Almanya’dan söz açılmışken...

09 Mart 2017 Perşembe

Almanya’nın uluslararası “güçler dengesi” denklemi içindeki önemi giderek artıyor. Örneğin Financial Times şöyle yazabiliyor: “Angela Merkel, Batı dünyasının de facto lideri olduğu iddiasını, grotesk ve absürd olarak niteledi...” “öfkesini anlamak kolay. Modern Almanya’nın ne Batı’nın lideri olmaya niyeti var ne de bu yükü taşıyacak gücü” (06/03/17).
Bu tür gözlemlerde hep Çin’in adı geçerdi, belli ki yeni bir algı şekilleniyor: “Dış ticaret fazlası konusunda, ABD’nin öfkesine hep Çin hedef oluyor ama, Almanya’nın dış ticaret fazlası Çin’inkinden çok daha büyük ve gerek Amerikan ekonomisi gerekse de dünyanın geri kalanı açısından çok daha önemli” (Wall Street Journal 05/03/17)

Almanya farkı
Almanya ekonomisi yavaş da olsa büyümeye devam ediyor. İşsizlik oranı yüzde 5.9’la birleşmeden bu yana en düşük düzeyde seyrediyor.
Pazartesi yazımda değinmiştim, “Olgun piyasa ekonomilerinin maliyeleri batık durumda”. Örneğin, bütçe açıklarının, GSMH’ye oranları yüzde olarak, ABD (-2.9), Avrupa Birliği (-3), Fransa (-3.2), İngiltere (-3.8), Çin (-2.8). Bunlara karşılık Almanya bütçesi (+0.9) fazla veriyor. Son veriler uluslararası ticaretin büyüme hızının 2016 yılında, mali krizden bu yana en düşük düzeye (%1.2) indiğini gösteriyor. Böyle zor bir ortamda Almanya’nın cari hesaplar fazlasının GSMH’nin yüzde 8.4’üne ulaşarak, 297 milyar dolarla, ekonomisi kendisinden üç kat büyük Çin’in 245 milyar dolar fazlasını geçmesi, ABD’de ve AB üyelerinde tepki çekiyor.
ABD’de yönetimler, cari açık bağlamında yakın zamana kadar, Çin’den gelen mallardan yakınırken şimdi dikkatlerini Almanya üzerine çeviriyorlar. Bunun iki nedeni var. Birincisi, Almanya’nın yüksek katma değer içerikli 10 ihracat dalından 9’u, ABD’nin en üst 10 ihraç dalındaki ürünlerle rekabet ediyor (WSJ). İkincisi, AB üyesi olarak Almanya, üye ülkelerin kriz içindeki ekonomilerinin etkisiyle şekillenen Avro/dolar oranından yararlanıyor. Böylece, Almanya’nın dış ticareti rekor düzeyde fazla verirken kullandığı para birimi değerlenmiyor, dış ticarette rekabet gücünü desteklemeye devam ediyor.

ABD’nin ikilemi
ABD, SSCB’ye, sonra da Rusya’ya karşı Avrupa Birliği projesini, İngiltere ve Fransa’nın kaygılarına karşın Almanya’nın birleşmesini destekledi. Almanya da Avrupa Birliği büyürken katılan ülkelerin piyasalarını yatırım (kredi verip borçlandırarak; kârlı şirketlerini satın alarak, hem de bu kredilerin yarattığı talepten yararlanıp) ihracat pazarı olarak kullandı. Bu “saadet zinciri” kırılınca, bu kez de Alman ekonomisi Avro’nun AB krizinden dolayı düşük düzeyde kalan değerinden, bir anlamda diğer AB üyelerinin krizinden yararlanarak dünya ekonomisindeki ihracatını arttırdı, arttırmaya da devam ediyor.
AB üyelerinin Almanya üzerinde baskı yaparak dış ticaret fazlasını, AB’nin krizini aşmaya yardımcı olacak yönde kullanmaya zorlayacak güçleri yok. Buna karşılık, korumacılık eğilimi güçlü Trump yönetiminin, Almanya üzerinde anlamlı bir baskı yaratması beklenebilir. Eğer şu ikilemi aşabilirse:
Bir taraftan, Almanya’nın ekonomik modeli ABD için iki açıdan sorun: Hem dış ticaret açığını büyütüyor, hem AB’nin krizini derinleştirerek ABD açısından çok önemli bir ekonomik, askeri (NATO) blokun geleceğini tehlikeye atıyor. Diğer taraftan, ABD’nin Rusya’yı dengelemek, Doğu Avrupa üzerindeki Almanya-Rusya rekabetinden yararlanabilmek için Almanya’ya gereksinimi var...
Bu ortamda, ABD’nin AB üyelerine, savunma harcamalarını arttırmaları yönünde yaptığı baskı da akla Şeytan’ın ünlü uyarısını getiriyor: “Ne istediğine dikkat et bakarsın gerçekleşir”... ABD, NATO bağlamında üstlendiği mali yükü hafifletmeyi arzularken son yıllarda başını kaldırmaya başlayan Alman milliyetçiliğinin ve militarizminin güçlenmesini hızlandırabilir.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları