Seçimlere doğru siyaset dersleri

14 Ocak 2019 Pazartesi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve Meclis Başkanı Yıldırım’ın son açıklamaları, durumu hâlâ kavrayamayanlara, özgürlükler, demokrasi ve siyaset üzerine önemli dersler veriyor.
 
Demokrasi ve özgürlükler
Cumhurbaşkanı “Çalışan Gazeteciler Günü” mesajında, “16 yılda ülkemiz genelinde hayata geçirilen reformlar, Türk basınının daha demokratik ve özgürlükçü bir yapıya kavuşmasına vesile olmuştur” dedi.
Hemen itirazlar yükseldi: AKP Türkiye’si, tutuklu gazeteciler klasmanında dünyada birinci; hukukun üstünlüğü klasmanında 113 ülke arasında 101. Kadın-erkek eşitliği indeksinde 449 ülke içinde 130. Sırada: “Cumhurbaşkanı hangi demokratikleşmeden ve özgürlükçü yapıdan söz ediyor?”
Cumhurbaşkanı’nın açıklamasındaki çelişkiyi çözmeden, yukardaki soruya cevap vermeden önce, demokrasiye ve özgürlüklere ilişkin kimi konuları anımsamak yararlı olabilir.
Birincisi, demokrasi ile özgürlükler arasında, demokrasinin bir tanımına göre doğrudan, diğerine göre ters orantılı iki ilişki var. Demokrasiyi haklar ve özgürlüklerin genişleme süreci olarak tanımlıyorsak, demokratikleşme ve özgürlüklerin genişlemesi ve adil bir toplumun inşa süreci birlikte ilerler. Demokrasiyi bir devlet biçimi olarak düşünürsek, haklar ve özgürlüklerin genişlemesi, giderek devletle toplum, yönetenler ve yönetilenler arasındaki sınırları/ayrımı eritir ve nihayet devletin, diğer bir deyişle demokrasinin ortadan kalkmasına ulaşır. Besbelli ki biz bugün, birinci paradigma içinde kalıyor, hakların ve özgürlüklerin genişlemesini, adil toplum sürecini tartışıyoruz. Konumuz komünist hipotez değil!
Diğer taraftan, sınıflar arasındaki çelişkilerle, cinsel, etnik farklılıklarla, kimi durumlarda da birbirini dışlayan değerler sistemleriyle (“hakikat rejimleriyle”) bölünmüş toplumlarda yaşadığımızdan, bu süreç her zaman karşımıza, “Kimler için” sorusuyla birlikte geliyor.
Cumhurbaşkanı’nın vurguladığı 16 yıl ve reformlar süreci, aynı zamanda bir “siyaset rejimini” (neyin siyaset alanına ait olup olmadığını belirleyen ilkeleri), giderek devlet biçimini değiştiren bir süreçtir.
Bu süreç içinde, toplumda, Siyasal İslam hareketinin kapsadığı kesimin hakları ve özgürlükleri genişlemiş, “eski rejimin” ait olduğu siyaset ve hakikat rejimlerinin içerdiği, sermaye, sömürü, sınıflar gibi kavramlarla tanımlanabilen kesimlerin hakları ve özgürlükleri kısıtlanmış, “siyaset alanının” ve demokrasinin sınırları bunları dışarda bırakacak biçimde yeniden belirlenmiştir
Cumhurbaşkanı haklıdır? Artık, yalnızca Siyasal İslamın değerlerini, siyasi ekonomik çıkarlarını ifade eden, savunan basın ve gazeteciler, basın ve gazeteci kategorisine girdiğinden, reformlar, onların haklarını ve özgürlüklerini genişletmiştir.
Bu yüzden de siyasi iktidar, rahatlıkla “cezaevinde gazeteci yoktur” diyebilmektedir. Siyasal İslamın “siyaset rejimi” içinde, cezaevindeki 143 tutuklu, artık gazeteci değil başka bir şeydir.
 
Ve siyaset...
Meclis Başkanı “Seçim bir siyasi faaliyet değildir” derken haklıdır. Siyaset devlet yönetimine, dolayısıyla iktidara ilişkin etkinlikleri tanımlayan bir kavramdır. Eğer gündemdeki seçimler devlet yönetimini, siyasi iktidarı etkileyen sonuçlar üretmeyecekse, siyasi bir faaliyet değildir. En fazla verili yönetişim ilişkileri içinde bir yer kapma yarışından söz edilebilir.
Meclis Başkanı, yerel seçimlerde AKP’nin İstanbul adayı Yıldırım, bu seçimlerin, devlet yönetimini, siyasi iktidarı etkileyecek bir değişiklik yaratmasını beklemiyor. İktidarın aldığı tüm yasal ve olağanüstü önlemler bu beklentiyi gerçekleştirmeye yöneliktir.
Buna karşılık, CHP’nin Başkanı anayasayı savunmaya bile zahmet etmiyor, CHP’nin İstanbul adayı Cumhurbaşkanı’nı ziyaret ettiğinde ondan (kabul edilebilir sınırlar içinde kalacağını ima ederek) oy isteyebiliyor.
CHP de bir “meşrulaştırma makinesi” olarak işlediğinden, Meclis Başkanı da “Seçim bir siyasi faaliyet değildir” dediğinde hata yapmış olmuyor! Aksine siyasetin doğasına ilişkin önemli bir konuyu anımsatmış oluyor!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları