Aktivist mi, gazeteci mi?

11 Temmuz 2017 Salı

Kemal Kılıçdaroğlu’nun 432 kilometrelik Adalet Yürüyüşü 9 Temmuz’da Maltepe’de milyonların katıldığı bir miting ile noktalandı.
Kılıçdaroğlu’nun mecbur kaldığı için gerçekleştirdiği yürüyüşe verilen kamuoyu desteğinin, partisinin aldığı oyun çok çok üstünde olması da eylemin kamuoyu tarafından, sokağın risklerinin farkında olan bir liderin yine de zorunlu kaldığı bir eylem olarak algılanıp olumlu değerlendirilmiş olduğunun kanıtı.
Çok kişinin Kemal Bey’in sonunu getiremeyeceğini sandığı, ama mükemmel bir performansla tamamlanan yürüyüş, demokratik toplumsal yaşamın asgari müştereğine odaklanmıştı.
Yürüyüşe, başka bazı değerli gazeteci arkadaşlarım gibi ben de hem bir vatandaş hem de gazeteci sıfatıyla katıldım.

***

Bu noktada, arada gündeme gelen, pazartesi günü de Hürriyet’teki köşesinde Ahmet Hakan’ın ortaya attığı bir soru önem kazanıyor:
- Gazeteci, yürüyüşü izlemekle mi yetinmeli? Gazeteci izlemek yerine yürüyüşe katılırsa, üzerinde adalet yazan tişört giyerse, gazeteci niteliğini yitirip “aktivist” mi olur?
On üçüncü gününde, Düzce’nin Kayaşlı ilçesinden katıldığım yürüyüşte üzerimde yine kendisi gibi Cumhuriyet çalışanı 11 arkadaşıyla demir parmaklıklar ardında adalet arayışı içindeki arkadaşım Kadri Gürsel’in resmi olan tişört vardı. Ayrıca, “adalet” yazılı bir pankart da taşıyordum.
Bu durumda, tarafsızlığını yitirdiğinden yakındığım yargı gibi ben de tarafsızlığını yitirmiş, soğukkanlılıktan uzak bir aktivist mi olmuştum?
Ahmet Hakan’ın yazısını okurken, içim burkularak şunu da sormadan edemedim:
- Allah aşkına bu yazı Türkiye’den başka bir diyarda bir ütopya ülkesinde mi yazılmıştı?
Öküzün altında buzağı arar gibi, her haberin altında casusluk arayan, gazetecinin salt gazeteciliğinden dolayı, casus, terörist sayıldığı bir ülkede, herhangi bir parti etiketinin arkasında saf tutmadan, gazetecilik yapma özgürlüğünü savunan ve üzerindeki tişörtle gazeteciliği yüzünden casus ve teörist olmakla suçlanan birinin trajedisini yansıtan ben ve benim gibiler gazetecilik niteliğimizi kaybediyorduk da, malum uçağın müdavimliğinin bedelini ısmarlama haber ve yorumla ödeyenler, “gazeteci!” soğukkanlılığı ve tarafsızlığını koruyorlardı öyle mi?
- Hadi canım sen de!..

***

Görevi, bir olayı soğukkanlı ve tarafsız, önyargısız, suçlamadan, yaftalamadan, yargılamadan yansıtmak olan gazeteci, bu yükümlülükleri yüzünden, adalete ve zulme karşı eşit uzaklıkta duran, “aman tarafsızlığıma toz konmasın!” diye demokrasi ile dikta karşısında bitaraf olan garip bir yaratık olmak zorunda mıdır?
Bu sorulara “evet” yanıtını verip de zulme ve adalete karşı eşit uzaklıkta olmayıp, adaleti arayan ve adaletten yana tavır koyanı aktivist olarak niteleyenler bilmelidirler ki, hak ve özgürlüğünü elde etmek için illa ki aktivistliğin şart haline getirildiği toplumlarda, bu durumun sorumluları, adalet ve özgürlük istemlerini yansıtan tişört giyerek, pankart taşıyarak yürüyen gazeteciler değil, onlara bu yol dışında başka hiçbir imkân bırakmayanlardır.
Ama bu konumda olanlar, ortadaki çarpıklığı gidermek yerine, “sarı gazeteci” olmayanları aktivistlikle damgalayıp, sarı basın kartlarını iptal ederek, onları aktivist gazeteci yaftasıyla yaftalayacak “kırmızı basın kartları” icat ederlerse şaşırmayın!
Burası Türkiye abicim...
Burada olmaz olmaz, pireler filleri yutar da kimsenin kılı kıpırdamaz.
Eee, ne de olsa aktivist değil, tarafsız gazetecileriz.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

İyi insan 19 Mart 2024
Laiklik nedir? 6 Mart 2024
Yıldönümü 3 Mart 2024

Günün Köşe Yazıları