75 yıl sonra Auschwitz

30 Ocak 2020 Perşembe

Pazartesi günü, Auschwitz’in Sovyet ordusu tarafından kurtarılmasının 75. yıldönümüydü. 

İnsanlık açısından ne kadar büyük bir yüz karası, anımsanması ne kadar acı olsa da Auschwitz ve Yahudi soykırımını asla unutmamalı ve unutturmamalıyız. Bu “olay”da yok olan 6 milyondan fazla canın anısına gereken saygıyı göstermek istiyorsak bu “olayı” hakkıyla anmamız gerekiyor.

Bugün bile böyle bir kaygıyı dile getirmek gerekiyorsa “olay”dan gereken dersler alınmamış demektir; alınmadığı için de filozof Santayana’nın uyardığı gibi tekrarlanama riski hâlâ var demektir. Nitekim, Bosna’da yaşananlar, Tamil direnişinin bastırılma biçimi, Mayanmar’da Müslümanlara uygulanan etnik temizlik, çap, yöntem ve ideoloji olarak Yahudi soykırımıyla karşılaştırılamayacak kadar sınırlı olsalar da bu riskin kaybolmadığını, Avrupa ve Amerikan beyaz üstünlüğü akımlarının terörist eylemlerine, web sitelerindeki imajlara, manifestolarına, evanjelik Hıristiyanlığın kutsal kitapları ve Ortadoğu’da yaşananları yorumlama biçimlerine bakınca, “ötekini” yok etme duygusunun hâlâ ne kadar canlı olduğunu görebiliyoruz. 

Nazi manyaklığı deyip geçemeyiz

Yahudi düşmanlığı daha I. Dünya Savaşı’ndan önce Alman toplumunda kültürel norm olmuştu. Savaşın travmasıyla histeriye dönüştü. Yahudi soykırımı olayına yol açan düşünce sistemi hiç yoktan ortaya çıkmadı. Bu bağlamda, önce Hıristiyan dini içindeki Yahudi düşmanlığını, tarih boyunca bu halka uygulanan katliamları anımsamamız gerekiyor. Reformasyonu başlatan Luther’in Yahudiler üzerine hezeyanları, Hitler’inkileri aratmayacak düzeydedir. Hıristiyan dünyasında olup biten her şeyi bilen Vatikan ve diğer merkezlerin, zamamanında soykırımı bilmezden gelmesi de ibret vericidir. Kudüs Müftüsü’nün, Hitler’le yaptığı toplantıdaki sözleri de... 

İkinci önemli katkı kapitalist emperyalizmden ve bilimsel gelişmelerden geldi. 19. yüzyılın ikinci yarısında hızlanan emperyalizmi, emperyalist projeleri doğrulamak için, evrim teorisinden sosyal Darwinizm saçmalığı, mikropların ve aşının bulunmasından da türü temiz (saf) tutma saçmalığı türetildi.

Nihayet kriz içindeki kapitalizmin egemen sınıflarının tutumunu da unutmamak gerekir. Bu egemen sınıfların başlangıçta Nazi partisine mesafeli yaklaştıkları, Hitler’e ve SA’lara güvenmedikleri doğrudur. Ancak Hitler ve Nazi partisi, kendi içindeki ütopik unsurları temizledikten, devleti yönetebileceğini göstermeye başladıktan sonra, 1933’te yapılan o ünlü toplantıda, içlerinde Krupp, Siemes, Bayer, Opel, I.G Farben, Agfa, Telefunken de olmak üzere 33 büyük şirketin temsilcileri, ilk seçimlerde Nazi partisinin sendikaları işçi hareketini ve sosyalist hareketi bastıracak kadar güçlenmesine olanak sağlamak için milyonlarca marklık bir fon oluşturdular. 

Üzeri hızla kapatıldı

Bu adamlar (Nazizm esas olarak erkek bir projedir), Yahudi soykırımı sürecinden, köle emeği kullanarak Yahudi kapitalistlerin mallarına, servetlerine, sanat koleksiyonlarına el koyarak yararlandılar. Nazi savaş makinesi de bu kapitalistlerin sermayesiyle, teknolojisiyle onlara büyük kârlar getirerek kuruldu ve beslendi.  

Kamplardaki ölüm fabrikalarının kurulması, işletilmesi de bu sanayiden gelen uzmanlar ve makinelerle, kimyasal maddelerle oldu. Yahudi soykırımını görmezden gelen bu adamlar, Hitler rejimini satın aldıkları gibi, ondan sonraki “sözde demokratik” rejimleri de satın almaya devam ettiler ve hâlâ ediyorlar. 

Sonra bu soykırımın katılımcıları yalnızca SS, Gestapo ve Alman ordusunun üyelerinden oluşmuyordu. Alman halkının içinde, doğu Avrupa ülkelerindeki Nazi işbirlikçileri arasında da, soykırım sürecine çok yoğun bir gönüllü katılım söz konusuydu. (Goldhagen, Hitler’s Willing Executioners)

II. Dünya Savaşı’nı izleyen Nürnberg mahkemelerinde yargılananlar buzdağının tepesi bile değildi. Yahudi soykırımı bu kadar yaygın katliam imajlarına rağmen, biraz da bu imajların yarattığı travmadan yararlanılarak, tarihte üzeri en hızlı kapatılmış toplumsal canavarlıklardan biri oldu. Amerika ve Avrupa’da, siyasal İslamın etkili olduğu ülkelerde Yahudi düşmanlığının yeniden yükselmeye başladığı bir döneme girmiş bulunuyoruz. Dikkatli olalım, göz yummayalım, fırsat vermeyelim!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları