Zafer Arapkirli

Maskaralık etmeyin

22 Ekim 2018 Pazartesi
<video:1115808>

Bu politikacı milletinin kötü bir huyu var.
Kendilerine soru sorulmasından hoşlanmıyorlar. Bunlara kim öğrettiyse bunu? Zannediyorlar ki, soru sormak gerekirse onu da kendileri sorabilir ancak. En çok sevdikleri soru da, sanırım “Sen benim kim olduğumu biliyor musun” sorusudur.

Bu Tarım ve Orman Bakanı Beyefendi de, anlaşılan bu işi (aileden olsa gerek) gayet iyi öğrenerek gelmiş. Biyografisine şöyle bir göz attım. İyi eğitim görmüş bir çocuk. Belli ki rahmetli babacığı, eski başkan yardımcılarımızdan ve bakanlarımızdan, 4 dönem ANAP milletvekilliği yapmış Ekrem Beyefendi iyi yetiştirmiş bu muhterem bakanımızı. “Türk devlet adamı” olmanın inceliklerini anlatmış.
Ama bir şeyi öğretememiş, belki de kasten öğretmemiş. Hatta, korkarım, daha da kötüsü yanlış öğretmiş.
O da şu: Gazeteciler, öyle kenarda oturup oturup da siyasetçilerin yolunu keyif için kesip, kişisel meraklarını gidermek, hatta TV kameraları önünde selfie çektirir gibi “hatıra olarak saklamak üzere” görüntü vermek için soru soruyorlar zannediyor herhalde.
Bakınız muhterem kardeşim. O iş öyle değil.
Gazeteci dediğin, 81 milyon insanın merak ettiklerini, isteklerini, taleplerini, hatta ve hatta “bir yerde bulsam suratına sormak isterim” diye aklından geçir-diklerini, onlar adına mikrofon tutup siyasetçiye sormakla görevli, hatta yükümlü biridir. Görevimiz budur bizim. Sizi o koridorda durdurup mikrofonunu uzatan muhabir kızcağız da, tam bunu yapmıştır. Her ne kadar perşembe gününden bu yana herkes “Vay be... Helal olsun kıza” diyorsa da, ekstra bir şey de değil yaptığı. Ekmek parasını eve götürmek için, çalıştığı kurumun ondan istediğini, yani görevini yapıyor.
Ve siz muhterem Tarım ve Orman Bakanı, o kızı tersliyor, “maskaralık yapmakla” suçluyor ve yanlış dinlemediysem, “akreditasyonunu iptal etmekle” tehdit ediyorsunuz. Yani, “bir daha buralara ayak bastırmam seni” diye küstahça, ve yasadışı biçimde mukabele ediyorsunuz. Evet, “küstahlık” ediyorsunuz. “Kibir içinde” davranıyorsunuz. Bulunduğunuz konumu suiistimal ediyor, devlet mekanizması içinde size “icraat” ve sorun çözmek için verilmiş gücü kötüye kullanarak, o “mührü” sizin elinize tutuşturan yüce devletin otoritesine saygısızlık ediyorsunuz.
Ne demektir, soru soran insana “maskaralık yapıyorsun!..” diye hakaret etmek?
Siz kimsiniz muhterem?
Üstelik o genç meslektaşım size, o kadar haklı bir soru soruyor ki.
“Et ihalesinin göstermelik olduğu, aslında satın alma işlemi olup bittikten sonra yapıldığı iddialarını, yani kamunun (yani bizim) parasının hesabını” soruyor. Kim soracak bunu? 81 milyon oraya gelip tek tek soramaz ki. Bizim işimiz bu. Gazeteciyiz ve bunları size biz soracağız onlar adına.
Kimi zaman mikrofon uzatarak, kimi zaman bu sütunlardan, kimi zaman gazete manşetlerinden soracağız.
Zaten o soruları TBMM çatısı altındaki “milli irade mensupları”nın sorabilmesi olanaklarını kısıtladınız. O yüzden bizim, basın olarak görevimiz daha bir önem kazandı.
Tabii ki soracağız. Her şeyi soracağız.
Ve yanıt vereceksiniz. Çünkü millet adına soruyoruz bunları. Yüce millet adına. Size oy veren ya da vermeyen herkes adına.
Siz kimsiniz o mikrofonu elinizin tersi ile iteleyecek? Hangi hakla? Hangi yetkiyle? Hele hele o danışmanınız olacak işgüzar... O kim oluyor da, gövdesini siper ediyor, sizinle mikrofon arasına?
Daha sorular bitmedi üstelik. Biyografinizden okuduğum kadarı ile çok sayıda önemli şirketin yönetim kurullarında ve başka kurumlardaki görevlerinizi sürdürüyor ve muhtemeldir ki (Allah daha iyi etsin) tıkır tıkır “çift dikiş” (tabir Sayın Cumhurbaşkanı’na ait) belki de üç-beş-on dikiş maaşlar almaktasınız. Bunları da soracağız tabii ki.
Ve isteseniz de istemeseniz de bu sorulara cevap vereceksiniz.
Soran biz değiliz (kişi olarak değiliz yani) millet. Vergisini ödeyen, seçimlerde oyunu dilendiğiniz, yalım yalım yalvardığınız, önünde 88 takla attığınız millet.
Eti de, et ihalelerini de, fındığı da, tütünü de, üzümü de, patatesi de, ormanları da, hayvancılığı da soracağız. Daha pek çok şeyi de.
Bunları çözeceksiniz önce.
Siz hangi cüretle, elinizle o mikrofonu iteliyorsunuz?
Hangi cüretle o muhabir çocuğa “maskara” diye hakaret ediyosunuz?
Bu durumda gerçek “maskara” durumuna düşen kim?
Hiç düşündünüz mü?
Devleti bu hale düşürmeye hakkınız yok.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Mektep... 29 Aralık 2021
Yandaşlık zor zenaat 24 Aralık 2021

Günün Köşe Yazıları