Piyasalar ve siyasi riskler

19 Mayıs 2016 Perşembe

Mali piyasalar yıl başında düştüler, sonra toparlandılar. Nisandan bu yana geriliyorlar ama, dalgalanmalar yatıştı. Bank of America’dan stratejist Subramanian, “Piyasalar fazla durgun... Bir fırtınadan önceki gibi” diyor.
Finans-ekonomi medyasında (alıntıları buralardan topladım) gündemdeki siyasi risklerin piyasalar üzerindeki olası etkileri konuşuluyor. Columbia Thredneedle’de Portföy yöneticisi Mattew Cobon’a göre, “şu sıralarda riskli olayların daha büyük etki yapma, daha fazla yaygınlaşma potansiyelleri var”.

Arka plan çok kırılgan
Dünya ekonomisi dokuz yıldır, “uzun durgunluktan” çıkamadı. International Institute of Finance’ın mayıs başında yayımladığı rapor, borç yükünün yeniden artarak kriz öncesi düzeyi aştığını saptıyor. Gelişmiş ülkelerde şirketler, aldıkları borçları yatırımlarda, üretimde değil, esas olarak kendi hisselerini satın almakta, temettü dağıtmakta kullanmışlar. Son üç aylık dönem verileri de şirket kârlarının düşmeye devam ettiğini gösteriyor.
2008-10 döneminde dünya ekonomisini ayakta tutan Çin ve yükselen piyasalar ekonomilerinde toplam şirket borçları 25 trilyon dolara ulaşmış. Çin ekonomisi yavaşlarken inşaat piyasalarında, banka borçlarında büyük bir mali balon şişiriyor. Yükselmekte olan piyasalardan sert ve düzensiz para çıkışları olasılığı artıyor.
Societe General starejisti Albert Edwards, piyasalardaki durumu “Titanik güvertesinde iskemle değiştirmeye” benzetiyor, ekliyor: “Küresel ekonomi eninde sonunda buzlu sularda batacak.”... “yatırımcılar şirketlerin kârlarının düşmeye devam ettiğini nihayet kabul ettiklerinde indeksler ayı piyasaları alanına geçecek”... “zaten kaçınılamaz olan resesyonu daha da derinleştirecek”. BSI Bank of Zurich baş ekonomisti Stefan Gerlach, “Bir mali kriz patlak verdiğinde, bunun reel ekonomi üzerindeki etkileri 2008’den daha ağır olacak” diyor. Merkez bankalarının elinde etkili enstrüman kalmamış.

Dikkatler siyasi risklere odaklandı
New Sparta Asset Mangement’den O. Mandeg’e göre bu arka plan üzerinde, “küreselleşme tersine dönmeye başlarken (De-globalization), piyasaların önündeki en büyük tehdit siyasi belirsizlik”.
Birincisi, Batı’da özellikle orta sınıfla vasıflı işçileri vuran hızlı yoksullaşma, buna karşılık akla sığmaz zenginleşme (2015 yılında 25 fon yöneticisi toplam 13 milyar dolar kazanmış), ikincisi, ana akım partilerden yöneticilerin ülke içinde, dışında artan sorunlar, tehditler karşısındaki iktidarsızlıklarının halk arasında yarattığı düş kırıklığına sorumlu arama eğilimi, üçüncüsü, durgunluk yayılırken ülkelerin artan işsizliği paralarının değeriyle, dolaylı korumacılık önlemleriyle oynayarak komşularına transfer etme çabaları, geçen yüzyılda faşizme, savaşlara açılan iklimi anımsatıyor.
Moodys’den Yves Lemay de “Polonya, Macaristan, Slovakya, Çek Cumhuriyeti’ndeki siyasi gelişmelerin yatırım riski yarattığını” düşünüyor (Moody’s geçen hafta, Suudilerin kredi notunu düşürdü). ABD’de, son kamuoyu yoklamaları Trump’ın, Clinton’a yetiştiğini gösteriyor. İngiltere’nin AB’den çıkma olasılığı, sığınmacılar sorunu, Türkiye ile yapılan anlaşmanın riske girmesi, hızla yükselen aşırı sağcı partiler arka planı üzerinde, parçalanma olasılığını güçlendiriyor. Hem de Rusya’nın, kaybettiklerini geri kazanmaya yönelik aktif bir siyaset izlemeye başladığı dönemde...
Bunlara Suriye’deki savaşın NATO üyesi Türkiye’ye sıçramaya başlaması, Suudi rejiminin geleceğine ilişkin kaygılar, Brezilya’da devlet başkanının “meclis içi darbe” ile azledilmesi, Filipinler’de aşırı sağcı, içkiyi, sigarayı, çocuklara saat 22’den sonra sokağa çıkmayı yasaklamaya kararlı birinin başkan seçilmesi eklenince, yakın zamana kadar “imkânsız” denen şeyleri içeren bir karışım ortaya çıkıyor. Piyasalarda da “bir doğal felaket ya da büyük çaplı bir terörist saldırı olayı bu karışımı patlatarak şiddetli bir ekonomik-siyasi yıkıma yol açabilir” korkusu yayılıyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları