Yalnızlık (III)

26 Temmuz 2017 Çarşamba

Türkiye-Almanya ilişkileri giderek kötüye gidiyor. Yapılan kamuoyu araştırmaları Almanların yüzde 50’sinin artık tatil için Türkiye’yi düşünmediklerini gösteriyor.
Almanya’da Türkiye’ye karşı olumsuz hava iki ülke arasında dozu giderek artan karşılıklı inatlaşmanın beraberinde başta turizm olmak üzere büyük ölçüde Türkiye aleyhine sonuçlar getireceğini gösteriyor. Bu gelişmeler kanımca Türkiye’deki Alman yatırımlarını etkilemeyecek. Nitekim aralarında Mercedes Benz gibi büyük kuruluşlarında bulunduğu, Türkiye’de yatırımları bulunan 681 Alman firmasının FETÖ ile “iltisaklı” olduğu gerekçesiyle hazırlanan ve Almanya’ya gönderilen liste “yanlışlıkla gönderilmiş” denerek resmen geri çekildi.

***

Köşe yazarlığı bir yana sokaktaki insan olarak ülkemdeki medya üzerindeki baskıları, gazetecilerin, muhalif politikacıların tutuklanmalarını, üniversitelerden yüzlerce akademisyenin ihracını eleştiriyorum. Önümüze sürülen gerekçeler bana inandırıcı gelmiyor.
Bu antidemokratik uygulamalar başta Avrupa Birliği üyeleri olmak üzere uygar Batı dünyasında da tepkiyle karşılanıyor.
Bu tepkiler somut yaptırımlara evirildiğinde gelecek yükleri bizler, bu ülkenin yıllardır orta gelir bataklığında debelenen yurttaşları omuzlamak zorunda kalacağız.

***

Bilindiği gibi Almanya ile kriz önce Die Welt gazetesinin Türk asıllı Almanya yurttaşı muhabiri Deniz Yücel’in “PKK propagandası”, sonra da Uluslararası Af Örgütü, Helsinki Yurttaşlar Derneği, İnsan Hakları Gündemi Derneği, Eşit Haklar İçin İzleme Derneği gibi uluslararası saygınlığı olan insan hakları savunucularının Büyükada’da yaptıkları bir toplantıya danışman olarak katılan Peter Steudtner’in diğer beş kişiyle birlikte “silahlı terör örgütüne yardım etmek” suçlamasıyla tutuklanması üzerine patlak vermişti.
Kriz giderek büyüdü, Türkiye’ye yapılan yardımların durdurulmasına, AB fonlarının kesilmesine, Türkiye’nin Gümrük Birliği üyeliğinin sorgulanmasına, Türkiye’nin AB ile sürdürdüğü üyelik müzakerelerinin askıya alınması önerisine kadar geldi. Gelişmelerin en vahim yanı da bunların Alman halkına yaygınlaşarak yansıması. Bu arada T.C. yurttaşlarının AB ülkelerinde vizesiz serbest dolaşımı da hayal oldu.
Yukarıda da belirtildiği gibi eninde sonunda bu olumsuz gelişmelerin ceremesini toplum olarak biz çekeceğiz. Çekmeye başladık bile.

***

Geçen yazımızı bir soruyla noktalamıştık: “Devlet, iktidar bir yana biz toplum olarak ne yapacağız?”
İlkin bir saptama yapalım. Avrupa ülkeleri, özellikle de Almanya, Hollanda, Belçika ve Avusturya Türkiye’deki OHAL/KHK uygulamalarının Türk hükümetince sunulan gerekçelerini inandırıcı bulmuyor. Fakat öte yandan da o ülkelerin halkları var. Ve bu halklar hükümetlerinin izinde Türkiye’ye giderek sırtlarını dönüyorlar. Hükümetlerin politikaları değişir, bugün didişen, inatlaşan yönetimler yarın can ciğer kuzu sarması olurlar. Fakat bir ülkeye sırtını dönmüş bir halkı yeniden kazanmak kolay değildir.
AKP iktidarını demokrasiye çekmek olası değil. Eğer Türkiye’nin demokrat yüzü bizler isek kendimize özgü demokrat bir dış politika belirlemek durumundayız.
Çeşitli Avrupa ülkelerinin üniversitelerinde görev yapan yüzlerce sözlerine kulak verilir demokrat akademisyenimiz, ressamımız, heykeltıraşımız, müzisyenimiz, tiyatrocumuz, yaşadıkları ülkenin diliyle üreten yazarımız, aydınımız var. Ayrıca çeşitli ülkelere dağılmış yüzlerce derneğimiz, birliğimiz, sivil toplum örgütümüz yararlı çalışmalar sürdürüyor.
Bu kişi ve kuruluşlarla Avrupalı kanaat önderleriyle, demokratik kurum ve kuruluşlarla ilişkiler kurulabilir, onlara hükümetler arasındaki çatışmaların halkların dostluğuna gölge düşürmemesi gerektiği, düşen her gölgenin Türkiye toplumunun orta ve uzun vadeli mağduriyetine yol açacağı anlatılabilir.
Üzerinde düşünmeye değmez mi?  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları