Bu hallere nasıl düştük?

20 Eylül 2017 Çarşamba

Toplumca kendimize sorduğumuz en güncel soru bu! “Bu hallere nasıl düştük?”
Yıllardır hayatın her alanında, ekonomide, siyasette, adalette, eğitimde sürekli çuvallayan bir toplum olduk.
Ekonomide yıllık kişi başına düşen milli gelirimize bir bakalım: 2008’de 10.931, 2010’da 10.550, 2014’te 12.112, 2015’te, 2016’da 10.807 dolar. Sayın Cumhurbaşkanı ise her fırsatta bu rakamın 2023 yılında 25.000 dolar olacağını söylüyor. Çevresindekiler de bu söyleme inanmış görünüyorlar. Bu mümkün mü? Kesinlikle değil! Cumhurbaşkanı’nın büyük bir ısrarla ve iddia ile ortaya koyduğu 2023 yılı için 25.000 dolarlık kişi başı milli gelir hedefine ulaşılabilmesi için, 2017 -2023 (dahil) 7 yıllık ortalama büyüme rakamının her yıl yüzde 13-14 olarak gerçekleşmesi gerekiyor. Kısacası bu bir hayal; gerçek ise toplum olarak yıllardır orta gelir tuzağında debelendiğimiz. Katma değeri yüksek teknoloji üretemediğimiz ve tarım ekonomimizi kendimize yeterli bir düzeye yükseltemeyeceğimiz sürece bu tuzaktan kurtulamayacağız.
Siyasette ise tam bir açmazdayız. Komşuluklarımız düşmanlığa dönüştü. Yanlış Suriye politikamızla hızla Ortadoğu bataklığına sürüklendik.
Kürt sorununun çözümü doğrultusunda başlatılan barış süreci fiyaskoyla sonuçlanınca TSK sınır içinde ve dışında PKK’ye karşı amansız bir imha savaşı başlattı. Bu savaş sürüyor. Fakat bu arada kuzey Suriye’de, sınır boylarımızda ABD’nin desteğiyle bir “Kürt koridoru” oluşturulmaya başlandı. Koridor, Menbiç-Afrin arasındaki bölge hariç Hatay sınırımıza dayandı.
Bu süreçte Ortadoğu’daki en yakın dostumuz Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi (KIBKY) idi. Bu bölgede yaklaşık 1200 Türk firması çeşitli sektörlerde faaliyet gösteriyor.
KIBKY’nin, “bağımsız Kürdistan” için 25 Eylül’de bir referandum düzenleyeceğini ilan etmesiyle birlikte bu dostluk da bozuldu. Türk Silahlı Kuvvetleri dört gündür Irak sınırında tatbikat yaparak Barzani’ye gözdağı veriyor. İktidar sözcülerinin tehditlerine bakılacak olursa bir savaş hiç de uzak bir ihtimal değil. Bu arada Cumhuriyet Halk Partisi’nin de söylemleriyle iktidarın niyetine yaklaşım göstermesi bir başka vahamet.
Adalet ise ülkemizde içi boşalmış/boşaltılmış kavramların başında geliyor. Adalet/yargı, OHAL yasaları, Kanun Hükmünde Kararnameler (KHL) ile allak bullak edildi. Kanlı Fethullah Terör Örgütü’nün (FETÖ) işlediği suçların kovuşturulmasına, yargılanmasına, suçluların hak ettikleri cezalara çarptırılmalarına kimsenin itirazı yok. Ne var ki FETÖ’nün arkasına sığınılarak bu kanlı örgütle hiçbir ilişkisi olmayan gazeteciler, bilim insanları, her kesimden, her meslekten bireyler “uydurulmuş” nedenlerle cezaevlerine atılıyor, aylarca özgürlüklerinden yoksun bırakılıyor. Bu yetmiyor, baskılar, cezaevleri yabancı gazetecilere, sivil toplumculara, sosyal eylemcilere teşmil ediliyor. Sorun öyle boyutlara erişiyor ki çeşitli Avrupa ülkeleri ile, Avrupa Birliği ile kanlı bıçaklı duruma geliyoruz. Ülkemiz yok yere yalnızlaşıyor.
Eğitim ise tek kelimeyle rezalet. Türkiye bilimsel nitelikten yoksun çöp üniversite ve yüksekokullar ile dolduruldu. Mezunları iş bulamıyor. İlk ve ortaöğrenim ise tam bir felaket. 2004 yılından bu yana AKP iktidarı sayısız Milli Eğitim Bakanı yoluyla LYS, OKS, SBS gibi birtakım sistemler denedi, sonra da iki yıl önce TEOG sistemine geçildi. Bu da bir çuvallamaydı. Beş gün önce Cumhurbaşkanı, “Bu TEOG da ne ya…” deyince üç gün önce TEOG kaldırıldı. Ne bu sistemi hayata geçiren ne de bu sistemi projelendiren eğitim uzmanlarından(!) bir itiraz yükseldi.
İktidar her çuvallama karşısında muhalefete yükleniyor, toplumu bölüp kutuplaştırıyordu. Bu, öyle bir noktaya geldi ki iş ırkçı, faşist, dinci mezarlık magandalarının ortaya çıkmasına kadar geldi.
Nasıl mı bu hallere düştük? Hayal tacirliğiyle, yalanlarla, dolanlarla, basiretsizlikle, dirayetsizlikle, beceriksizlikle ve misli görülmemiş hırslarla düştük.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Veda 28 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları