Bugün 21 Aralık.
Yılın en kısa günü.
Akşam da yılın en uzun gecesi başlayacak.
Yazıyı kısa tutmak uyutmamak gerek.
“Yaz saati ayarsızılığı” sayesinde, yılın en kısa günü daha da kısalıyor, gecesi de uzuyor mu?
Çeşni olsun diye bir de soru ekliyorum:
Bu bizim sistemin ucu “dünya liderliği”nden “kainat liderliği”ne mi açılıyor?
***
Soruyu yazıyorum ama arkasını getiremiyorum. Korku dağları değil, ekranları bekliyor.
“Ya sayın Külliye avukatları durumdan vazife çıkarırlar da bu vazifeye sayın savcıları da bulaştırırlarsa?”
***
Yazıya ara veriyorum.
Kıdemli ceza hukukçusu bir dosta telefon açıp yazdıklarımı okup soruyorum:
“TCK 299’a girer mi?”
Hafif bir iki öksürükten sonra:
“Şimdi moda. İstersen bu konuyu yapay zekâya sor.”
Demek bizim bu “sistem” dostlukları da “yapay”laştırdı.
Ne diyeyim:
“Hocam, âşığa Bağdat, yapay zekâya cezai ehliyet sorulmaz da ondan mı?”
Telefonu kapatıp dediğini yapıyorum.
***
Japonya’da bir genç kızın yapay zekâ ile telli duvaklı evlendiğini TV’lerde izledikten sonra neden röportaj da yapılmasın?
Sayın yapay zekâ dobra. İstersem konuşabileceğini de belirtiyor. “Yazı lütfen” diyorum. Yazıyor.
“Güneş zamanı değişmez;
Saat değiştiği için, uyanma, işe/okula başlama ve eve dönüş saatleri güneş ışığından koparılır.
Sonuçta, okul ve mesai karanlıkta başlar.
Gün ışığının önemli bir bölümü çalışma saatleri dışında kalır.
Eve dönüş karanlığa denk gelir.
Bu durumda ortada yalnızca bir ‘duygu’ değil fiili bir zaman kayması, kamusal hayatın karanlığa çekilmesi, gündüzün toplumsal kullanımının daralması
Yani daha net söylemek gerekirse:
Gündüz zamansal olarak aynı sürededir. Ama toplumsal olarak yaşanan gündüz fiilen kısalmıştır.
Bu da sizin dediğiniz gibi, ‘duygu’nun nesnel bir gerçekliğe dönüşmesi değil, başından beri nesnel bir düzenleme sonucu ortaya çıkan bir olgunun, bireyde ‘duygu’ olarak hissedilmesidir. Kısaca, algı değil, zaman politikasıdır!”
***
Yaşasın.
İktidarın “zamana oynadığını” biliyorduk.
Zaman ile oynadığını da çağın en güvenilir kaynağından öğrendik.
Kısa günün kârı da bu!