Barış Doster

Türkiye yaptırımlara karşı ne yapmalı?

20 Temmuz 2019 Cumartesi

Rusya’dan alınan S-400 hava savunma siste­minin ilk teslimatın­dan kısa süre sonra, ABD Türkiye’yi F-35 müşterek ta­arruz uçağı programından çı­kardı. Dozu henüz belirlen­mese de, Türkiye’ye yöne­lik yaptırımlar da gündeme gelecek. Avrupa Birliği (AB) de, Doğu Akdeniz’de son­daj faaliyetleri yürüttüğü için Türkiye’ye bir dizi yaptırım uygulayabileceğini açıkladı. Yani, ge­rekçeleri farklı da olsa, ABD ve AB’nin gündeminde Türkiye’ye yönelik yaptı­rımlar var. Bu durum Türkiye’nin siya­si, iktisadi, askeri münasebetlerini; it­tifak ilişkilerini; savunma ve güvenlik başta olmak üzere teknolojik bağımlılı­ğını sorgulamayı gerektiriyor.Unutmayalım; Türkiye üzerinde her açıdan nüfuzu olan ABD, diğer bo­yutları yanında savunma sanayisin­de, ileri teknoloji içeren ürünlerde de Türkiye’nin ABD’ye bağımlılığının sür­mesini istiyor. ABD’deki askeri en­düstriyel yapının, ülkenin siyasetin­den ordusuna, dış politikasından aka­demisine dek gücü düşünüldüğünde, Türkiye gibi sadık, cömert bir müş­teriyi kaybetmek istemediği de bili­niyor. Nitekim şimdiden kısaca CA­ATSA olarak bilinen ABD’nin Hasım­larıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücade­le Etme Yasası’nın işletilip işletilme­yeceği, işletilecekse sert mi yumuşak mı işletileceği (12 yaptırım madde­sinden 5’inin seçilmesi gerekir), ABD Başkanı Trump’ın yaptırım uygula­mayı erteleyip ertelemeyeceği tartışı­lıyor. Yani Türkiye’ye mesaj veriliyor. Pazarlık kapısı açık tutuluyor. Trump, Türkiye’nin S-400 alımıyla ilgili soru­ları, önceki başkan Obama’yı eleşti­rerek, Türkiye’ye adil davranmadığı­nı söyleyerek, iç siyasete dönük mesaj vererek yanıtlıyor. Türkiye’yi, Rusya’ya daha da yakınlaştıracak hamlelerden uzak duruyor. Türkiye’nin jeopolitik ve stratejik önemini biliyor. Türkiye’ye se­çenek oluşturacak bir ülke olmadığını anlıyor. Ne Irak’ın kuzeyi, ne Kıbrıs’ın güneyi, ne de başka bir yerin, Türki­ye’deki üslerin yerini tutmayacağını görüyor.
ABD’nin bir süre önce, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) yıllardır uy­guladığı silah ambargosunu kaldırma­sını da, hem Türkiye’ye verilen bir me­saj hem de Doğu Akdeniz’deki cephe­leşmede Rumların arkasında olduğu­nu gösteren bir adım olarak yorumla­mak gerekiyor. Kıbrıs’ın güneyinde İn­gilizlerin iki üssü varken (Agratur ve Dikelya), Rumlardan kendisi için de üs isteyen ABD, Yunanistan’da kullandı­ğı Larissa Hava Üssü ve Girit’te kul­landığı Souda Deniz Üssü ile yetinmi­yor. Fazlasını istiyor. Son dönemde Atina’yla işbirliğini de daha çok öne çıkarıyor.

AB’nin ikiyüzlü tutumu
AB’nin, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki enerji sondajlarının yasadışı olduğunu öne sürüp, Türkiye’nin GKRY’nin egemenlik haklarını ihlal ettiğini açıklaması da, ABD’nin hamleleri ve Doğu Akdeniz’deki cepheleşmeyle yakından ilgili. 2004’te Annan Planı oylanmadan önce KKTC halkına “Annan Planı’nı kabul ederseniz, KKTC’yi tanımak hariç, her türlü adımı atacağım” di­ye söz veren, tüm diplomatik kuralları, teamülleri hiçe sayarak, adanın kuzey­inde plana evet denmesi için her türlü faaliyeti yürüten AB, sözünü tutmamıştı. Hem de Annan Planı’na kuzeyde yüzde 65 evet, güney­de yüzde 76 hayır çıktığı halde. Son­ra da, 2004’te, Güney Kıbrıs’ı, tüm adayı temsilen ve Kıbrıs Cumhuriyeti adıyla tam üye yapmıştı. Uluslararası anlaşmaları ve hukukunu çiğneyerek üstelik.
Bu şartlarda Türkiye’nin tek bir şey yapması gerekiyor: Soğuk Savaş ez­berlerinden kurtulmak ve Atatürk’ün dış politikasını takip etmek.
 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları