‘Kıyamete kadar mücadele’

09 Haziran 2016 Perşembe

Cumhurbaşkanı, İstanbul’da gerçekleştirilen bombalı saldırı ile ilgili açıklamasında, “Her şeyin bir bedeli var... Teröristlerle mücadelemize sonuna kadar devam edeceğiz... İlk insanla başlayan bu mücadele sonsuza kadar sürecek” dedi.
Bunlar ilginç ifadeler. Birincisi haziran seçimlerinden sonra kentlerde giderek artan bombalı saldırılara bakınca “bu mücadele daha da yoğunlaşacak” diye düşünmek olanaklı.
İkincisi, “ilk insandan (Habil, Kabil mi acaba?)... kıyamete kadar” ifadeleri Cumhurbaşkanı’nın terörizmle mücadeleyi teolojik bir bakışla değerlendirdiğini düşündürüyor. PKK (TAK) ve IŞİD, terörün iki olağan şüphelisi, üzerinden bir soyutlama yapılarak mücadele belli özgün koşullardan kaynaklanan bir “terörist” harekete değil, niteliklerinden soyutlanarak bir boş göstergeye dönüşmüş “terör” kavramının içine otoritenin keyfine göre sokulacak tüm eylemlere karşı tanımlanıyor.

Bir metafor olarak savaş
Böyle bir soyutlama, hem her “terörist” hareketin ortaya çıkmasına neden olan özgün koşulları, bu koşulları ortadan kaldırmaya yönelik siyasi, sosyal önlemleri düşünmeyi engeller, mücadeleyi salt askeri polisiye önlemlere indirger. Hem de “teröristlerle kıyamete kadar mücadele” karşımıza bir metafor (O. Paz’ın bir tanımını alırsak: Söylenmesi istenmeyen şeyin yerine kullanılan ifade) olarak çıkar.
11 Eylül 2001 saldırısından sonra, ABD’de yayımlanan Dört Yıllık Savunma Değerlendirme Raporu (QDR 2001), sonu, düşmanları, bunların nasıl saldıracakları belirsiz küresel bir savaşın başladığını açıklıyordu. Raporu analiz edenler, “ABD bu belirsizlikleri, hegemonyasını restore etmek için yapacaklarını meşrulaştırmanın aracı olarak ileri sürülüyor” diyorlardı. Suzan Sontag’a göre “sonsuza kadar sürecek bir savaş olamayacağından”... “bu savaş ABD’ye güç kullanma yetkisi veren bir metafordu”.
Şimdi bize, “ilk insandan gelerek kıyamete kadar sürecek bu savaş” betimlemesinin neyin metaforu olduğunu düşünmek kalıyor. Sakın bu, “her şeyin bedeli var” ifadesindeki “her şey”in kapsamına gireni korumak için yapılacakları dillendirmemek için üretilmiş bir metafor olmasın? Sakın bu “her şey”, siyasal İslamın AKP döneminde biriktirdikleri olmasın?

Farklı bir savaş
ABD Savunma Bakan Rumsfeld, QDR 2001’de saptanan belirsizlikler üzerinde yükselen yeni savaşın klasik savaşlardan çok farklı olduğunu söylüyordu. Tartışmalar düzenli ordulara karşı, düzensiz, gerilla gruplarınca sürdürülen savaşları tanımlayan “IV. Kuşak Savaşlar” kavramı üzerinde yoğunlaştı. IV Kuşak Savaşlarda, “düşman” her yöntemi rahatlıkla kullanabilir, düzenli orduyla doğrudan savaşmaktan kaçınabildiği sürece yaşayabilir; bu savaşta düzenli ordunun, devletinin kaynaklarını, askeri, ekonomik ve toplumsal açıdan maliyeti kaldırılamaz bir noktaya kadar kanatabilir. Dahası yaklaşık 10 yıl önce bir IRA açıklamasında vurgulandığı gibi, “güvenlik güçlerinin her zaman şanslı olması gerekirken saldırganın bir kez şanslı olması” yeter.
Bu tip savaşlarda, ekonomik siyasi etkenlerin yanı sıra, Irak örneğindeki gibi, üç saldırı tipi (bomba yüklü taşıt araçları, intihar bombacıları /saldırıları, personel araçlarını hedef alan el yapımı patlayıcılar), savaşın insanı ve mali yükünü dayanılamaz bir düzeye çıkarabilir. ABD’nin Irak’tan çekilme kararını alma sürecini, bu saldırılar hızlandırmıştı.
Potansiyel olarak on yıllarca, büyük ekonomik ve insani maliyet yaratarak sürebilen “IV. Kuşak” savaşları kazanmak neredeyse imkânsızdır. Haziran seçimlerinden önce bu “savaş”, artık “silah kullanmadan” sonuçlandırılabilecek bir noktaya geliyordu. Ne yazık ki bu fırsat kaçırıldı, giderek de yok edildi. Ülke halklarını kim bilir daha ne acılar bekliyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları