Mahallenin Namusu

31 Ocak 2015 Cumartesi

Yıl 1953. O zamanlar İstanbul-Cihangir’de oturuyoruz. Yaşım 10. Taksim’de, şimdi olmayan Taksim Sineması’nın kapı yanlarına asılmış afişler dikkatimi çekti. Cebimi yokladım, 60 kuruş çıktı; “birinci mevki” denilen ön sıralardaki koltukların biletine yeterli. Girdim.
Filmin adı: Mahallenin Namusu. Avni Dilligil yönetiyor. Konusu şöyle: Bir delikanlı olan Bilal (Hulki Günay) denizaşırı sefer yapan bir gemide makine dairesinde yağcıdır. Geminin süvarisinin (Avni Dilligil) kızı olan Afet’le (Belkıs Dilligil) aralarında bir aşk doğar ve kız hamile kalır. Bu arada gemideki bir kısım mürettebat kaçakçılıkla suçlanınca Bilal de hapse atılır. Delikanlının hapiste olduğu sırada Afet’in namusunu temizlemek ve doğacak çocuğuna babalık yapmak üzere, kıza komşusu Melek Hanım (Aliye Rona) tarafından yaşı ilerlemiş fakat varlıklı bir mahalle sakiniyle evlenmesi için baskı yapılır. Kız, baskıya dayanamayıp yaşlı adamla dünyaevine girince mahallenin namusu da kurtulmuş olur. Kısa bir zaman Bilal’in suçsuzluğu anlaşılır, cezaevinden salıverilir. Fakat vakit artık Afet için de Bilal için de çok geçtir.
Ne yalan söyleyeyim, 10 yaşında bir çocuk için oldukça ağır bir filmdi. Filmden aklımda o zaman 40 yaşında olan Hamiyet Yüceses’in söylediği, bir Bimen Şen bestesi olan “Yüzüm şen, hatıram şen, meclisim şen…” şarkısıyla bir de filmin sonunda gözyaşlarına boğulan kadın izleyiciler kalmış. Yukarıdaki satırları ise arşivden derledim.

***

Belki kafanızda, bu yazıya ilişkin olarak “ülkede başka konu mu kalmadı” sorusu canlanmıştır. Ne var ki burası Türkiye ve burada hangi konunun ne zaman gündemin ilk sıralarına oturacağı hiç belli olmuyor.
İki gündür haber kanallarında AKP İstanbul Milletvekili İsmet Uçma’nın TBMM’de kurulan Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılarak Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi amacıyla kurulan Araştırma Komisyonu’nda yaptığı konuşma tartışılıyor. Milletvekiline kulak verelim: “Beyefendi geçici hiddete kapılmış olduğunda, hanımefendi de bunu değerlendirdiğinde; örneğin sabah kahvaltısını yaparken ya işte ‘Yüzüme baktın, psikolojimi bozdun’ diye karakolu aradığında 6 ay uzaklaştırma alıyorsa, burada başka bir gerginliğe sebebiyet veriyoruz demektir. Butonları (imdat düğmelerini) biz örnek aile ve insanlardan oluşturabiliriz. Mahallenin namusu (a.b.ç.) diye bir şey geliştirebiliriz, o mahallede birisine yönelik bir şey yapılıyorsa herkes ona sahip çıkar ve hakikaten de yapanı neredeyse ifna eder (yok sayar).”
AKP milletvekilinin bu “çarpıcı” önerisinin yukarıdaki filmi çağrıştırması doğal değil mi?

***

Bana kalırsa “laf ola torba dola” bir öneri bu! 2010’lu yıllarda 1950’lerin mahalle kültürünü nasıl yaratacaksınız? Çünkü “mahallenin namusu” yaklaşımı, belli bir mahalle kültürünü gerekli kılar. Toplumun sosyo-demografik yapısında, yeni yerleşim birimlerindeki mimari yaklaşımlarda, insan ilişkilerinde ortaya çıkan radikal değişimler, yok olmakta olan eski mahalle kültürünün yeniden hayata geçirilmesini olanaklı kılabilir mi?
Konunun bir başka ilginç yanı da aynı komisyon üyelerinden CHP İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Binnaz Toprak’ın, iki gündür televizyon ekranlarına yansıyan yorumlarında “bir ölçüde de olsa” İsmet Uçma’nın sözlerinde haklılık payı olduğunu ifade etmesidir.
Her iki İstanbul milletvekiline de kendilerine zaman ayırıp temsil ettikleri kentin, örneğin, Ataşehir, Beylikdüzü, Esenyurt, Kozyatağı gibi yerleşim bölgelerini gezmelerini öneriyorum. Bu semtlerdeki gökdelen-apartmanlarda yaşayan milyonlarca insan hayatlarını birbirlerinden kopuk, alt katlarında, üst katlarında kimlerin oturduğundan habersiz olarak sürdürmektedir.
Kim kime dum duma hayatlar sürülen bu konutlarda adam karısını doğrasa ancak ceset koktuğunda komşuların haberi olmaktadır.
Hem unutmayalım, “Kızını dövmeyen dizini döver”, “Kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin”, “Koca, karısını hem sever, hem döver”, “Keseye kadın eli girerse bereketi gider”, “Kadın erkeğin şeytanıdır” gibi kadını aşağılayan ifadeler “mahallenin namusuna” zemin oluşturmuş eski mahalle kültüründe ortaya çıkmıştır.
Kısacası milletvekilleri nostaljiyi bir yana bırakıp kadını her açıdan güvence altına alacak yeni yasaların çıkmasına önayak olmalıdır.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları