Bilge Yaşar Kemal

25 Ocak 2015 Pazar

Sevgili okurlar, eskiden gazetelerde roman tefrika edilirdi. Romanın en heyecanlı yerinde kesiliverir, “arkası yarın” denirdi. Son iki yazımda Yaşar Kemal’li anılar anlatmaya başladım, onu da paylaşmalıyım bunu da derken, bir de baktım, bu köşe, Yaşar Kemal üçlemesine dönüşmüş! Ya da Yaşar Kemal tefrikasına yuva olmuş! Ancak bundan biraz da siz okurlar sorumlusunuz. Yaşar Kemal’le ilgili iki yazımdan sonra, sizden gelen tepkiler beni coşturdu. Öyleyse devam... Bu kez iki üniversiteden iki ayrı “esinti”...
Yıl 2002. Bilkent Üniversitesi, Türk Edebiyatı Merkezi’nde Uluslararası Yaşar Kemal Sempozyumu gerçekleştiriyor ve yazara onursal doktora verilecek. Sevgili Talat Halman’ın yönettiği, yürüttüğü dört dörtlük bir olay...
Öğretim üyesi Süha Oğuzertem’in kimi saptamaları o gün bugün beni hiç terk etmedi. Özetleyip paylaşıyorum:
“Yaşar Kemal, doğru dürüst bir resmi eğitim almamıştır ama tarihçidir, coğrafyacıdır, antropologdur, etnografdır, doğabilimcidir, zoologdur, botanisttir, folklorcudur, araştırmacıdır, derlemecidir.
-Hem aydınlanmacı ve Marksisttir, hem de düşlerin, hayallerin, mitlerin, efsanelerin ondan yakın dostu yoktur.
-Bir yöreyi anlatırken bütün yöreleri anlatabilir.
-Bir insanı anlatırken bütün insanları anlatır.
-Köyü anlatır ama ‘köy edebiyatçısı’ değildir.
-Roman gibi en az kişisel olan türde en fazla kendisi olabilmiştir.
-Çok sıkıntı görmüştür ama kendi dertlerini anlatmaz. İşkence görmüştür ama kimseden nefret etmez.
-Yaşar Kemal yaratır ama uydurmaz.”
Bu tanıma bayıldı Yaşar Kemal. Hele “yaratır ama uydurmaz” bölümüne!

Aydınlığın türküsü
Boğaziçi Üniversitesi, Yaşar Kemal’e fahri doktora unvanı veriyor... Yıl 2009. O törendeyiz... Yaşar Kemal her zamanki coşkusu ve yaşama sevinciyle, “Doktor oluyorum” diye kahkahalar atıyordu.
Çocukluğundan, “Âşık Kemal”, türkü ve ağıt toplayıcısı, destan söyleyicisi günlerinden başlayıp roman sanatına geldi. Sonra “Romancıların başı belada” dedi... Çünkü insanları en çok yalana, zulme, bütün kötülüklere karşı romanın uyardığını belirtti.
Şöyle diyordu (6 yıl önceki yazımdan kopyalıyorum):
“Bugün tüketim toplumu diye doyumsuz bir toplum yaratılıyor. Tüketimciler topluma bütün değerlerini aşındıran bir yapay kültür benimsetmeye çalışıyor, insanları birer obur canavar haline getirmek istiyorlar. Roman böyle bir toplum isteyenler için tehdittir.”
Üzerinde durduğu bir kavram da her okurun okuduğu romanı yeniden yaratmasıydı. Ve kapitalizmin romana bir düşmanlığı da bundandı.
Beni terk etmeyecek sözleri ise şunlardı:
“Benim kitaplarımı okuyan; katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İnsanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin. Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçup gitmiştir. Bu bizim ülkemizin de sorunu. Türkiye’de diller yasak edildi. Hem de 80 yıl! Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Beni kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar.”
Konuşmasının son sözleri üzerine tüm salon ayağa fırlamış Yaşar Kemal’i alkışlıyorduk:
“Bilinçli olarak ben aydınlığın türküsünü, iyiliğin, güzelliğin türküsünü söylemek istedim. Romanlarım yaşam gibi doğru söylesin, yaşamla birlik olsun istedim. Çünkü yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir.”
Hadi artık çabuk iyileş Yaşar Kemal! Seni çok özledik!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Kaburga sohbetleri 28 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları