Gerçekten korkutucu bir geceydi

21 Aralık 2015 Pazartesi

ABD’de Cumhuriyetçi Parti (GOP) başkan aday adaylarının son tartışmasını izlediğim 15 Aralık gecesinden söz ediyorum. Adaylar, militarizm, emperyalizm, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, kendi vatandaşlarına yönelik casusluk gibi alanlarda birbirleriyle yarıştılar.
GOP’nin başkan aday olma hakkını kazanacak olanın karşısına çıkması beklenen Demokrat Parti adayı Hillary Clinton’un da, militarizm, emperyalizm, konularında bunlardan aşağı kalmadığını düşününce korkmamak elde değildi.
Tartışmayı izlerken, ABD dış politikasında, imparatorluk refleksi geri gelmiş; adeta 2002 yılına, Irak savaşı öncesine dönmüşüz diye düşündüm. Sağdan sola birçok yorumcunun “neo-con”, “şahin” dediği Hillary Clinton da Irak savaşına “evet” oyu verdiği “2002’den bu yana ABD’nin siyasi manzarasında bir şeyin değişmediğine inanıyor” (The American Conservative 13/04/15).

Donald Trump’a takılmayalım
GOP aday adaylarından Donald Trump, tuhaf saçları, faşizan yorum ve önerileriyle hemen herkesin ilgisini çekmiş durumda. Çarpıcı resimlerden, slogan tipi haberlerden başkasına dikkat edemeyen izleyicilere göre biçimlenmiş ana akım medya da tamamen Trump’a odaklanmış durumda, biteviye onun ne kadar “kötü”, “tuhaf” olduğunu anlatmaya çalışıyor. Diğer adayların görüşleri genelde dikkatlerden kaçıyor.
Eğer Trump tüm adaylardan farklı hatta istisna bir örnek olsaydı, bu sağ popülizmiyle, faşizan siyasi çizgisiyle seçilirse bile, “düzen” (“pratik işleri yapan hükümet”- Güvenlik, istihbarat bürokrasisi, Pentagon- Bkz: 10/11/2014 tarihli yazım), “aşırılıklarını törpüler” diye düşünmek olanaklıydı. Ancak GOP adaylarıyla ve Hillary Clinton’un dış politika yönelimleri arasında esas olarak pek bir fark olmadığına bakarak, bu adayların ortak paydasının aslında “pratik işleri yapan hükümetin” çizgisini yansıttığını düşünmek gerekiyor.
Pew araştırma şirketinin, “Cumhuriyetçiler ve Ulusal güvenlik konusunda beş gerçek” başlıklı yorumuna göre, Cumhuriyetçi seçmenin ruh hali de 2002 yılını anımsatıyor: Cumhuriyetçi seçmende dış politika kaygıları egemen, İslam Devleti ve terörizme karşı saldırgan bir tutumu benimsiyor, dış risklere daha duyarlı, daha fazla sığınmacı istemiyor, büyük çoğunluğu İslamı şiddetle ilişkilendiriyor.

Obama deneyimi bitiyor
15 Aralık günü tartışmacılar, seçmenin dikkatini çekmeye çalışırken, sık sık “Ben Obama değilim”, “Clinton zayıf bir politikacı”, “bunlar Amerika’ya ihanet ettiler”, “Terörün adını koyamıyor”, “Amerika’yı dış dünyada zayıflattı”, “Büyüklüğümüzü kaybettik” gibi ifadelerde birleştiler.
“Büyüklüğü” geri kazanmaya gelince de, IŞİD’e karşı asker göndermek, Rakka ve Musul’u dümdüz etmek, uçuşa yasak bölge oluşturmak, Rus uçakları girerse düşürmek, Kürtlere daha fazla silah yardımı yapmak, savaş yaşanan bölgelerde interneti kapatmak, teröristlerin ailelerini de öldürmek, sınıra duvar örmek, Müslüman sığınmacıları ülkeye almamak, camilerin içindeki etkinlikleri gözlemlemek, istihbarat örgütlerinin, internet, sosyal medya etkinlikleri, telefon görüşmeleriyle ilgili bilgi toplama yetkisini genişletmek üzerine öneriler, herhangi bir pratik öneri olmadan havalarda uçuştu. Büyük tehlike içindeyiz, ABD ordusu, istihbarat örgütleri yetersiz, III. dünya savaşı başladı, “ABD savaştadır” saptamalarıyla, Amerikan halkının 9/11’den bu yana ilk kez bu kadar korktuğu vurgulandı.
Görünen o ki, Obama döneminin umut, iyimserlik, “Nobel Barış Ödülü” iklimi artık geride kalıyor, Clinton kazansa bile, dış politikada “imparatorluk projesi” tekrar gündeme geliyor...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları