Filistin’de Birlik ve Barış Süreçleri İç İçe

28 Nisan 2014 Pazartesi

Hamas’la Filistin Kurtuluş Örgütü geçen hafta çarşamba günü imzaladıkları anlaşmayla, İsrail ile görüşmeleri sürdürecek bir birleşik yönetim oluşturma yolunda önemli bir adım attılar. Filistin halkını tek bir yönetim altında birleştirmeyi amaçlayan, barış görüşmelerinde de belirsizliği azaltabilecek bu gelişme, İsrail ve ABD yönetimlerinde panik yaratmışa benziyor. ABD yönetimi düş kırıklığına uğradıklarını” açıkladı. İsrail Başbakanı Netanyahu, Filistin Yönetimi Hamas’la mı barış yapacak yoksa İsrail ile mi” dedi “Barış görüşmelerini” askıya aldı.

Hamas’ın faydaları
Birinci İntifada sırasında, 1987 yılında kurulan Hamas, Müslüman Kardeşler örgütünün bir dalıydı, tüm Filistin topraklarında (bu İsrail’in ortadan kalkması demekti) bir İslam devleti kurmayı amaçlıyordu. Bu iki özelliğinden hareketle, radikal söylemine, militan eylemlerine karşın Hamas’ın İsrail açısından çok yararlı bir gelişme olduğu söylenebilir.
Birincisi Hamas’ın varlığı Filistin halkının tek bir irade altında kendini ifade etmesinin önüne bir engel koyuyordu. Uzun yıllar İsrail tarafından inkâr edilen, ancak FKÖ’nün çabalarıyla kabul ettirilen Filistinli kimliği de (dinci-ulusalcı/seküler ayrımıyla) bölünüyor; hatta Müslüman kimliği ile tüm Arap dünyası içinde yeniden eritiliyordu. İkincisi, Hamas’ın İsrail’i tanımamakta ısrar etmesi, aslında etkisiz ev yapması roketleri, İsrail yönetimine, İsrail halkının, dünyanın gözü önünde sıkıştıkları, taviz vermeye zorlandıkları her durumda, barış sürecini sabote etmeye uygun bir bahane sunuyordu. Üçüncüsü, İsrail askeri sınai kompleksi, yaşamsal tehlike altında olduğu savına dayanarak etrafındaki Arap ülkelerinin toplam savunma bütçelerinden daha büyük, dünyanın ülke GSMH’sine göre en yüksek oranlı savunma bütçesine sahip olmasını haklı çıkarabiliyordu. İsrail de giderek Nehemia Shrasler’in deyişiyle “bir orduya iliştirilmiş bir ülke” görünümü kazanıyordu (Haaretz, 25/04/2013)
Böylece İsrail her dönemeçte barış sürecini sabote ediyor, 2007’den bu yana Hamas yönetiminde olan Gazze halkını yok sayabiliyor; Filistin topraklarında yerleşimleri sürekli genişleterek “sahada fiili durum” yaratmaya devam ediyordu. İsrail hükümeti, ne zaman “Barış görüşmeleri gündeme gelse karşısında muhatap olmadığından yakınıyor, FKÖ tarafını, Hamas’a karşı bir iç savaşa itmeye çabalıyordu.
Hamas’ın bu konuda da İsrail’e yardımcı olduğu söylenebilir. Hamas, 2007 yılında bir ayaklanmadarbe karışımı hamleyle, Gazze’de yönetime el koyarak Filistin halkını fiilen böldü. Bu noktadan itibaren İsrail açısından, FKÖ ve Batı yakasına sıkışmış, Filistin yönetimiyle, İsrail’in varlığını tanıyor olsa bile barış sürecini görüşmeye devam etmenin de bir mantığı kalmadı.
Böylece 2007 yılından bu yana, İsrail yerleşimleri genişletmeye, Filistin halkından yeni topraklar almaya, İsrail ordusu da zaman zaman Hamas terörizmini bahane ederek Gazze’ye seferler düzenlemeye devam edecek, Filistin halkı açısından da sorun öncelikle barış süreci değil, iki başlı yönetimden kurtulmak olacaktı.
Abdul Rahman el Raşid’in işaret ettiği gibi, İsrail Başbakanı Netanyahu demeçlerinde FKÖ yönetiminin tutumunu över, Hamas’ı sürekli mahkûm ederken gerçekte tam tersini yapıyordu. Batı yakasında FKÖ’nün yönetimine hemen hiçbir egemenlik hakkı tanımazken Gazze’de Hamas’ın egemenliğini kabul ediyor. Tutukluların takasında, Abbas’ın (FKÖ) Filistin yönetimine seksen emeklilik yaşında tutuklu teslim eder, 14 tutuklunun serbest bırakılmasına ilişkin görüşmeleri yarıda keserken Hamas’ın bin genç savaşçısını serbest bırakmayı kabul edebiliyordu (Al Awsat. 25/04).

‘Barış’ sürecinden ‘birlik’ sürecine
Filistin halkı açısından barış sürecinin yeniden başlatılması ve yönetilmesi sorunu, Hamas FKÖ bölünmesinin aşılması sorununa dönüşürken özellikle genç kuşakların Gazze’de Hamas’ın, Batı yakasında FKÖ yönetimine, bir gün bir çözüm üretebileceklerine güvenleri sarsılıyordu. Arap İsyanlarının yankılarının Filistin topraklarına ulaşmaya başlamış olması da Filistin’in İslamcı-ulusalcı seçkinlerini, egemen sınıflarını, meşruiyetlerini güçlendirecek, örneğin birlik anlaşması” gibi, siyasi manevralara zorluyordu
Diğer Arap ülkelerinin de basıncıyla Hamas ve FKÖ 2011’de Kahire’de, 2012’de Doha’da iki kez birliği yeniden kurmayı denediler ama başarılı olamadılar. Kimi gözlemcilere göre bu “kez farklı” ve bu kez bir başarı şansı var. Örneğin bu kez birliği zorlayan iki etken daha var. Biri Mısır’da Müslüman Kardeşler örgütünün yönetiminin devrilmesi, Körfez Emirlikleri’nin, Suudi Arabistan’ın MK’ye karşı tavır alması Hamas’ı zayıflattı. İkincisi son kamuoyu yoklamaları Abbas’ın desteğinin yüzde 53, Haniya’nınkinin yüzde 41, Fetih’in desteğinin yüzde 43 Hamas’ın yüzde 28 olduğunu ortaya koyuyor (Financial Times, 23/04), zamanın Hamas’tan yana işlemediğini gösteriyor. Ama iyimserlerin de kötümserlerin de Hamas ve FKÖ liderliklerinin samimiyetinden kuşku duydukları da bir gerçek.

Yeni anlaşma
Hamas ve FKÖ liderliğinin çarşamba günün imzaladıkları “şey aslında bir “çerçeve anlaşma”, öncelikle bir teknokratlar hükümetinin oluşturulmasını öngörüyor. Bu teknokratlar hükümeti, gelecek 6 ay içinde, en son 2005 ve 2006’da gerçekleşen başkanlık ve yasama meclisi üyelikleri seçimleri için gereken zemini hazırlayacak; bir anlamda birlik sürecini ete kemiğe büründürecek.
FKÖ ve Filistin Yönetimi lideri Abbas, bu anlaşmanın hemen ardından ABD Dışişleri Bakanı Kerry ile yaptığı telefon konuşmasında, “Hamas ve Fetih’in birlik hükümeti şiddeti reddedecek ve İsrail devletini tanıyacak” demiş. Abbas, kurulacak hükümetin kendisinin hükümeti olacağını, kendisinin politikalarını benimseyeceğini, iddia etmiş (Jarusalem Post, 26/04). Hamas’ın bu koşulları benimseme olasılığı yüksek değil.
Diğer taraftan, Kerry’nin dokuz aydır yoğun biçimde sürdüğü diplomasi trafiğine karşın barış sürecinin, Kudüs’ün yönetimi, 1948’de sürgüne gidenlerin, ailelerinin geri dönme hakkı, İsrail’in sınırları gibi temel anlaşmazlık konularında hâlâ bir ilerleme yok (Israel News, 26/04).
Gözlemciler, bu “birlik” anlaşması başarılı olursa, İsrail ve ABD birleşik Filistin yönetimini tanımamakta ısrar ederlerse, Filistin Yönetimi’nin Birleşmiş Milletler’e ve diğer uluslararası kurumlara “devlet olarak başvurmasının, İsrail’e yönelik bir ekonomik boykotun inşa edilmesinin, hatta yeni bir “intifada olasılığının gündeme gelebileceğini düşünüyorlar (Israel News). Son yıllarda bölge olaylarının arka plana ittiği İsrail-Filistin sorunu yeniden gündemin ön sıralarına yükselecek gibi görünüyor.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları