Ulusçuluk, ulus devlet ve Kürtler (12)
Deniz Kavukçuoğlu
Son Köşe Yazıları

Ulusçuluk, ulus devlet ve Kürtler (12)

06.06.2015 06:00
Güncellenme:
Takip Et:

Konu üzerine bu 12. yazım. Benim hiçbir siyasal partiyle organik/örgütsel bağım yok. İzmir kökenli, İstanbul doğumlu bir Türk’üm. Anne tarafından dedem bir Sakız mübadili. Babam tarafından dedem Milli Mücadele ile birlikte Ankara’yı desteklemiş, Söke Ziraat Bankası müdürü bir Osmanlı bürokratı. Anneannem de, 1911 doğumlu babam da İzmir’in işgaline tüm acıları yaşayarak tanık olmuşlar. 9 Eylül 1922 günü İzmir’in kurtuluşunu Kordonboyu’nda coşkuyla kutlamışlar.
19 yaşında sosyalizmle tanışan, ülkemin emperyalizmden bağımsızlığı, demokratikleşmesi için verdiği savaşımda 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarılarak yurtsuzlaştırılmış, 22 yıl sürgünde yaşamış, ancak 1992 yılı sonunda vatanına kavuşabilmiş sosyalist bir yurtseverim.
Ben yurdumu her şeyiyle, toprağı, denizleri, ırmakları, ovaları, dağları, doğası, börtü böcekleri, balıkları, kuşları, tüm hayvanları, tarihsel mirası, her ırktan, her renkten, her dilden, her dinden, her mezhepten, her cinsel tercihten, inançlı mı inançsız mı bakmadan tüm insanları ile seven bir insanım. Yurtseverliğin “böyle bir şey” olduğunu düşünüyorum. Geleceğin Türkiye’sini çiçekleri çok renkli bir kardeş bahçesi olarak düşlüyorum.
Bu ülkede çok şeyler gördüm, çok şeyler yaşadım. Kuşağımın, Deniz Gezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, Sinan Cemgil gibi gençlik önderlerinin savaştıkları kırlarda, kentlerde faşist kurşunlarla, işkencelerle öldürüldüklerinde acılarını yüreğimin en derininde duydum.
İstanbul-Cihangir doğumluyum, ilk çocukluğum bu semtte geçti; 11 yaşımdan sonra İstanbul- Moda’da yaşadım. Her iki semtte de Türk, Rum, Ermeni, Yahudi arkadaşlarım oldu. Kardeş gibiydik onlarla.
İstanbul’un Kürtleri tanımadığı yıllardı. Onlardan “kuyruklu” diye söz edilir, “Çingene çalar, Kürt oynar” diye alay edilirdi.
Hiçbir şey bilmiyorduk.
Mirasçısı olduğumuz Osmanlı’nın uyguladığı 1915 Ermeni “tehciri/kıyımı”, Yahudi yurttaşlarımıza reva görülen 1934 “pogromu”, çoğunlukla Hıristiyan yurttaşlarımıza uygulanan 1942- 1944 Varlık Vergisi “faciası”, Rum yurttaşlarımıza karşı girişilen 6/7 Eylül 1955 “vahşeti”, Yunan uyruklu İstanbullu 12 bin 500 Rum ve ailelerine karşı 1964 yılında yürütülen “zorunlu göç harekâtı”, İmroz/Gökçeada ve Tonedos/ Bozcaada Rumlarına karşı girişilen “etnik arındırma” operasyonu, bu ülkenin kadim halkları Ezidi, Süryani, Keldani ve Nasturilere çektirilen insanlık dışı acılardan haberimiz yoktu.
1961 Anayasası’nın getirdiği özgürlük ortamında ve sonrasında tüm bunları, yüreklice yayımlanan kitaplardan öğrendik. Uygulanan zulüm yalnızca farklı etnik kökenlerden, inançlardan yurttaşlarımızla sınırlı değildi. On binlerce komünist, sosyalist, solcu, devrimci devlet zulmü görmüştü bu ülkede.
Hangi etnik gruptan/halktan olursa olsun bu ülkenin tüm emekçileri egemen sınıfların acımasız sömürüsü altında hayatta kalma savaşımı veriyordu. Emekçilerin safında yer alan ülke aydınlarının kaderleri mahkemeler, cezaevleriydi.
Bu koşullarda sosyalist düşünceyi benimseyerek, gençlik yıllarımı bana tüm hayatımın yolunu çizecek olan Marksizmi incelemekle geçirdim. Bugüne kadar da bu inancımdan, dünya görüşümden vazgeçmedim.
Gördüm ki ülkemde en büyük acıyı çekenlerin başında Kürtler geliyordu. Etnik farklılıkları nedeniyle geri bıraktırılmışlıkları, yoksullukları ve yoksunlukları bir sosyalist yurtsever olarak beni onları anlamaya, onlarla dayanışmaya yönlendirdi.
Biliyorum, ateş düştüğü yeri yakar… Türk’ü, Kürt’ü, askeri, sivili, suçlusu, masumuyla düşük yoğunluklu bir savaştan çıktık. Arkamızda on binlerce ölüm var. Yaralarımız, acılarımız henüz çok taze. Doğal olarak toplumca bir travma yaşıyoruz. Barışa en çok ihtiyacımız olan bir dönemdeyiz. Barışın yolu ise intikam duygusundan kurtulmaktan, öfkelerimizden arınmaktan geçiyor.
Bunun kolay olmadığının bilincindeyim.
Fakat birçok ülke, birçok toplum bunu başarabildi. İspanya, Yunanistan kanlı iç savaşlar yaşadılar. İngiltere/İrlanda, Peru, Bolivya, Kolombiya, Venezüella benzer iç çatışmalardan geçtiler. Fakat tümü de acılarını geride bırakmayı bilip çatışmaların tarafları olarak kendilerine ortak bir geleceğin kapılarını açmayı başardılar.
Biz niçin başarmayalım?
On iki bölümlük yazı dizimin amacı becerebildiğimce bu başarının ülkemizde de olabilirliğinin altını çizmekti.
Tüm okurlarıma sabırları için teşekkür ediyorum.  

Yazarın Son Yazıları

Veda (28.09.2018)

Veda

Devamını Oku
28.09.2018
Cumhuriyet Halk Partisi: Yeniden (2)

Cumhuriyet Halk Partisi: Yeniden (2)

Devamını Oku
13.07.2018
Cumhuriyet Halk Partisi: Yeniden (1)

Cumhuriyet Halk Partisi: Yeniden (1)

Devamını Oku
11.07.2018
Ağlamak

Ağlamak

Devamını Oku
04.07.2018
Mutlu sona doğru

Mutlu sona doğru

Devamını Oku
22.06.2018
Yorgunluk

Yorgunluk

Devamını Oku
20.06.2018
Tatarböreğini sever misiniz?

Tatarböreğini sever misiniz?

Devamını Oku
15.06.2018
Dertleşme (13.06.2018)

Dertleşme

Devamını Oku
13.06.2018
Elinizi tutan mı vardı?

Elinizi tutan mı vardı?

Devamını Oku
09.05.2018
Abdullah Gül: Nereden nereye?

Abdullah Gül: Nereden nereye?

Devamını Oku
27.04.2018
Baskın

Baskın

Devamını Oku
20.04.2018
İzmir bir başka…

İzmir bir başka…

Devamını Oku
18.04.2018
Cumhurbaşkanı’nın sözleri

Cumhurbaşkanı’nın sözleri

Devamını Oku
11.04.2018
SAPTAMALAR 2

SAPTAMALAR 2

Devamını Oku
06.04.2018
Saptamalar

Saptamalar

Devamını Oku
04.04.2018
Hayatın içinden: Türkiye - ABD ilişkileri (10)

Hayatın içinden: Türkiye - ABD ilişkileri (10)

Devamını Oku
21.03.2018
Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (9)

Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (9)

Devamını Oku
16.03.2018
Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (8)

Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (8)

Devamını Oku
14.03.2018
Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (7)

Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (7)

Devamını Oku
09.03.2018
Hayatın içinden: Türkiye- ABD ilişkileri (6)

Hayatın içinden: Türkiye- ABD ilişkileri (6)

Devamını Oku
07.03.2018
Hayatın içinden: Türkiye- ABD ilişkileri (5)

Hayatın içinden: Türkiye- ABD ilişkileri (5)

Devamını Oku
02.03.2018
Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (4)

Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (4)

Devamını Oku
28.02.2018
Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (3)

Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (3)

Devamını Oku
23.02.2018
Hayatın içinden: Türkiye- ABD ilişkileri (2)

Hayatın içinden: Türkiye- ABD ilişkileri (2)

Devamını Oku
21.02.2018
Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (1)

Hayatın içinden: Türkiye-ABD ilişkileri (1)

Devamını Oku
16.02.2018
Hayalet gemiler

Hayalet gemiler

Devamını Oku
09.02.2018
Gecede İstanbul

Gecede İstanbul Deniz Kavukçuoğlu yazdı...

Devamını Oku
07.02.2018
Gerçeklerimiz

Gerçeklerimiz

Devamını Oku
02.02.2018
Ne yazacağını bilememek

Ne yazacağını bilememek

Devamını Oku
31.01.2018
Akıntıya karşı durmak

Akıntıya karşı durmak

Devamını Oku
24.01.2018
Dünden bugüne (19.01.2018)

Dünden bugüne

Devamını Oku
19.01.2018
Şiddet ve eğitim

Şiddet ve eğitim

Devamını Oku
05.01.2018
Bunlara mecbur muyuz?

Bunlara mecbur muyuz?

Devamını Oku
03.01.2018
Hayatın içinden

Hayatın içinden

Devamını Oku
29.12.2017
‘Bir telefonu bile yok!’

‘Bir telefonu bile yok!’

Devamını Oku
22.12.2017
Umut (20.12.2017)

Umut

Devamını Oku
20.12.2017
Diren Gökçeada!

Diren Gökçeada!

Devamını Oku
08.12.2017
Çürüyen çöp, çürüyen insan

Çürüyen çöp, çürüyen insan

Devamını Oku
01.12.2017
Polisiye filmi izler gibi

Polisiye filmi izler gibi

Devamını Oku
29.11.2017
Singapur’dan Türkiye’ye

Singapur’dan Türkiye’ye

Devamını Oku
17.11.2017