8 Mart 2019’da en iç yakan gerçek...

05 Mart 2019 Salı

Ölümü göze alarak okumaya çalışan kız çocukları...
Namus cinayetleri...
Muta nikâhı...
Çocuk yaşta evlilikler...
Para ile satılan kadınlar...
Babasından, ağabeyinden ya da kocasından dayak yiyen kadınlar...
Tecavüze uğrayan kadınlar...
Evde bir hizmetçi gibi görülüp aşağılanan kadınlar...
İşyerinde erkekler ile aynı işi yapsa bile daha az ücret alan kadınlar...
Bedenleri metalaştırılan kadınlar...
Cinsiyetçilik kurbanı kadınlar...
Büyük kentlerin sokaklarında bile saldırıya uğrama endişesiyle korkarak yürüyen kadınlar...
Çarşafa girmek, türban ve peçe takmak zorunda bırakılan kadınlar...
Erkek egemen dünyada yüzyıllardır fiziksel ve psikolojik şiddet uygulanarak ezilen şiddet mağduru kadınlar...
Günümüzde farklı ülkelerdeki kadınların hayatına baktığımızda, bazı ülkelerde bunların hepsi, bazılarında bir kısmı hâlâ geçerli.
Tam 10 yıl olmuş. 2009’da bu tarihlerde Cumhuriyet’te “Şeriatın Gölgesinde Kadın” konulu bir yazı dizim yayımlanmıştı. Şeriat yasalarının geçerli olduğu ülkelerde kadınların içinde bulunduğu dehşet verici koşulları ele almıştım.
Her yıl 8 Mart yaklaştığında o yazılarda söz ettiğim kadınlar aklıma geliyor. 2005’te başkanlık için yarışan ilk Afgan kadın Dr. Masooda Jalal, fahişe diye aşağılanmış ve ölüm tehditleri almıştı.
Kandahar’da okula yürüyen Nazo Ana Kız Lisesi öğrencilerinin yüzlerine asit fırlatılmıştı.
Pakistanlı kadınlar, tecavüze dava açabilmek için 21. yüzyılı beklemek zorunda kalmıştı.
4 yaşındaki kız çocuğu, 6138 dolar karşılığında, babasının anlaşmazlığa düştüğü adamın oğluna satılmıştı...
Peki 95 yıl önce, 3 Mart 1924’te din devletini yıkan yasaları çıkaran Türkiye’de bugün neler oluyor dersiniz?
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, geçen yıl 440 kadın erkekler tarafından öldürüldü.
2019 yılının ocak ayında ise 43 kadın erkeklerce katledildi; bunlardan 7 tanesi, gölde, çayda veya ormanlık alanda toprağa gömülü halde ve parçalara ayrılmış bir şekilde bulundu.
Ve bunlar yaşanırken, kadın cinayetlerinde iyi hal indirimi ve cezasızlık devam etti!
Oysa şiddeti önlemek için yapılması gerekenler bellidir:
Adil yargılama yapacaksınız.
Şüpheli, sanık ve katillere caydırıcı cezalar vereceksiniz.
Önleyici tedbirler uygulayacaksınız.
Bunlar yapılmadığı için Türkiye’de şiddet sürekli artıyor. Ankara’da bir plazanın 20. katında meydana gelen Şule Çet cinayeti de, sistemin tüm çarpıklığını bir daha gözler önüne serdi.
Şule’nin failleri, bir adli tıp uzmanına parayla cinsiyetçi ve insan haklarına aykırı bir rapor hazırlattı. Raporda, “Bir kadın, bir erkekle tenhada içmeyi kabul etmişse cinsel ilişkiye rıza göstermiştir” denilerek failler aklanmaya çalışıldı.
Şunu bu ülkede herkes öğrenecek:
İnsanları yasalar karşısında kadınerkek diye ayırıp, dinci yobazlığı yasaların içine enjekte edemezsiniz. Kimsenin kendisiyle içmeyi kabul eden bir kişiye tecavüz edip öldürmeye hakkı yoktur.
Cinsel ilişkide iki tarafın da rızası yoksa, o her durumda tecavüze girer. Karşı tarafı rızası olmadan cinsel ilişkiye zorlayan kişi tecavüzcüdür.
Bir tecavüzcü, hiçbir koşulda aklanamaz, mazur görülemez, cezasında indirim yapılamaz!
Ne hazindir ki 2019’da hâlâ bunları konuşuyoruz. Türkiye’de özellikle kadınlar açısından şeriat ülkelerindekine benzer bir gericiliğin şahlandığı bir dönemdeyiz. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde en iç yakan gerçek budur.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları