kişot anne babalar” diyebiliriz.

Devamını Oku
05.10.2025
Helikopter anne babalar ve yöneticiler

Çocuğun ihtiyaçlarını gidermek kaygısıyla sürekli etrafında dolaşan ebeveynler için kullanılan bir kavramdır, “helikopter anne babalar”. Böyle yetişen bir çocuk bonzai gibidir. Gerektiği gibi yetişemez, güdük kalır ve sürekli bakıma gereksinim duyar.

Devamını Oku
28.09.2025
Kazan, kazan, kazandır

Kazan-kazan anlayışı çoğu kez adil görünse de üçüncü tarafların kaybı pahasına işlediğinde hem doğaya hem topluma zarar veriyor. Bu durumda önerim kazan-kazan yerine “kazan-kazan-kazandır” ilkesinin benimsenmesidir.

Devamını Oku
21.09.2025
Kanunlar kimin için?

Bir devletin kanunları söz konusu olduğunda bu kanunların üç temel şey için mevcut olduğunu düşünebiliriz. Birincisi, kanunlar onları yapanlar ve ülkeyi yönetenler içindir. İkinci olarak “kanunlar kanunlar” içindir görüşü vardır. Üçüncü görüş ise kanunların insanlar için olduğu inancıdır. Gelin tüm bu yaklaşımları inceleyelim.

Devamını Oku
14.09.2025
Hüseyin Gürtunca

Ankara’da Cumhuriyet Lisesi’nde edebiyat öğretmenlerimizden birisi de Hüseyin Gürtunca’ydi. Kendisi, Cumhuriyet’in aydınlığından ışık almış, aydınlığıyla Cumhuriyet gençlerini aydınlatan hocalarımızdandı. Bizim derslerimize girmedi ama onun bir cümlesini unutmadım. Bugün kendisinden söz etmemin nedeni bu cümlesidir.

Devamını Oku
07.09.2025
Bilgi denizinde susuzluk

Bilgi denizinde susuzluk

Devamını Oku
24.08.2025
Dünyanın en büyük yanılgısı

Dünyanın en büyük yanılgısı

Devamını Oku
12.08.2025
Halo etkisi

Halo etkisi

Devamını Oku
10.08.2025
Zorbalık ve ahlak

İnsanlık, hem en büyük yıkımların hem de en soylu direnişlerin failidir. Asıl ayrım, içgüdülerle mi yoksa vicdanla mı hareket ettiğimizde ortaya çıkar. Çünkü gerçek sınav, karanlık zamanlarda bile ahlaktan sapmadan kalabilmektir.



Devamını Oku
27.07.2025
Zekâ mı çalışkanlık mı?

Çocuklarımızı “zekisin” diyerek övdüğümüzde onlara yapacak bir şey bırakmayız. Oysa “çalışkansın” dediğimizde hem motive eder hem yön gösteririz. Zekâya değil çalışkanlığa vurgu yapmak onları üretken, dirençli ve sorumluluk sahibi bireyler haline getirmek açısından çok daha işlevseldir.

Devamını Oku
20.07.2025
Karşımızdakini oluşturmak

Günlük yaşamda çevremizdekilere çeşitli sıfatlar yakıştırırız: “Çocuğum inatçı”, “Yeni müdür ukala”, “Komşum çıkarcı”... Peki ama bu etiketlemeler ne ölçüde gerçeği yansıtır? Yoksa onları, farkında olmadan bizim algılarımız mı bu hale getiriyor?

Devamını Oku
13.07.2025
Yapay zekâ

Sanayi Devrimi’ni kaçıranlar hâlâ toparlanamadı. Peki ya yapay zekâ devrimini kaçıranlar? Bu kez ikinci bir şans olmayabilir. Bu sefer yarışta geri kalmak sadece ekonomik değil varoluşsal bir bedel gerektirebilir. Çünkü bu yeni teknolojiyle gelişmiş ülkelerle diğerleri arasındaki uçurum daha da büyüyor.

Devamını Oku
06.07.2025
Frekansı yakalamak

Oscar Wilde, “Anladığımız insana düşmanlık besleyemeyiz” demiştir. Peki anlaşmak nasıl mümkün olur? Kimi zaman bir jest, kimi zaman bir el hareketi ile anlaşmak mümkün olabilir. İnsanlar birbirlerinin frekanslarını yakaladıkça çözülmez gibi görünen birçok sorun çabucak hallolur. Peki ya anlaşamazlarsa?

Devamını Oku
29.06.2025
Depremle ilgili espri

Kimi acılarla, yıkım getiren olaylarla ilgili şaka yapmak “ayıp” kabul edilir. Oysa kültürümüz oldukça yoğun bir espri alışkanlığına da sahiptir. Üstelik mizah yoluyla acılarla başa çıkmak aynı zamanda travma ile mücadele etme yöntemidir. Bireylerin travmalara karşı yılmazlık gösterdiğini anlamak için de konu hakkında mizah yaptıklarını gözlemlemek iyi bir yöntemdir.

Devamını Oku
22.06.2025
Ana babalık tarzları

Bir çocuğun gelişiminde ana babasının tutumu, onun kaderine yön verebilir. Çocuklarımıza nasıl yaklaştığımız onların gelecekteki birey oluşunu belirler. Övünen mi, özgür bırakan mı, yoksa yönlendiren mi oluyoruz? Kimi ana baba çocuğun karnesinden kendine pay çıkarır, kimi sınır koymaz. Oysa asıl mesele çocuğun potansiyelini fark etmek ve ona rehberlik etmektir.

Devamını Oku
15.06.2025
Kadızade: Bilimde laiklik

Bir kitap bohçasına gizlenen bileziklerle başlayan yolculuk, laik ve özerk bilim anlayışına dönüştü. 14. yüzyılın sonlarında Semerkant’a uzanan Kadızade-i Rumi’nin öyküsü, yalnızca matematikle değil özerk üniversite ideali ve bilimde laiklik anlayışıyla da bugüne sesleniyor.

Devamını Oku
08.06.2025
Halk düşmanı nasıl olunur?

Kimi zaman hatta çoğu zaman insanlara gerçeği ve onların iyiliğine görünen şeyleri söylediğinizde size tepki gösterirler. Çünkü ezberlerinden çıkmaları, kanıksadıkları geleneklerini terk etmeleri sandığınızdan daha zordur. Bireysel olarak size hak verseler bile bir araya geldiklerinde iradelerini topluluğun görüşüne teslim ederler. İşte linç kültürü bu şekilde doğar.

Devamını Oku
01.06.2025
Güven duyma ihtiyacı

Maslow’un “İhtiyaçlar Hiyerarşisi”nde barınma, beslenme, güvende olmak en temel ihtiyaçtır. Sevgi, saygı görme, kendini gerçekleştirme ihtiyacı daha sonra ortaya çıkar. Güven duyma ihtiyacı üç temel boyuttan oluşur. Birincisi yakınlarımıza güven duymadır. İkincisi genelde insanlara güven duymadır. Üçüncüsü ise insan dünyaya güven duymak ister.

Devamını Oku
25.05.2025
Büyü dükkânı, kadın ve sigara

Psikodramadaki “Büyü Dükkânı” tekniğiyle bir sanat eserinde sigara içen kadın figürü arasında kurulan metaforik bağ, özgürlük, bağımlılık ve toplumsal cinsiyet normları üzerine çarpıcı bir sorgulama başlatıyor: Gerçekten özgürleşirken neyi feda ediyoruz?

Devamını Oku
18.05.2025
Cellat mezarlığı

Cumhuriyet gazetesinin Pazar eki toplumdaki sanat ve kültür zenginliğini çarpıcı şekilde ortaya koyan, aynı zamanda doğanın nabzını tutan bir gazetecilik başarısı bence. “Cellat mezarlığı”, başlığı bu güzel ve renkli ortama uymuyor ancak bugün 4 Mayıs. 6 Mayıs, Deniz Gezmiş’in ve iki arkadaşının idam edildikleri gün. Bana Osmanlı’daki cellat mezarlığını hatırlattı.

Devamını Oku
04.05.2025
Tahta çanağa farklı bir bakış

Bir davet sahibinin konuklarına altın çanak ve kaşık vermesi kendisinin ise tahta kullanması görünürde bir tevazudur. Bu davranış ilk önce, “Ben konuklarıma değer veriyorum, onların önüne altın çanak, kaşık koyuyorum, ama ben tahta çanak, kaşık kullanıyorum” iletisini verir. Ancak farklı bir bakış tarzıyla acaba bir anlamda da güç sergileme var mı? Gelin inceleyelim...

Devamını Oku
27.04.2025
Çocuk Bayramı ve Ülkü

Çocuk Bayramı ve Ülkü

Devamını Oku
20.04.2025
Altın ve tahta çanaklar

Sadece masallardan değil tarihteki olaylardan da kıssadan hisse çıkarmak mümkündür. Bugün bir tarihsel olayı paylaşmak ve irdelemek istiyorum.

Devamını Oku
13.04.2025
Türk Dünyası Müzik Topluluğu

Sovyetler Birliği, “Türk diye tek bir millet yoktur, Asya’da birbirleriyle ilişkisi olmayan ülkeler vardır” diyerek Özbekistan, Türkmenistan, Azerbaycan, Tataristan, Kırgızistan, Kazakistan, Yakutistan benzeri isimlerle ülkeler kurdu. Sovyet rejimi yıkılınca bu ülkelerin farklı birer millet değil tek bir kültür dünyasının parçaları olduğu anlaşıldı. Bunun en büyük kanıtları ise rejim yıkılınca ortaya çıkan Türk ezgilerini içeren plaklardı.

Devamını Oku
06.04.2025
Yücelciler

Geçen ay Ankara’da açılan bir park, tarihin bugünlerde unutulmuş bir gerçeğini hatırlatmak amacıyla “Yücelciler Parkı” olarak isimlendirilmişti. Gelin bu olaya bir bakalım.

Devamını Oku
30.03.2025
Müsaadenizle

Kimi anne-babalar çocuklarını, kendi özlemini duydukları hedeflere ulaşsın diye yetiştirirler. Ancak çocukları ebeveylerin geçmişten kalan yaraları için yara bandı değildir. Bazı anne-babalar ise çocuklarını bonzai gibi yetiştirir. Bonzai özel tekniklerle gelişmesi engellenmiş minyatür bir ağaçtır. Ebeveynler çocuğu kendilerine bağımlı kılarsa onun büyümesini engellemiş olurlar.

Devamını Oku
23.03.2025
Eğitim sistemimizin yarattığı sonuçlar

Çocukluğumda bazı babaların oğullarıyla şöyle övündüklerini duyardım: “Benim oğlan çok zeki, sınıfta öğretmeni bir dinler, bir daha kitabı okuması gerekmez.” Çocuk babasının böyle dediğini duyduğunda kanımca şöyle bir şablon geliştiriyordu zihninde: “Ben çok zekiyim, bir dinlediğimi bir daha unutmam, kitap okumam gerekmez. Aptalların habire kitap okuması gerekir.” Burada baba çocuğuna kötülük etmektedir, ona okumanın gereksiz bir şey olduğu mesajını vermektedir. Ayrıca böyle söyleyen baba zekâyı yalnızca ezberleme becerisi zannetmektedir. Oysa çocuğun ezber kadar yaratıcı düşünmeye, sorgulamaya, düşünme (muhakeme) becerisine, öğrenmeyi öğrenmeye de ihtiyacı vardır.

Devamını Oku
16.03.2025
Aile yeri kimin için var?

Aile yeri kimin için var?

Devamını Oku
09.03.2025
İlk yaşların önemi

Çocukların her yaşı kişisel gelişim için önemlidir. Buna göre her yaş aralığı çocuğun zihinsel gelişimine uygun etkinliklerle doldurulmalı.

Devamını Oku
02.03.2025
Nineler ve dedeler

Nineler ve dedeler

Devamını Oku
23.02.2025
Muzafer Sherif ve grup kuralları

Sosyal psikolojinin öncü isimlerinden Muzafer Sherif, toplumsal normların oluşmaısna ilişkin çalışmalarıyla alanında çok önemli çalışmalar yapmıştı. Sherif’in çalıştığı normlar ülkesinin kendisine farklı düşüncelerinden dolayı bezdiri yapmasına da neden olacaktı.

Devamını Oku
16.02.2025
Cin Ali ve Köy Enstitüleri

Cin Ali ve Köy Enstitüleri

Devamını Oku
09.02.2025

İlgili Haberler