Onlar çatlasın, Biz mucizeler yaratalım!

14 Ekim 2021 Perşembe

Zavallı Almanlar, Fransızlar, İngilizler, açlıktan tırnaklarını ve birbirlerini kemirirken; yokluklar, yoksulluklar içinde, bitmek tükenmek bilmeyen kuyruklarda çile çekerlerken; bizim ülkenin ekonomisi temmuzdan başlayarak öyle bir atak, sıçrama yaptı, öyle bir şaha kalktı ki her şeye burnunu sokan Amerika bile kıskançlıktan çatladı patladı... 

Yalnız Amerika mı, tüm dünya başarılarımızı kıskanıp “çatlayıp patlarken”, biz mucizeler yaratmaya devam ettik. (Özür dilerim, değişiklik olsun diye ülke yöneticilerinin kullandığı dili kullanmaya çalıştım ama sürdüremeyeceğim. Okura saygım, Türkçe bilgim, birikimim buna izin vermiyor.)

BİZİM MUCİZELERİMİZ 

Biz gerçekten mucizeler yaratan bir milletiz. Kurtuluş Savaşımızdan, devrimlerden, Cumhuriyet ilkelerinden değil, günümüzdeki mucizelerden söz ediyorum. 

2021 yılında brüt 3 bin 577 lira, net 2 bin 825 lira 90 kuruş olan “asgari ücret”le geçinebilmek mucizedir mesela!

Rektörün kendi öğrencilerini Emniyet’e ihbar ettiğini bilmeye rağmen, haklarını korumak; gözaltı, polis şiddeti ve barınma, yurt sorunlarına karşın gençlerin hâlâ üniversiteye gitmek istemesi mucizedir.

Her an yaşamakta olduğumuz, gerilim, ayırımcılık, baskı, tehdit, “terörist” suçlamalarına karşın ülkenin her köşesinde sanat etkinliklerinin, festivallerin, konserlerin, kitap fuarlarının gerçekleştirilmesi bir mucizedir. (Önümüzdeki hafta İKSV İstanbul Tiyatro Festivali başlıyor. Çevrimiçi ve yüz yüze. Programı şimdiden inceleyin.)    

YİNE ANTALYA FİLM FESTİVALİ 

Evet, bu yıl gerçekleştirilen 58. Antalya Altın Portakal Film Festivali de bir mucizeydi. Yarışmalarıyla, ulusal ve uluslararası niteliğiyle, forum, atölye ve tartışma programlarıyla...

Bu köşede adını anmak bile istemediğim bir “aktör”ün bir kadın üzerinden, önce sahnede ilkelliğini ortaya koyup, rol çalma, kendine yer açma girişimi... Tepkiyle ve nefretle karşılaştığında ise “sonradan uyanıp”, eskilerin “Şark kurnazlığı” diye nitelediği sözüm ona “zekâsıyla” çok başarılı bir kadın oyuncuyu, yetinmeyip tüm festivali karalama girişimi ve adeta “teröristlikle” suçlaması... Bunlar, çarpıcı bir “Türkiye fotoğrafı” sundu bize. İşte liderleri örnek ala ala geldiğimiz iğrenç, dehşet durum! Ama hepsi ters tepti.         

TEŞEKKÜRLER NİHAL YALÇIN VE EMİN ALPER 

Antalya’dan erken, ödül törenini izlemeden ayrılmıştım. Sonuçları dahi bilmiyordum. Ayrıntıları sonradan öğrendim. 

Ödül alan herkesi kutlarken iki insana özellikle teşekkür etmek istiyorum. 

En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü alan Nihal Yalçın’a “Zuhal” filmindeki başarısı için. Sahnedeki tavrı, duruşu, söylediği sözler için. Daha sonra olay medyada patlak verince sürdürdüğü vakur tutum için.

Antalya’dan dönünce TELE1’de festivali anlatmam istendiğinde yarışma filmlerinin birçoğunda muhafazakârlığın sorgulandığını; dinciliğin nasıl kötülüğe alet edildiğini anlatmıştım. Ertesi gün gazetemizde Orhun Atmış’ın yazısından jüri başkanı Emin Alper’in, benim derdimi çok daha açık seçik ifade ettiğini öğrendim. Bir teşekkür de Emin Alper’e.

VİCDAN VE SUÇLULUK DUYGUSU

Alper, yarışmadaki ortak temayı “vicdan ve suçluluk duygusu...” diye isimlendirmişti. “Bu ortaklığı, içinde yaşadığımız siyasi atmosferin bir yansıması olarak düşünüyoruz... Çağına yeterince tanıklık etmemekle eleştirilirdi sinemamız. Belki de ilk kez suçun giderek alenileştiği, sıradanlaştığı, adalet arayışının anlamsızlaştığı, vicdanlarımızın her gün susturulmaya çalışıldığı, köreltildiği bir baskı atmosferinde sinemacılarımız insanlığın vicdani muhasebesinin hiçbir zaman bitmeyeceğini ve susturulamayacağını göstermeye başladılar. Umarız bu kıpırdanış, bugün suskunluğa zorlanmış ve sesi kısılmış vicdanlarımızın bir gün gürleyerek geri döneceğinin habercisi olur.” 

Bu sözlere de çok teşekkürler. 

NOT- Bu pazar (17 Ekim, saat 13.00’te) Denizli Kitap Fuarı’nda sohbete ve kitap imzama yolu düşenleri bekliyorum...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları