Brexit: Sol için kimi ipuçları

07 Temmuz 2016 Perşembe

Türkiye’de “demokrasi cephesi” kurma çabaları yoğunlaşıyor. Solun bu çabalara etkin biçimde katılabilmesi kendi projesine uygun davranmasına bağlı. Kapitalizmin uzun tarihi bize solun esas olarak emekçi sınıflardan başlayan bir kitle tabanını, genel olarak çalışanlar üzerinde inşa edebildiği oranda fark yaratabildiğini gösteriyor. Bu bağlamda emekçi sınıfların, çalışanların, yaşanan dönemdeki özelliklerine uygun yaklaşımları geliştirmesi olmazsa olmaz koşul olarak karşımıza çıkıyor.
İki gelişmiş kapitalist ülkedeki örnekler, Amerika’da Donald Trump’ın yükselişi özellikle, “Brexit” referandumu işçi sınıfının yaşanan dönemdeki özelliklerine ilişkin önemli ipuçları sunuyor.

Büyük çoğunluk!
Kapitalizm, Marx’ın öngördüğü gibi, toplumu çalışanlar ve kapitalistler olarak kutuplaştırmaya devam ediyor. Gelir dağılımı araştırmaları, gelişmiş kapitalist ülkelerde, gerçek anlamda varsıl ve kapitalist kategorisine girebilecek olanların nüfus içindeki payının yüzde 10-15’i aşmadığını gösteriyor. İngiltere’de, 2013 yılında, “kültürel sermaye” gibi kavramları da kullanarak yapılmış geniş çaplı bir araştırmaya göre maaşla geçinenlerin (çalışanların) toplam nüfus içindeki payı, yüzde 80’in, geleneksel ve yeni işçi sınıfının, hizmet sektörü, teknik işlerde çalışanların payı yüzde 60’ın üzerine çıkıyor. Vasıfsız, düzensiz işlerde çalışan işçileri (“precariat” - yüzde 15) de ekleyince kapitalist sınıfın, onun adına sermayeyi, toplumu yöneten seçkinlerin dışında kalan kesimin payı yüzde 90’lara ulaşıyor.
Ancak “kültürel sermaye”, “habitus” (yaşama ve yetişme alanları) eğitim, refah düzeyi gibi özellikleri göz önüne almaya başlayınca bu yüzde 80’lik blok parçalanmaya başlıyor. Bu parçalar da Marx’ın “Sosyal varlık bilinci belirler” önermesini genel olarak doğrular biçimde, toplumsal olaylar karşısında farklı siyasi tepkiler gösterebiliyor.

İki işçi sınıfı
Kriz (ekonomik - jeopolitik), neoliberal küreselleşme, teknolojik gelişmeler yaşanan dönemin temel özellikleri. Bunlara “Brexit” referandumunun ışığında bakınca kabaca iki işçi sınıfı kesimi; çalışanlar arasında iki farklı siyasi-kültürel eğilim görüyoruz.
Referandumun hemen ardında 12.400 kişiyle yapılan bir araştırma, toplumun Brexit diyen ve demeyen kesimleri arasında derin kültürel farklılıklar saptadı. “Brexit” diyen kesimde geleceğe ilişkin bir umutsuzluk, göçmenlere ilişkin bir korku, eskiye (kriz öncesine -E.Y) dönük bir “homojen toplum” nostaljisi egemen. Bu kesimin yüzde 79’u kendini Britanyalı değil İngiliz olarak tanımlıyor; çokkültürlülüğün, feminizmin, çevreciliğin, internetin topluma zararlı olduğunu düşünüyor. Kalma yanlıları iyimser, kendilerini aynı zamanda Britanyalı hatta önemli bir kısmı Avrupalı olarak tanımlayabiliyor. Bunlara göre çokkültürlülük, feminizm, çevrecilik, internet toplum açısından yararlı gelişmeler. Bir başka araştırma (Fabian Society), Brexit kesiminin çoğunlukla idam cezasını geri getirmeye olumlu baktığını ortaya koyuyor.
Brexit oyu veren kesimler otoriter, çalışanların “kalma” tercihi yapan kısmı da çoğunlukla özgürlükçü demokratik eğilimler sergiliyorlar. Ayrıca Avrupa Birliği fonlarından yararlanan kimi bölgelerden “Brexit” çıkması, birinci kesimde ekonomik çıkarlarına bakmadan oy verebilen nihilist bir eğilime işaret ediyor.
Sol hareketin, bu parçalanmışlığı göz önüne alarak, çalışanların yeni gelişmekte olan, eğitimli, kültürel olarak iyimser, özgürlükleri savunmaya daha açık kesimiyle öncelikle ilgilenmesi gerekiyor. Birinci, krizden en çok zarar görmüş kesime yardımcı olmak, sınıfı birleştirmek özgürlük mücadelesinde fark yaratmak ancak o zaman mümkün olabilecek...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları