Ara Güler’in ölümsüz portreleri

27 Kasım 2022 Pazar

Ara Güler’in sergisinin adı “Bir Avuç Güzel İnsan” diye konmuş. Bir avuç olur mu hiç! Ara Güler’in merceğinin önünde koskoca Türk edebiyatı var, dünya edebiyatı var, İstanbul var, dünya var... Merceğinin önünde mi dedim, hayır hayır, aklında ve fikrinde, yüreğinde ve gönlünde bunlar, bir de insanın içini ısıtan dostluklar var... 

Tarihi bira fabrikası, Bomontiada’daki Ara Güler Müzesi’ndeki sergiden söz ediyorum. Sadece fotoğraflar arasında değil, belgeler arasında, o güzel insanlarla mektuplaşmalar arasında ve sergilenenlere uygun düşen müzik seçkisi arasında dolaşmaya doyamıyorum. 

SEVGİ BAĞI 

Bugüne dek fotoğraf sanatı üzerine özellikle Susan Sontag, John Berger gibi ustalardan okuduğum hiçbir kitap ya da yazı, bana Ara Güler fotoğraflarıyla kurduğumuz bağı açıklamaya yetmedi. Neydi Ara’nın fotoğraflarını bunca özel kılan? İşte bu kez, “Bir Avuç Güzel İnsan” sergisini dolaşırken beni en çok neyin etkilediğini buldum. 

Ara’nın portreleri sadece bir belge, sadece teknik üstünlük ya da olağanüstü bir fotoğraf dili taşımıyor. Siyah beyazın ve ışıkla gölgenin gücünü yansıtmakla da kalmıyor. Hayır bu portreler en çok, en çok fotoğrafı çekenle, fotoğrafı çekilen arasındaki sevgi bağını ortaya koyuyor.

Sabahattin Eyüboğlu, Bedri Rahmi, Samim Kocagöz, Yaşar Kemal, Aziz Nesin, Edip Cansever, Cemal Süreya, Can Yücel, Nâzım Hikmet, Orhan Veli, Sait Faik... Ya da James Baldwin, Arthur Miller, Tennessee Williams, Saroyan... Ve daha niceleri. Hiç farketmez. Her portrede Ara’nın kurduğu sevgi bağını görüyorsunuz... Ve portreler Ara’yla konuşurmuş gibi, elbet birikimleriniz oranında sizinle de konuşmaya başlıyor. 

Bu arada vurgulamalıyım: Ara Güler lise yıllarından başlayarak edebiyatla ilgilendi. Öykü yazmaktaydı. Ermenice ve Türkçe öyküleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayımlanmaktaydı. Kendi söylüyor: Sözcüklerle kurduğu dünyayı görsel olarak da kurmak ister. 

DÜN-BUGÜN-YARIN 

Evet bu sergide görsel edebiyat tarihimizle karşı karşıyayız... 

Özellikle “Buluşmalar” bölümü sadece sanatçı, yazar, şair buluşmalarını değil, mekân-insan ilişkisini de ortaya koyuyor. 

Belgeler arasında Ara Güler’in en cömert şekilde bizim Sanat Dergisi’ne teslim ettiği fotoğrafları görmek ya da 1957’de İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasında yer alan, Halide Edip Adıvar’ın başkanlık ettiği PEN CLUB belgelerine rastlamak beni elbet başka türlü heyecanlandırdı. 

Ünlü fotoğraf ustası Henri Cartier Bresson, fotoğraf üzerine en çok düşünenlerden biri ve fotoğrafçıların kaybolan, yok olan bir anı asla geri getirilemeyecek bir anı, nasıl geri getirdiklerine dair çok şey anlatır... 

Ara Güler sadece o anları geri getirmekle kalmıyor. Onun çektiği bu portreler bugünü ve yarını da kapsıyor. Onun için ölümsüzler. 

Sergiyi gezdiğim ve oradan ayrılmak istemediğim sabah, baktım kızlı erkekli gençler de sergide. St. Benoit Lisesi öğrencileri, edebiyat öğretmenleriyle gelmişler. İşte bu bile günümü, haftamı aydınlatmaya yetti... Teşekkürler güzel öğretmenler ve meraklı gençler! Teşekkürler bu müzeyi hayata geçiren Doğuş Grubu ve çok özlediğim sevgili arkadaşım Ara Güler.

NOT: Fikri takip-Boğaziçi Üniversitesi: 

“Güvensizlik Kader Olamaz” adlı yazımdan öğrendi birçok okur, Boğaziçi Üniversitesi’ndeki sadece “Hanımlara mahsus” konseri... Meğer BÜMED (Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği) yerine kurulan BURA Derneği, parayı verene artık o güzelim Albert Long Hall’u kiralayabiliyormuş...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları