Canım Demir Özlü...

18 Şubat 2021 Perşembe

Canım Demir Özlü,

Gülen yüzün, gülen cıvıl cıvıl gözlerinle... Her daim efendi ve babacan tavırlarınla... Tüm alçakgönüllülüğüne karşın soylu, asilzade duruşunla... İlk karşılaşmalarda bile yarattığın iyi insan, müşfik insan, iyi arkadaş, namuslu-dürüst-güvenilir insan halinle... Seni ne çok, ne çok, ne çok sevmiştim, sevmiştik. (Bu “biz”in içinde bugün çoğu aramızdan ayrılmış olan Milliyet Sanat dergisi ekibi de var.) Öyle ya, bizler için sadece ödül üzerine ödül kazanan usta bir yazar değil, aynı zamanda mütevazı sanat dergimizin gönüllü muhabiriydin de... Haftanın yazısını yazıp yollamanı, uzak ülkelerdeki sanat olaylarını değerlendirmeni dört değil, bin gözle beklerdik...

Her dost ölümü, bizi kendi ölümümüze yaklaştırdığı için mi, yoksa özlem, hasret ağır basacağı için, yani bencillikten mi bunca sarsıyor bizi, bilemiyorum Sevgili Demir Özlü. Sonsuzluğa göçtüğünün haberi geldiğinde, sanki daha dün konuşmuşuz, sanki İstanbul’da, Paris’te ya da Stockholm’de birlikteymişiz de biraz önce ayrılmışız duygusuna kapıldım.

BİTMEYEN ZULÜM

Sonra... Sonra... Hatırladım... Önce gönüllü sürgünlüğünü... Sonra zorunlu sürgünlüğünü... Bu devletin kötülüğünü... Sana çektirilenleri... Dinmeyen, bitmeyen baskıları, işkenceleri, zorbalığı... 12 Mart’ta, 12 Eylül’de sana ödettirilen bedelleri.

Türkiye İşçi Partisi’nin üyelerindendin, solcuydun... Askerlikte “sakıncalı piyadeydin.” 12 Mart’ta hedefteydin. Arkadaşın Osman İkiz hatırlattı yazısında: “12 Mart dönemindeki sıkıyönetim mahkemelerindeki savunmalarıyla ve ‘Burada Atatürk yargılanıyor’ diyerek avukatlık cüppesini çıkarıp fırlatma...” olayını…

Aileni korumak için seçtiğin gönüllü sürgünlük, 12 Eylül’den sonra zorunlu sürgünlüğe dönüşecekti. Hakkında tutuklama kararı, pasaportuna el konulması, vatandaşlıktan atılman birbirini izledi. Adam öldürmedin, çalıp çarpmadın, şiddet, kötülük saçmadın, sadece yazdın. Yazarak bu ülkenin edebiyatına mal oldun. Bir de Türkiye, İstanbul ve dostlarının aşkıyla yanıp tutuştun!

Sana ve nice yazara reva görülen bu zulmü nasıl bağışlayacağız? Nasıl affedeceğiz bu devleti? Nasıl sevebileceğiz bu ülkeyi... Bilmiyorum.

Türkiye’ye dönebilme iznin 1989’un son günlerindeydi. Teşekkürler Bülent Ecevit.

VAROLUŞÇULUK VE İMGELER

Canım Demir Özlü, haberi aldığım an, üzüntümü ama daha çok öfkemi yatıştırmak için kitaplığıma uzandım. İlk kez 1958’de yayımlanan, çıkan ilk kitabını “Bunaltı”yı (bendeki 1987 Ada Yayınları’ndan çıkan) alıp yeni baştan okudum...

Hiç unutmam, “Stockholm Öyküleri”yle Saik Faik Öykü Armağanı’nı kazandığında yaptığımız konuşmada bu öykülerle tanıklık etmek, çok resim çizmek, imge yaratmak istediğini söylemiştin.

Canım Demir, bence her kitabının temelinde (roman, öykü, deneme, günlük vb.) varoluşçulukla imgeleme gücünü buluşturdun. Yazmak belki başlangıçta bir kaçış, bir sığınak, yaşama tahammül edebilmek sorunuydu ama giderek yaşamın anlamını aramaya, sorgulamaya ve hayatla yüzleşmeye dönüştü.

Sonra... Sonra PEN Yazarlar Derneği’nin neferlerinden biri olduğunu anımsadım... Ve oturup şu satırları kaleme aldık. (Kayda geçsin diye paylaşıyorum.) Hoşça kal sevgili arkadaşım.

PEN’DEN

Türk edebiyatının ‘1950 kuşağı’ diye anılan, ‘Bunalım edebiyatı’ diye tanınan akımın temsilcilerinden biri, değerli yazarımız Demir Özlü (1935-2021) sonsuzluğa göçtü.

Demir Özlü, 50’lerde Türkiye’nin politik koşullarını sorgulayan, geleneksel kalıpları kıran, bunu bireysel varoluş sorunlarıyla harmanlayan; 60’ların varoluşçuluk, gerçeküstücülük, İkinci Yeni akımlarıyla besleyen bir kuşağın temsilcisiydi. Adnan Özyalçıner, Ferit Edgü, Nezihe Meriç, Leyla Erbil, Orhan Duru, Onat Kutlar, Erdal Öz, Bilge Karasuların kuşağı. Onlar edebiyatımızda modernist akımlara yol açtılar; öyküleriyle şiir dünyamızı etkilediler. Düşünceye dayanan, felsefeyle beslenen öykülerin, romanların yazarı Demir Özlü, 60’tan sonra kurulan Türkiye İşçi Partisi’nin ilk üyelerinden biriydi. 12 Mart’ta yargılandı ve yaşamı boyunca ‘sakıncalı’ etiketini omuzladı. Uzun yıllar yurtdışında yaşasa da hep Türkçe yazmayı ve eserleriyle edebiyatımızı zenginleştirmeyi sürdürdü. Bu bağlamda kardeşler, Tezer Özlü’yü saygıyla anıyor; üyemiz Sezer Duru ile tüm edebiyatseverlere ve Dünya Yazarlar Birliği PEN’in gezegendeki tüm üyelerine başsağlığı diliyoruz.

PEN Yazarlar Derneği.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları