Geleceğe dair öngörüler

31 Mart 2020 Salı

Bir gezegen dolusu insan Covid-19 ile boğuşuyor. Büyüklüğü 125 nanometre olan bir virüs. 1 nanometre, 1 metrenin milyarda biri! Ama gözle görülemeyen bu virüs dünyayı mat etti.

Tarihin akışı değişiyor. Geleceğe dair endişe, toplumların üstüne karabasan gibi çöküyor. Herkes farkında ki artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak.

Kâhin değiliz elbette ancak tahminde bulunabiliyoruz. 

Bu sürecin, uzun süredir yakından takip ettiğim bir gelişmeyi hızlandıracağı açık. Artık daha net bir şekilde gelecekte etin bitkisel olacağını söyleyebiliriz.

İnsanlığın “et” bağımlılığının sonucu olarak, yılda yaklaşık 100 milyar “çiftlik” hayvanının öldürüldüğü bir endüstri sürdürülebilir değildir. 100 milyarın içinde sayıları bilinmediği için balıklar yok ama bilim insanları tüketim bugünkü hızıyla sürerse 2048 yılına kadar deniz ve okyanuslarda balık kalmayacak diyor.

Son yıllarda hayvancılığın küresel ısınmaya doğrudan etkisini ortaya koyan çok sayıda bilimsel araştırma ve rapor yayımlandı. Dünya Vahşi Yaşam Fonu tarafından yapılan bir araştırma, dünyadaki biyolojik çeşitlilik kaybının yüzde 60’ının “et” yüzünden olduğunu gösterdi.

Yağmur ormanlarının yok olması, sera gazının artması, su kıtlığı ve kirliliği, topraksızlaşma, okyanuslardaki ölü bölgeler, türlerin yok oluşu...

Hepsine yol açan neden hayvansal tüketim... 

Ancak insanlık tüm uyarılara karşın bunları görmezden gelmeyi tercih etti. Doğanın dengesi ve biyolojik döngü bozuldu.

Pek çok ülkenin lideri, büyüme hırsıyla, gerekeni yapmaktan kaçındı. Koca koca insanlar, iklim krizi için okul grevi başlatan çocukların gerisinde kaldı.

İnsan nüfusunun 7.8 milyarı bulduğu dünyada, hayvanların doğal yaşam alanları yağmalanırken, hayvan türleri yok edilmeye devam etti. Türler yok olunca hayvanların bedeninde onlara zarar vermeden yaşayan virüsler, kendilerine yeni mekân arar oldu ve insanlar onların yeni ev sahibi konumuna geldi.

Tüketim çılgınlığını sürdürmek için gezegende yaşayan devasa insan toplumunun hayvansal ürün talebi sürekli pompalandı. Talebe yetişmek için üretim kapasitesi artırılmalıydı... Bu nedenle insan eliyle yapay yolla döllenen hayvanlar, türlü işkencelere maruz bırakılarak makine gibi kullanıldı. Fabrika çiftliklerinde seri üretim hızlandı, hatta daha kısa sürede daha çok hayvan bedenini parçalayan makineler geliştirildi. Bu da yetmedi. “Ucuz et” politikası geliştirilerek hayvanlar dünyanın bir ucundan diğerine gemilerle köle gibi gönderildi.

Antibiyotik direnci daha büyük bir sorun

İdrar, dışkı, irin ve kana bulanarak istiflenen hayvanlara, korkunç koşullara dayansın ve aynı zamanda da irileşsinler diye sürekli antibiyotik verildi.

ABD’de 1 yıl içinde üretilen antibiyotiklerin yüzde 80’i hayvancılıkta kullanılıyor. Dünya genelinde pek çok ülkede ise bu oran yüzde 50 civarında. Veriler, tüketim aynı hızda sürerse, bu oranların giderek artacağını ortaya koyuyor.

Antibiyotik direnci geliştiren bakteriler bunun sonucunda ortaya çıktı. Bu yüzden her yıl yüz binlerce insan hayatını kaybediyor.

Princeton Üniversitesi’nde geçen yıl yapılan bir araştırma, gelişmekte olan ülkelerde hayvansal protein için talebin artmasının sonuçlarını ortaya koydu. Buna göre, 2000-2018 yılları arasında, hastalığa neden olan bakterilerde antibiyotik direncini üç katına çıkaran antibiyotik kullanımı meydana geldi.

Her yıl dünyada antibiyotik direnci yüzünden yüz binlerce insanın hayatını kaybettiğini düşünürseniz, bu sorun Covid-19’dan da korkutucu...

Veganizmin yükselişi sürecek

Hayvanlara ve doğaya yönelik yıkım zincirinin sunucudur Covid-19. İnsan türünün yüzyıllardır vicdanını körelterek, gözünü ve kulağını kapatarak sessiz kaldığı bir sömürü sisteminin eseridir.

Böyle bir dönemde...

“İnsana, hayvana, yeryüzüne özgürlük!” sloganı ile ortaya çıkan... 

her türlü sömürüye karşı duran... 

yaşam hakkını savunan veganizmin yükselişi ise tesadüf değildir. 

Ve elbette bu yükseliş sürecektir!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Istakoz 19 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları