Kaynaşan kuralsızlıklar

06 Mart 2017 Pazartesi

AKP iktidarı iki kuralsızlığın kaynaşmasını sağlıyor: Ekonomide kuralsızlık ve yönetimde kuralsızlık.

Kapitalizm değil yeni liberalizm
AKP, 2002’de iktidara geldi. Bu tarihten hemen önce hazırlanmış olan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı’nı kararlılıkla uygulamaya koyuldu. Program aslında kapitalizmin oyun kurallarının bu ülkede de uygulanmasını istiyordu: Rekabetçi bir piyasa ekonomisi; devletin ekonomideki yerinin küçültülmesi ve farklı sermaye kesimlerine eşit uzaklıkta olması; bu amaçla açık ve eşitlikçi kamu ihale sistemi; bağımsız merkez bankası; piyasa aksaklıkları karşısında toplumsal çıkarları korumak amacıyla düzenleme ve denetleme kurumları oluşturulması..
AKP, iktidarının ikinci döneminden başlayarak, yani son on yıl boyunca, bu oyun kurallarından adım adım uzaklaştı. Kamunun mal ve hizmet alımlarının yüzde 95’i artık ihalesiz yapılıyor; yandaş sermaye yaratılması, yandaş olmayanların baskı altına alınması ve saraya yakın sermaye kesimleri oluşturulması çabaları, üstelik hızlandırılarak, sürdürülüyor. Bunlar yetmiyor, halkın malı olan varlıklar bir fon aracılığıyla aynı amaca uygun olarak yapılandırılıyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı zorlanıyor; faiz oranı azaltılsın emri, dinmek bilmiyor.
Kısaca AKP, yalnızca sermayenin çıkarına işleyen bir kuralsız piyasa ekonomisi uyguluyor. Buna bilinen anlamda liberalizm denilemez.

Kuralsız yönetim
AKP’nin devlet yönetimi anlayışı da ekonomideki kuralsızlığı tamamlıyor. Kuralsızlığın kaynağında hukuksuzluk var.
Örneğin, Cumhuriyet’in 11 gazeteci ve yöneticisi, dört aydır, haklarında iddianame hazırlama gereği bile duyulmadan hapis tutuluyor. Halkoylamasına gidilirken Cumhuriyet çalışanlarının ve onlarla birlikte sayıları 150 dolayına ulaşan gazetecinin hapiste tutulmasının basında yarattığı korku ve sindirme ortamı da yeterli bulunmuyor. Türkiye’nin en çok satan gazetelerinden birinin geçen hafta uğradığı ağır suçlamalar, bu gazetenin ve diğer basın-yayın organlarının bu olaya verdiği tepkiler birlikte ele alınır ve yine geçen hafta bir Alman gazetesinin Türkiye muhabirinin tutuklanması ve dahası hakkında kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan Cumhurbaşkanı tarafından terörist diye suçlanması bunlara eklenirse kolayca görülür ki bu ülkede özgür basın kalmamıştır.
Ayrıca Cumhuriyet’in bir kez daha kurşunlanması, özgür basının başına gelebileceklerin göstergesidir.
Oysa, anayasaya göre (m. 28) basın hürdür. Bu anayasa hükmü artık, basın ölü, ancak hürdür anlamına geliyor!
Yönetim kuralsızlığı basınla sınırlı kalmıyor. Her gün binlerce kişinin katıldığı “evet” mitingleri yapılırken 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü toplantılarına güvenlik gerekçesiyle izin verilmiyor.
AKP’nin kural tanımaz yönetim anlayışının bir sonucu olarak, şimdilik, içlerinde dört bine yakın bilim insanının da bulunduğu yüz bin dolayında kamu çalışanının işine son verilmiş bulunuyor. Bunlara her gün yenileri ekleniyor. Bilimsel üretim durma noktasına geliyor; kamu yönetimi felç oluyor.
Üniversite de basın gibi ölüm sessizliğine gömülüyor. Basının ve üniversitenin getirildiği yer, bu toplumun beyin ölümü demektir.
Eğer halkoylamasında evet denilirse, bu ülke yıllar boyu kolayca canlanamaz. Çünkü bu iki kuralsızlık, üstelik çok daha acımasız olarak kalıcılaşır.

***

Üniversitelerden uzaklaştırılan bilim insanlarının Bilim Susmaz haykırışıyla çıkardığı ve çarşamba günü gazeteye ek olarak verilen Cumhuriyet Akademi çöldeki bir damla su kadar güzel. Tüm emeği geçenleri yürekten kutlarım.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yerelde yeşermeli 25 Mart 2019

Günün Köşe Yazıları