Faşizm ve yerde sürüklenen çıplak kadın bedeni

18 Şubat 2016 Perşembe

Gündemde, anayasa, Baykal, savaş filan var ama o fotoğraf ve Emel Armutçu arkadaşımızın yazısı aklımdan çıkmıyor. Bu nasıl bir vahşet? Hangi anlamlar sistemi içine koyarak konuşulabilir? Belki, faşizm, totalitarizm ve erkeklik (biyolojik değil, toplumsal olarak yapılandırılmış) kavramlarından yararlanabiliriz.

Faşizm, totalitarizm...
Faşizmin ekonomi politiği, hareket olarak ve iktidardaki farklı sınıfsal özellikleri, devlet yapısı, her ülkede farklı özellikler sergileyebileceği bir yana, konuşmak istediğimiz konuyla yakından ilgili özelliklerinin başında totalitarizm, homojenlik arzusu, ideolojik ve teorik olarak savunulan erkek dayanışması - kadın düşmanlığı geliyor.
Faşist devletler, liderler, (bu ikisi ideolojik, psikolojik/ruhsal olarak örtüşür) toplumsal yaşamın tüm alanlarını, özellikle hazları, cinselliği, kadını, genel olarak kültürel üretim alanlarını tümüyle kontrol etmeyi arzular. Bu arzu asla tatmin edilemez, ama tatmin olma çabası toplumda dayanılmaz bir fiziksel, simgesel şiddet ortamı yaratır.
Faşizmin totaliterliği, sıradan otoriter rejimlerden iki açıdan farklıdır. (1) Disiplin, cezalandırma, şiddetin (fiziksel ve simgesel) uygulanması yasalara, rasyonel prosedürlere değil, kaprislere, arzulara, niyetlere dayanır. Suç ve ceza yasalara göre değil liderin arzularına, niyetine göre tanımlanır. Mahkemeler iddianamelerini yasal mevzuata, kanıtlara, sebep-sonuç ilişkisine göre değil, arzulara, niyetlere göre hazırlarlar. Faşizmlerde, lider ve takipçileri açısından her şey mümkündür, mubahtır.
Faşist ideoloji, rejimler, toplumun, bireyin tüm eksikliklerini, sorunlarını yabancı unsurlara (insan, kültür, mezhep), hatta türü kirleten yabancı genlere bağlar. Toplumun, ideolojinin, kanın yabancı unsurlardan, siyasetin muhalefetten temizlenmesi, homojenleşmesi, kurtuluşun önşartıdır. Bu amaca erişme çabası, sınırsız bir narsisizme, ağza alınamaz alçaklıklara, vahşete ve soykırımlara yol açar.

Erkeklik ve ‘reel’i
Tüm bunların yanı sıra, faşizmin bir özelliği de erkekliği, erkek dayanışmasını yüceltirken kadınlığı aşağılamasıdır. Faşistin ruhsal durumunda kadınsı olmak, katlanılamaz ve aşılamaz bir ağrıdır. Faşist ruhsal durum, hayalinde bir taraftan düşmanını çeşitli fantezilerle kadınsılaştırarak aklınca aşağılar, iktidarsızlaştırır, diğer taraftan onun yıkıcı etkilerinden, dolayısıyla gücünden marazi biçimde korkar.
Buna karşılık erkeklik dayanışması, erkeklerden oluşan gruba, bunu temsil eden erkek lidere sadakat, adeta erotik bir sevgi, savaşçı ruh, büyük bir patlamayla muhteşem bir biçimde ölme arzusu, yüceltilerek kimlikleri tanımlayan özelliklerdir. Mussolini’nin sözleriyle, “Savaş erkeğe aittir, annelik kadına”.
Kadının bir doğurma makinesi olarak değil de, özgürce yaşamaya kararlı, kendi bedenine, hazlarına ve ülkülerine sonuna kadar sadık bir özne olarak belirdiği, erkek kadar kapasiteli, güçlü, iktidarlı olabildiği anlar faşistin ruhsal durumunu destekleyen fantezileri yıkar, dayanılamaz sarsıntılar yaratır.
En dayanılmaz sarsıntı da kimi kadınların bu faşist ruhun karşısına birer savaşçı olarak çıkmasıdır. Hele bu kadın savaşçılar, on yıllardır tüm çabalara karşın bastırılamayan bir arzunun, iradenin, “temizlenemeyen” bir yabancı “unsurun” savaşçılarıysa...
Onlarca yıldır aynı şeyi yapıp hâlâ farklı bir sonuç alamayan faşist ruh, artık histerik bir boyuta da sahiptir, düş kırıklıklarının beslediği saplantılı bir şiddet makinesine dönüşmüştür. O yüzden bu kadınları öldürmek, faşist ruhun kimliğinin boğuştuğu imkânsızlıkların ağrısını gidermeye yetmez; bu kadınların bedenlerine fiziki ve simgesel olarak tecavüz etmesi, onları aşağılaması gerekir. Ancak fiziki, simgesel tecavüz bu bedenlerin öznelerini aşağılayamaz. Aksine tüm bunlara karşın vazgeçmeyen kadın savaşçıların, sadakatlerini, cesaretlerini yüceltir, faşist ruhun iktidarsızlığını sergiler...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

AKP’de travma... 11 Nisan 2024
Odadaki filler 8 Nisan 2024

Günün Köşe Yazıları